Siz hiç tanımadığınız birine karşı içinizi dökmek istediğiniz mi? Metroda, vapurda, otobüste uzun yolculuk yaparken yanınıza hiç tanımadığınız biri gelip oturduğunda onunla dertleşmeyi denediniz mi?
Bu tanımadığımız kişiler aslında yakın saydıklarımızdan daha da yakın olabiliyor. Tabii yakın saydıkların seni korur, kollar, gözetir, seni dinler. Hatta kendi metodları ile yol göstermeye, iyilik yapmaya çalışırlar. Ama tanımadığım birinin o anlık netliği şaşırtır insanı. Öyle tepede duran biri gibi değil de sanki anlattığın konuya eşitlik sağlayan biri gibi o eşitliğin vermiş olduğu rahatlık hissiyle bambaşka bir deneyim yaşatır insana.
Tanımadığınız birine karşı farkında olmadan daha net daha yalın ve korkusuzca içini döktüğünde yaptığın seçimlerle yargılanmadığını görürsün. Gelecekle ilgili aldığın kararlar için sorgulanmadığını görürsün. O tanımadığın kişiden aldığın cesaretle kendine söyleyemediğin şeylerin bile dile döküldüğüne tanık olursun.
İnsan kendi gücünün farkında olamıyor bazen. Bastırılmış duygularla yaşama devam ediyoruz. O bastırılmış duyguları tanımadığımız bir yabancı ortaya çıkarıyor. İnsan kendinden vazgeçmemeyi öğrenince kendisine "başıma ne gelirse gelsin ben dik durabildim çünkü hiçbir şeyin benden ötürü olmadığını anladım"... Dediğinde yaşamı daha kolay oluyor.
Evet, belki bu durum çok "ben" demek oluyor ya da "dik başlılık" gibi görünüyor. Yakın saydıkların tarafından çok da sevilmeyen bir dikbaşlılık. Ama bu kişinin inadından değil inandığı savunduğu doğruların arkasında durabilecek gücün farkındalığını yaşarken oluyor. Fazla ego gibi, bencillik gibi, umursamamazlık gibi algılanıyor ama insan kendini sevip kendinden vazgeçmediğinde bir kere nasıl durduğunu bilirsin. Kendini sevdiğinde insanları da kırmamanın hassasiyetini bilirsin. Bunu insanları kırmak için değil de kendi çizgini bozmadan alanını belli etmek için yaparsın.
Ne diyor Ceyda Düvenci; “Allah, hep dik durmayı nasip etsin ne olduğumuzu bildiğimiz bir yerden çünkü ne olduğunu bilip kendine sahip çıktığın zamanki o duruşu kimse bozamaz”.
Yazı: Seda Uncu