Gece Rüya’yla eve döndük. Bu sefer annem anneannemin yanında kalmak istedi. Ertesi gün yine hep beraber hastanedeydik. Birkaç akraba ziyarete geldi, gitti. Anneannem bir kahkaha patlattı. Şaşırdık.


“Me nomus theokratikûs me ton politizmô mu. Apo ta hrônâ ta palâ vasilisan tu kôzmu. Tanrısal kanunlarla ve de medeniyetimle. Dünya kraliçesiyim ben eski yıllardan beri.”


“Öylesin valla neneki.”


Hepimiz gülmeye başladık. Anneannemin serumu çıkmıştı. Enerjisi yerindeydi. Yürümek istedi. Annemle kollarından tuttuk. Hastanenin koridorunda yürüdük yavaş yavaş. Bazen durdu, koridordan geçenlere dikkatlice baktı. Danışmadaki görevliye sorular sordu. Oturup dinlendi. Odaya döndüğümüzde biraz yorulmuştu. Bir süre uyudu. Uykusunda Giritçe bir şeyler sayıkladı. O gece yanında ben kalacaktım. Annemle Rüya’yı odada bırakıp Takis’le dışarı çıktık, sigara içiyorduk.


“Anneannen hayalindeki Girit’i özlüyor aslında.”

“Evet. Annesinden dinlediği Girit’i.”

“Bu sıralar iç dünyan nasıl? Hâlâ ben kimim diye soruyor musun kendine?”

“Evet, hiç aklımdan gitmiyor ki.”

“Bir ara sana mitolojik bir hikâye anlatacağım bununla ilgili.”


Sigaralarımızı söndürüp yukarı çıktık. Anneannem uyuyordu. Rüya kulaklığını takmış müzik dinliyordu. Annem ağlamıştı, gözlerinden belliydi. Hepimizin üzerinde bir tedirginlik vardı. Akşam olmak üzereydi. Takis, annem ve Rüya gidecekti. Anneannem uyandı. Bana adımla seslendi. Beni nihayet hatırlamıştı. Yanına oturdum.


“Ferzan, annen biliyor. Benim bir zeytinliğim var, sana bırakıyorum. Lokantayı yeniden aç. Benim için. Tamam mı yavrum?”

“Tamam neneki. Sen öyle istiyorsan…”

“İsmi Adelpha’nın Mutfağı olsun evladım.”


Gözlerim doldu, hiçbir şey diyemedim. Eli elimdeydi. Göğsü inip kalktı. Kafasını yukarı kaldırıp derin bir nefes alacak gibi yaptı. Sonra başı omzuna düştü. Nenekim ölmüştü. Annem ağlamaya başladı. Rüya dizlerini kendine çekip dizkapaklarına kapanmıştı. Annemle birbirimize sarıldık. Ben sadece anneanneme bakıyordum. Öyle bakakaldım bir süre. Şoka girmiştim. Gitmişti işte. Zamanını doldurmuştu. Bir süre öylece kaldım. Takis doktoru çağırdı. Bizi odadan çıkardılar. Hastane işlemleriyle filan ilgilenmem gerekiyordu. Takis’ten annemle Rüya’yı eve götürmesini rica ettim.


Ertesi gün mevlit, cenaze namazı, mezarlığa gidiş, tören… Canım nenekimi uğurlamak çok ağır geldi. Hepimiz bitkin halde eve döndük. Anneannemin terlikleri girişte, battaniyesi koltuğunun üzerindeydi. Annemi yatağına yatırdım. Rüya sessizdi. Odasına geçti. Takis’le oturma odasındaydık. Anneannemin battaniyesini dizlerime örttüm.


“Hani bir hikâye anlatacaktın bana?”

“Evet. Sen ben kimim diye sorduğunda aklıma gelmişti. Yunan efsanesine göre Atina Kralı Theseus Girit’ten zafer kazanıp Atina’ya döner. Gemisi uzun süre hatıra olarak limanda saklanır. Zamanla geminin tahtaları çürür ve yenileriyle değiştirilir. Bir zaman sonra geminin değiştirilmemiş parçası kalmaz. Antik filozoflar şu soruyu sorar. Bu gemi hâlâ Theseus’un gemisi midir? Yoksa artık başka bir gemi mi olmuştur? Biz de sürekli değişiyoruz. Peki, yıllar geçse de hep aynı kişi miyiz?”

“Belki de kim olduğumu hiçbir zaman bilemeyeceğim. Sürekli değiştiğime göre. Bir yandan hâlâ aynı benim.”

“Evet. Hem değişiyorsun hem de aynı sensin.”

“Hoşuma gitti. Teşekkürler.”

“Annen uyudu mu? Çok ağladı.”

“Yıkıldı. Hayatının çok büyük bir parçasını kaybetti annem.”

“Demek anneannen lokantanın ismini Adelpha’nın Mutfağı koyun dedi ha?”


Ağlamaklı olmuştum. Takis’in dizine yattım. Üzerimde anneannemin battaniyesiyle uyumuşum. Rüyamda kendimi Theseus’un gemisinde gördüm. Büyük, kızıl, ahşap bir gemiydi. Sonra anneannem gemide beliriyordu birden. Üzerinde çiçekli bir elbise vardı, ayakları yerden kesikti ve havadaydı, beyaz saçları beline kadardı. Bana iki elini uzattı. Yanına koştum. Ellerini tuttum. Kuvvetli bir rüzgârla göğe yükseldik. Uyandım. Takis saçlarımı okşuyordu. Rüyamı anlattım.


“Ruh halin çok iyi. Beğendim rüyanı. Göğe yükselmek peygamberlik olarak yorumlanır. Yapacağın şey seni çok yükseltecek.”

“Vay vay… Yorumlara bak. Takis, ne cevherler varmış sende.”

“Benim dizimde uyumuş olmanın da etkisini atlamamak lazım elbette.”

“Ah, kesinlikle.”

“Rakı içelim mi? Anneannenin şerefine.”

İki duble koyup getirdim. Biraz da beyaz peynir.

“Sen bir şey yazmaya başladığını söylemiştin. Ne oldu?”

“Devam ediyorum her fırsatta. Galiba kısa bir roman olacak.”

“Harika. Merakla bekliyorum.”


Rakılarımızı içip yattık. Takis uyudu. Ben bütün gece uyanıktım. Anneannemi, geçmişi, son bir yılı, hayatımı, Adelpha’nın Mutfağı’nı düşünüp durdum.


Son bölüm 1 Şubat Pazartesi...


Önceki bölümler...

























YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.