Bensiz yaşayabilirler miydi? Durmadan bunu düşünüyordum. Bencilce miydi? Karar veremiyordum. Kendimi vazgeçilmez filan mı sanıyordum acaba? Çetin bensiz yaşayamaz, ayakta kalamaz, işi de etkilenir, zamanla çöker adamcağız diyordum. Onun adına önceden endişelenmeye başlamıştım. Ya onu terk edersem, neler olurdu? Çetin’e acıyor muydum ben?


“Hayatım, öğlen ne yiyeyim? Bamya mı tavuk but mu?”

“Hayatım, çalışmam gerekiyor. Günün bu saatinde evin neresi uygun?”

“Hayatım, yarın iş yemeğine hangi kravatımı takayım?”


Bana güvenirdi. Seçimlerime. Onun için en iyisini seçeceğimi bilirdi. Belki de bu yüzden onun hayatından gidersem sarsılacağına inanıyordum. Haklı olabilirdim. Birlikte geçirdiğimiz uzun yıllar vardı. Her şeyden önce birbirini iyi tanıyan iki arkadaş olmuştuk. Galiba. Dost olabilmiş miydik gerçekten? Bir de iletişim kuramadığımız son yıllar vardı. Belki ben içe kapandığım için bozulmuştu ilişkimiz. Emin olamıyordum. Neden eski günlerdeki gibi olamadığımızın nedenini bulamıyordum. Kesinlikle birçok sebebi vardı. Aslında basitçe nedeni belliydi. Hayat… Hayat bizi bu noktaya getirmişti.


Gidersem ne olurdu? Çetin önce büyük bir tepki verirdi. Peşimden gelir, beni geri dönmem için ikna etmeye çalışırdı. Bir süre sonra alışırdı. Evet, alışırdı. Alışmak zorundaydı. Birkaç yıl sonra karşısına başka biri çıkar, yeniden evlenirdi. Yaşam devam ederdi. Boşuna endişeleniyordum. Birlikte daha mutlu olacağı, belki aynı meslekten birini bulurdu. Onun gibi hırsları, hedefleri olan birini. Yeniden çocuğu bile olabilirdi. Henüz gençti.


Ben neler yaşardım peki? İşte bu konuda hayal gücüm çalışmıyordu. Neler yaşayabileceğimi düşündükçe içimi bir telaş kaplıyordu. Herhalde uzun yıllar yalnız kalırdım. Yeni bir ilişki fikri bile canımı sıkıyordu. Rüya benimle yaşardı. Ben çalışırdım. Çalışmak zorundaydım. Ne iş yapacaktım? Cevabını bilmediğim sorulardan biri de buydu. Kendi ayaklarım üzerinde durmalıydım. Zaten her şey burada düğümlenmiyor muydu? Her şey çalışmayı bırakmamla başlamıştı. Sonra diğer şeyler geliyordu. İnsan ne acayipti. Zamanla evriliyor, eskiden aldığı kararları beğenmiyordu. Geriye dönük yaşayabilseydik hayat nasıl olurdu acaba? Galiba çok basit ve anlamsız. Böylesi daha heyecanlı değil miydi? Nelerle karşılaşacağımızı bilmeden yaşamak. Hayatın getirdikleri ve değişerek aldığımız yeni kararlar.


Karar almak çok zordu. Özellikle böyle büyük bir hayat kararı almak. Hele aldığın karar senin dışındaki insanların hayatını da etkiliyorsa. Rüya bensiz yaşayabilir miydi? Yaşardı elbette ama acı çekerdi. Bana en çok ihtiyacı olan dönemdeydi. Henüz âşık bile olmamıştı. İlk sevgilisini heyecanla anlattığı kişi ben olmak istiyordum. Başka bir şehre taşınırsak arkadaşlarından ayrılacak, mutsuzlaşacaktı. Biliyordum. Önce bir hayat kurmalıydım. Rüya için hazırlık yapmalıydım. Yaşayacağı bunca zorluğa değecek miydi? Ya şimdiki hayatımdan daha mutsuz olursam? Ya Rüya mutlu olmazsa? Böyle seçenekler her zaman vardı. Hem mutlu olmak bizim elimizdeydi. Öyle miydi gerçekten? Kuracağım hayatın zorluklarına katlanmak, kararımın arkasında durmak zorundaydım. Bugüne kadar nasıl yaşamıştım? Çalışmayan tek anne ben değildim elbette. En çok bir şeyler üretmiyor olmak zamanla dokunmaya başlamıştı. Kendimi işe yaramaz hissediyordum. Belki de hırslıydım. Çok şey istiyordum hayattan. Sahip olduklarım gün geçtikçe anlamını kaybetmişti. Tek başıma var olamadığımı düşünüyordum. Arkadaşlarım çalışıyordu, üretiyordu. Neşe bir şirket kurmuştu, eğitimler veriyordu. Dilan sinema üzerine denemelerin olduğu bir kitabın editörlüğünü yapmıştı. Evliliklerinin, evlerinin dışında birey olarak ikisinin de ayrı dünyası vardı. İş arkadaşları, ilgi alanları, öğrencileri…


Ben de aslında çalışkan biriydim. Bir işi yapmaya karar vermişsem erkenden kalkar, o gün o işi mutlaka bitirirdim. Bu genelde bir reklam kampanyası, birkaç yemek veya ev işleri olurdu. Hiç tembellik ettiğim görülmemişti. Depresyona girdiğim son yıllar hariç.


Neydi aradığım? İki kişiye bağımlı bir hayat yaşarken aradığımı nasıl bulacaktım ki? Sadece kızım olsa sorun olmazdı. Rüya bir ağırlık değildi. Evlilik? Evlilik yıllar geçtikçe bir yük olmuştu. Her evlilik böyle miydi? Hiç sanmıyordum. Bizim evliliğimiz böyleydi. Biz bu kadarını yaratabilmiştik. Çetin duygusal bir adamdı ama zamanla alışırdı. Kendimi hep buna inandırmak istiyordum. Giderken bile onu düşünmek zorunda hissediyordum. Bu da zamanla edindiğim bir görev miydi? Yoksa Çetin’i gerçekten seviyor muydum? Sevgime haksızlık etmemeliydim. Çetin’i sevmiştim. Bir zamanlar…


Şimdi kendi küçük dünyamı alıp gitmek istiyordum. Yalnız kalmak, daha çok okumak, kendimle daha çok ilgilenmek, yeni şeyler tecrübe etmek. Yaşamak. Yeni bir hayata başlamak. Yenilenmek. Üzerimdeki tozu silkelemek. Tek başıma, hırssız, telaşsız, kendi halinde, üretken, küçük bir hayat kurmak istiyordum. Çok şey miydi yani?


Bu, Çetin için çok şey olacaktı. Hissediyordum. Kurulmuş bir hayatı yıkmak da nereden çıkmıştı? Böyle diyecekti. Oysa yıkmak yaratıcı bir eylemdi. Biliyordum. Eskiyi yıkmadan yepyeni bir şey kuramazdınız. Benim istediğim ise gerçekten yeniydi. Yeni bir hayat.


Kendine öncelik vermek bencillik miydi? Kadınlara, annelere hep kendilerinden önce eşlerini, çocuklarını düşünmeleri öğretiliyordu. Ben de onca yıl aynı şeyi yapmıştım. Daha fazla öyle yaşamak istemiyordum. Bu bencillikse, evet, bencildim ben. Her şeyin bir bedeli, sonucu vardı. Çetin bensiz ne yapacağını kendisi düşünmeliydi. Onu hayatımdan çıkarıp bir de neler yaşayacağını mı düşünecektim yani? Bu artık benim sorunum olmamalıydı. Benim eşim mi yoksa çocuğum muydu Çetin? Onu çocuğum gibi sahiplendiğimi fark ettim. Bütün ilişkim saçma göründü gözüme. Çetin bir yetişkindi ve eğer karısı onu terk ederse bununla baş edebilirdi. Üstelik ben küçük odada ağlarken, geceler boyu uyuyamazken, kollarım bacaklarım yerinden kalkmazken neredeydi Çetin? Hastalandığımda çorba yapmıştı, gelip nasıl olduğumu sormuştu ama ben neden onun varlığını hissedemiyordum? Gece gündüz, evde, dışarıda işiyle meşguldü. Beni sağlıklı görmek istediğini söylüyor, sonra kendi hayatına dönüyordu. Son yıllarda doğru dürüst oturup sohbet bile ettiğimizi hatırlamıyordum. Bunu talep etmemiş miydim yoksa? Talep mi etmeliydim? Sahi, nasıl bir ilişkiydi bu? Şimdi ise gidersem hayatının nasıl olacağını filan düşünüyordum.


Bensiz bir yaşam. Sandığım kadar büyük bir boşluk olmayacaktı. Sandığım kadar büyük değildim. Orada bir yerde yapbozun birkaç parçasından biriydim. O kadar. İçimde tek başıma bir hayat kurma isteği yükseliyordu. Tek başıma var olmak. Bağımsız olmak. Bir erkeğin koyduğu kurallardan azade, kendi dünyamda, özgür olmak istiyordum. Yaşamın bensiz nasıl bir hâl alacağı umurumda bile değildi artık.


Bir sonraki bölüm 23 Kasım Pazartesi...


Önceki bölümler...






YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.