Sevgili kızım,


Bu mektupları on dört-on beş yaş itibarı ile okumaya başlayacaksın. Kadına dönüşmeye başladığın günlerde. Sebebini okudukça anlayacaksın.


Neden “Güzel kızım” diye başlamadığımı düşünebilirsin. Arkadaşlarının anneleri kızlarını bu iki kelimeyle severken, annenin sana niye “güzel kızım” diye hitap etmediğini kendine sorabilirsin.


Konuya doğrudan gireyim. Güzellikle sevgiyi birbirine karıştırma diye. “Seviliyorum, çünkü güzelim” deme diye. “Sevimliyim, sevilesiyim, çünkü güzelim” deme diye. “Güzelim, o zaman sevilmeliyim” diye düşünme diye. “Sevilmek için güzel olmalıyım, güzel olmazsam sevilmem” fikrini doğru kabul etme diye.


Şimdi sana “güzellik önemli değil”, “güzellikten daha önemli şeyler var hayatta”, “güzellik her yerde geçmez”, “güzellik geçicidir” diye nutuk atmayacağım.


Bir insan, hele ki bir kadın için güzel olmak, güzel görünmek, güzel bulunmak önemlidir. Bu gerçekleri inkâr etmenin anlamı yok. Sen hiç “ne güzelsin” denen birinin yüzüne kocaman bir gülümseme yayılmadığına şahit oldun mu? Eğer olduysan, bir dahaki sefere gözlerine bak.


Fakat ben güzelliğin “olmak” değil, “hissetmek”, yani “kendini beğenmek” kısmıyla alâkadarım. Sen de onunla ilgili ol isterim. Yoksa dünya güzeli de olsan, eğer kendini beğenmezsen asla güzel hissedemezsin.


Peki, insan kendini nasıl güzel hisseder, nasıl beğenir, kendinden nasıl hoşnut olur? Kestirmeden cevap vereyim kızım. Kendini olduğu gibi kabul ederek. Herkesin bedeninde memnun olmadığı bir şeyler vardır ama bedeni değiştirmek o kadar kolay değil, hattâ bazen imkânsızdır. Kilonun fazlasını verirsin, ama meselâ boyunu uzatamazsın.


Sana tavsiyem, değiştirebileceğin özelliklerinle bile fazla oynamaman. Sonu yok, ondan. Saçının rengini açarak başlarsın, kaşlarını inceltirsin, dudaklarını dolgun göstermenin yollarını ararsın ve bu böyle gider. Sürekli kendinde bir defo arayıp bulur, düzeltmeye çalışır, sonra diğerine geçersin. Bacaklarını biçimlendirip beğenirsin, gözün ayak bileklerine takılır, “keşke biraz daha ince olsalardı” dersin. Belini inceltirsin, kalçalarını yeterince yuvarlak bulmazsın. Dedim ya, bitmez.


Eğer bedenini kurcalayıp durduğunu fark edersen, dur biraz kendini dinle. Niye bu kadar oynuyorsun onunla? Kendini beğenmek için mi, yoksa başkalarına beğendirmek için mi? Sonuç ne?


Bazen otur bir köşede, gelene geçene bak. Aralarında gözüne çok hoş görünenler olacak. Güzel diyemeyeceğin ama farklı bir havaya sahip bu insanları biraz incele. Kendilerine özgü bir halleri olduğunu göreceksin. Vitrinden fırlamış veya kuaförden yeni çıkmış gibi görünmezler. Kendileri gibi yürürler, benzemeye çalıştıkları biri gibi değil. Böyle biri zaten yoktur. Başkalarıyla değil, kendileriyle ilgilidirler. Bu tür kimselerin defoları bile bir başka görünür. O kemerli burun, o fazla zayıf beden, o geniş kalçalar, o yuvalarından fırlayacakmış gibi duran gözler, o kalın bilekler onlara yakışır.


Kendinden memnun olmanın verdiği bir hoşluk vardır. Bunun adı kendini kabuldür, kendine güvendir. Kendini olduğu haliyle kabul eden insan, görüntüsünde kusur aramaz, arayana da hayatında yer açmaz.


Ezcümle, bedenini beğen kızım, ondan memnun ol, üzerindeki yara izini bile sev kızım.


İkinci mektup 10 Mayıs 2019 Cuma hthayat.haberturk.com’da...


Diğer mektuplar

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.