Sevgili kızım,
İhtiyaç duyduğun ilgiyi, sevgiyi, şefkati almak için beceriksizliğe sığınma. “Yapamıyorum ve tatlı oluyorum” diye düşünme. Beceriksizliğin insanı sevimli kılan bir yanı ve ısrarla ilerlediğinde toslayacağın bir sınırı vardır.
Bu sevimlilik, bir şeyleri yapamadığında çocuk gibi görünmekten ileri gelir. İnsan bunu, desteksiz ilk adımını atmaya çalıştığı günlerde öğrenir. İlerleyen zaman içinde elini neye atsa, beceremeyeceğinden emin ama gülümseyen, şefkat dolu bakışlarla karşılaşır. İlgiyi, sevgiyi ve şefkati bu yolla, yani “bir şeyleri yapamayarak” almayı öğrenir ve “bir işi doğru dürüst becerememeyi” sevilmenin, ilgilenilmenin garantisi olarak kabul eder. Sevilmemeyi, şefkat görmemeyi, ilgi çekmemeyi göze alamayacağından bu garantiden asla vazgeçmez.
Yapamadığını fiziksel olarak gösterme fırsatı bulamadığında diliyle söyler.
“Ay ben ayakkabımın bağcıklarını hiç bağlayamam.”
“Ay düğmem söküldü ama dikemem ki...”
“Ay ben hiç yemek yapamam.”
“Ay ben hiç bulaşık yıkayamam.”
“Ay ben hiç evi, ortalığı toparlayamam.”
“Ay ben hiç sofra hazırlayamam.”
“Ay ben hiç güzel kahve pişiremem.”
“Ay ben hiç ...”
Hayatına farklı biçimlerde yansır bu yapamamalar. Çekmeceleri bit pazarı tezgâhlarına benzer, aradığını asla bulamaz, neyi olduğunu bilemez bile. Çantası çıfıt çarşısı gibidir, içinde ne taşıdığını unutur. Evi darmadağındır, mutfakta bulaşıkları, banyoda çamaşırları yığılmış koku salıyordur.
Bu şirinlik, küçük yaşlarında geçer akçe olabilir, genç yaşlarında hâlâ kabul görebilir. Fakat bir zaman geçtikten sonra artık para etmez ve başkalarına hiç de şirin gelmez. Beceriksizliğin karşısında görmeye alışık olduğun tebessüm ile şefkatli bakışların yerini sıkkın bir yüz hali almaya başlar. Bir yetişkinin çocuk taklidi yapması sevimli değil, ancak komik bulunur.
İşte o zaman, o güne dek çocukluktan, ergenlikten beslenmiş kişi, büyüme zamanı geldiğini anlar. Ne var ki hemen büyümesi mümkün olmaz. Erginler arasında bir süre kendi ergen dünyasında kalmakta ısrar eder. Yetişkinliğe geçiş süreci bu sebepten epeyce sancılı olur. Ancak yetişkinliğe geçse de beceriksizliği hiç geçmeyebilir ve bu onun hayatını çok zora sokabilir.
Kızım, sana tavsiyem, çocukluğu geride bırakırken çocukluktan ve çocuksu davranışlardan vazgeçmen. Yukarıda saydığım “Ay ben hiç ...” cümlelerini lügatından çıkarman. Ağzından çıkan kendinle ilgili sözlere çok dikkat et. İnsan kendiyle ilgili sözlerine önce kendi inanır ve bu sözleri ne kadar tekrarlarsa inancı o kadar derinleşir. Beceremeyeceğini söylediğin şeyleri, gün gelip de becermen gerektiğinde, buna yeteneğin olduğuna kendini inandıramazsın. Başarısızlık kaçınılmazdır. Sevgi ve şefkat almak için çocuk kalınmaz.
Bu beceriksizliğe yapışıp kaldığın için kendine asla güvenemezsin. Kendi başına en basit bir işi bile tamamlayamazsın. Her ne yapıyorsan bir başkası gelsin el atsın, sana yardım etsin, destek versin istersin. Kimse gelmediğinde ise seni yalnız bıraktıklarını düşündüğün için herkese öfkelenirsin. Yani “Ay ben hiç...” sözlerini sarf edip durmanın dolaylı sonuçlarından biri de, kendi yapamadıkların için başkalarını suçlamaktır.
Çalışma hayatında da başarısızlık ve mutsuzluk getirir bu hal. Kendini sevdirmek için çocukluktan vazgeçmeyen, iş yaşamında terfi etmeyi, yöneticiliği boşuna bekler. Çünkü hiç kimse büyümeyi reddeden birine sorumluluk vermez, yönetici görevi teklif etmez.
Kızım, insanın kendi işini kendi yapabileceğine inanması ve yapması, kendine ve becerilerine güvenmesi, inanması ve peşinden gelen doğal başarıların keyfini sürmesi harika bir duygudur. Bu duyguyu tat isterim.
31. mektup, 13 Eylül 2019 Cuma hthayat.haberturk.com’da
Önceki mektuplar:
YORUMLAR