Sevgili kızım,
Çocuk doğurmak, kendi hayatını bir süreliğine katlayıp kenara koymaktır. Ne kadar iyi imkânlar içinde yaşarsan yaşa, ne kadar yardım edenin, desteğin olursa olsun, bir dönem kendi ihtiyaçlarını tam karşılayacak, kendi isteklerini gerçekleştirecek vakit bulamamaktır. Bir başkasını her şeyin önüne koymak, her şeyin üzerinde tutmaktır.
“Yaşım geçiyor, elimi çabuk tutayım”, “Madem evlendim o zaman ne bekliyorum”, “Yaşıtlarım anne oldu, ben geri kaldım” diye çocuk doğurulmaz. İçine bir can düşer ve sen elini karnına koyup onu öyle ister, sahiplenir, öyle seversin ki, hiçbir şey ve hiç kimse onu dünyaya getirmene engel olamaz. Ve sonrasında yaşadığın hiçbir güçlüğü, onun yüzünden gelen zorluk olarak görmezsin. Hayatını ona göre yeniden inşa edersin ve bundan sonsuz bir haz alır, tarifi mümkün olmayan bir mutluluk duyarsın. Çocuk böyle bir şeydir.
Kendi hayatını yaşamadan çocuk doğuran bir kadın, o çocuğu yeterince sevemez, ona gereken bakımı veremez.
Kendi hayatını yaşamak ne midir kızım?
Çocuk hissedebilmek, ergenlikten geçebilmek, gençliği ıskalamamaktır. Bütün bu evreleri engellenmeden, baskılanmadan, boyunu aşan sorumluluklar yüklenmeden geçirmektir.
Herkes öyle ya da böyle akranlarıyla, oyuncaklarıyla oynayarak bir yaşa gelir. Yani çocuk olduğunu herkes kabul ettiği için çocukluğunu hisseder ve yaşar. Fakat ergenlikle beraber farklı bir dönem başlar. İnsanın kendini aramaya çıktığı, her şeye isyan ettiği ve saçmalama hakkını kullandığı, bunalımı bol bir aralıktır bu. Bu aralıktan geçerken anlayış görürse anlayışlı olmayı öğrenir. Baskı ve engelle karşılaşırsa yasaklar koymayı. Gençliğini de biraz ergenliğinin rengi belirler. Merak ettiklerini keşfetmeye devam etmek ister. Keşfettikleri, kim olduğunu ve kim olmadığını anlamasına yardım eder. Kim olduğunu bilen biri, ne istediğini bilir. Ve kızım, kim olduğunu bilen kişi çocuk isteyip istemediğini de bilir.
Çocuklu hayat yaşamak istemeyenlere baktığında kendi ergenliklerini, gençliklerini yaşayamadıklarını görürsün. Bir çocuk dahil etmedikleri hayatlarında bütün yaptıkları, geçmişlerini telâfi etmektir.
Çocuklarını sevmeyen kadınlarla erkeklerin şefkatsizliğinin altında da hep yaşanmamış geçmişleri yatar.
Kızım, içinde engel olamadığın bir doğurma, kucağına bebeğini alma, onu büyütme isteği duymuyorsan eğer, bir çocuk dünyaya getirmek için acele etme. Bir başkası, başkaları bekliyor, istiyor diye doğurulmaz.
Baskıyla, engelle büyümeyeceksin. Bu, yaşıtlarınla kendini kıyasladığında büyük bir fırsat. Ama kim olduğunu anlamana yetmez. Meraklarının üzerini örtme. Aramaktan, tatmaktan, keşfetmekten geri durma.
Baktın, ne zaman ki yeterince keşfettin, hayatını dolu dolu yaşadın, “oldun”, o zaman doğur.
28. mektup, 3 Eylül 2019 Salı hthayat.haberturk.com’da
Önceki mektuplar:
Annenin her bildiği doğru olmayabilir
Kimse aptal değil
Asıl zenginlik bildiklerindir
Rahat nasıl batar?
Bildiğin çektiğine yetmiyorsa yeni bir şeyler öğren
Erkek taklidi yapmana gerek yok
Tazelen, yenilen, özgürleş
Vücudunla iş görme
Evlenmiş olmak için evlenme
Su akar, yolunu bulur
İyi düşün, iyi olsun
Mükemmel insan diye biri yok
Bir kapı kapanır, başka bir kapı açılır
Şükret
Herkes parmak izi gibidir, bir eşi daha yoktur
Çıkarcı arkadaştan uzak dur
Kendini paralama, kimseyi mutlu edemezsin
Su gibi ol, ak git kızım
Aklından geçen başından geçer
Sen sen ol, kendini bırakma
Gökyüzü gibi ol kızım
Bağışla ki kalbin hafiflesin
Kendini dinle, etrafını değil
İnsansız olma ama insana da yaslanma
Hayallerin için emek ver ve hayata güven
Yara izini bile sev kızım