Sevgili kızım,


Biri karnı tok, ayakları sıcacık, başının üstünde bir çatı, canı sağ olduğu ve şiddete maruz kalmadığı halde bir şeylerden, birilerinden şikâyet ediyorsa, bu o kişiye rahatın battığını gösterir.


Yiyeceksiz kalmak, güvende hissederek başını yastığa koyamamak, dövülüp sövülmek, hastalık gerçek sorunlardır. Geri kalanı, şayet gönüllüyse insanın zaman içinde bir yola sokabileceği teferruatlardır.


Herkesin hayatında kaldırmakta zorlandığı, değiştirmek istediği, başka türlü olsun istediği durumlar, çatışmaya düştüğü birileri vardır. Önemli olan, kişinin durum ve tutumlara karşı sergilediği tavırdır.


Bu tavrı, kişinin duyguları belirler. Duygularını oluşturan ise düşünceleridir. Herkes düşündüğü gibi davranır, konuşur, hareket eder. Misal, nefret ve kıskançlık dolu birinin gözünde sevgi dolu bakış belirmez, dilinden tatlı söz dökülmez. Gerçekten iyi niyetli birinin gözünde hesap göremezsin, ağzından kem söz çıkmaz.


Kızım canının sağlığını, temel ihtiyaçlarını karşılayabilme hâlini her an şükretmek için sebep, fırsat olarak gör. Geriye kalan “pürüzler” için planların olsun. Gözüne en büyük görünen sorunu bile “pürüz” kabul et. O zaman işler kolaylaşır. Unutma ki her pürüzün bir törpüsü vardır. Yeter ki onu aramaya koyul. Ararsan bulursun.


Eğer hâline şükretmez, kendi planlarını yapıp onları uygulamaya koymazsan, etrafında olup biten olumsuzluklarla ve başkalarıyla ilgilenecek çok vaktin olur. Dahası, şu yeryüzündeki varlığını kendi vaktin gelene kadar takılıp kaldığın durumlarla ve başkalarıyla geçirirsin. Kendi hayatını yaşamak istemez misin?


Kızım, insana rahat çok kolay, çok çabuk batar. En çok evde, bir de işyerinde. Yani ömrünü geçirdiği iki yerde. Evde de işte de, eğer insan ararsa memnun olmayacak şey çoktur.


Evi beğenmezsin, evi beğenirsin manzarayı beğenmezsin, evi de manzarayı da beğenirsin, evin içinde beraber yaşadıklarını beğenmezsin. Anneni, babanı, kardeşini, çocuğunu kurcalayıp eleştirirsin. “Yine benim koltuğuma oturmuş.” “Çamaşırları yine ıslak toplamış.” “Hep onun istediği kanalı izliyoruz.” “Yemeği çok hep sıcak koyuyor, ağzım yanıyor.” “Yine ağzını şapırdatarak yiyor.” “Burnunu karıştırıp tataklarını kül tablasına koyuyor.” “Tuvaletin lambasını yine unutmuş.” “Herkes çekip gidiyor, arkalarını toplayan hep ben oluyorum.” “Bu lânet evde bir köşeye çekilip yalnız kalamıyorsun!” Belki beş kuruş kira ödemediğin, sifonu faturasız çektiğin, yediğin önünde yemediğin arkanda evde bu söylediklerinin tercümesi şudur: “Bana rahat batıyor!”


İşi seversin, iştekileri sevmezsin. Bahanelerin hazırdır. Karşındaki patron yalakasıdır. Yanındaki işe hep geç geliyordur. Arkandaki gevezenin, çaprazındaki sümsüğün tekidir. Birinin yaptığı iş bir halta benzemiyordur. Ötekinin özel hayatı yoktur, hep mesaiye kalıyordur. Ya da senin çalışasın yoktur, yazın serin kışın sıcak, her gün onunla bununla lâklâk ediyorsun, üstüne de para alıyorsun diye gidip geliyorsundur. Eline ne alsan bok edip diğerleri toplasın diye bırakıyorsundur. Bu tabloda bahaneleri cebinde hazır olansın ya da işyerine zarar-ziyan olan, beş para etmeyen, fark etmez. Bir işin, bir gelirin, başına bir hal gelse yardım edecek insanların olduğu halde kendi işine bakmayıp diğerlerine taktığın için, hemen şimdi tuvalete gidip aynada kendine şunu tereddütsüz söyleyebilirsin: “Bana rahat batıyor!”


Kızım, gerçek sorunlarla sunî sorunları ayırmayı öğren. Bunu nasıl yapacağını bilemediğinde dön, sana yazdığım bu mektubu baştan oku. Gerçek sıkıntılar için elinden geleni yap. Yapay olanları hemen ele. İkisini birbirinden ayırmayı öğren. Yoksa rahat batar ve hayat bütün verdiklerini senden geri alır.


24. mektup, 20 Ağustos 2019 Salı hthayat.haberturk.com’da


Önceki mektuplar:



Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.