Anneannem. Mânilerle konuşan tatlı nenekim hastalanmıştı. Ben de tıpkı Takis’in Adelpha’yı ihmal ettiği gibi ihmal mi etmiştim onu? Birkaç defa denemiştim ama Girit’i anlattıramamıştım. Haftalardır yataktan çıkmıyordu. İlk başta götürdüğümüz doktor bir şeyi olmadığını söylemişti. Oysa artık durum ciddiydi. Onu hasta görmeyi yüreğim kaldırmıyordu.
Ertesi gün hastaneye gittim. Takis de benimle geldi. Annem dinlenmek için eve döndü. Anneannem yatakta dimdik oturmuştu. Dinç görünüyordu. Takis bizi yalnız bırakmak için çıktı, su almaya gitti. Elini tuttum.
“Neneki, nasılsın?”
“Rüzgâr’ı yavaş salla bak, salıncaktan düşecek.”
Elleri buz gibiydi. Uzaklarda bir yerlere bakıyordu. Geçmişe gitmişti. Rüzgâr’la benim çocukluğuma. Annem bugün halüsinasyon gördüğünü söylemişti. Yatağının önüne doğru dikkatle bakmaya başladı.
“Ayakucumda bir kadın namaz kılıyor, Ferzan. Kim bu kadın?”
“Komşumuz neneki.”
“Neden burada?”
“Hadi, sen dinlen biraz. Kapat gözlerini.”
“Uykum yok benim. Şuradaki pilavdan biraz yedirsene bana.”
Orada pilav filan yoktu. O da hayalinin bir parçasıydı. Uzandım olmayan pilav tabağını elime alıp, varolmayan pilavı anneanneme yedirmeye başladım. Tam kaşığı ağzına götürecekken gülmeye başladı.
“Ferzan, beni kandırıyorsun.”
Ben de gülmeye başladım.
“Sen acıktın galiba nenekiciğim. Senin maman damardan geliyor sana ama. Yemek yemen yasak maalesef.”
Uzun bir of çekti. Başını yastığa koydu.
“Rüzgâr okuldan döndü mü?”
Döndüğünü, evde ders çalıştığını söyledim. Bizi anneannem büyütmüştü ve o yıllara dönüyordu zihni. Bir süre daha konuştu sonra gözlerini kapadı. Takis geldi, sessizce girdi odaya. Kısık sesle konuşmaya başladık. Anneannemin nasıl olduğunu sordu. Geçmişe gittiğini söyledim. Doktorlar çok umutlu konuşmamıştı ama anneannem iyi görünüyordu. O gece refakatçi olarak ben kalacaktım.
“Bâki’ye söyle, sobayı yaksın, çok üşüdüm.”
“Tamam neneki, söylerim.”
“Gel bir sarılayım, anneannem.”
Sarıldık birbirimize. Başımı anneannemin omzuna koydum. Takis’ten bahsediyordu.
“Bu kim?”
“Takis anneanne. Tanıştın ya, Adelpha’nın torunu.”
“Haa, bildim. Dimitris nasıl? Selamımı söyle. Adelpha bekler, benim gitmem lazım.”
Yatağından çıkmaya çalıştı. Durdurdum. Kolunda serum olduğunu, giderse doktorun kızacağını söyledim. İyileşince gideceğiz beraber filan dedim. Nasıl da canlanmıştı. Haftalardır yataktan çıkamayan, ağır aksak yürüyen anneannem neredeyse zıplayarak inecekti yataktan. Sakinleştirdim. Oturdu. Başladı heyecanla bağırmaya.
“Ben hastayım, müşteri geldi baksanıza.”
Kendini lokantada sanıyordu. Görüntüler, mekânlar, zaman her şey iç içe geçmişti. Neler olduğunu bir türlü anlayamıyordum. Anneannem nihayet biraz sakinleşmişti. Gözlerini kapadı. Takis’e elimle işaret edip kapının önüne sigara içmeye çıktım. Uzun bir nefes çektim. Derken iki sigarayı arka arkaya içtim. Annneannem demek çocukluğum demekti. Çok hastaydı. Artık çok yaşlandığını düşündüm. Yaşına göre ne kadar dinç olduğunu, ömrü boyunca pek hastalanmadığını… Çok çalışkan ve güçlü bir kadındı anneannem. Aşçılık zor meslekti. Tek başına ayakta durmak, çocuk büyütmek, hayatla baş etmek. Annem her şeyi anneanneme danışırdı. Ne yemek yapılacağı, misafire ne ikram edileceğine kadar her şeye anneannem karar verirdi. Hep onun sözünü dinler, dediklerini can kulağıyla dinlerdik. Kenara çekildiği son yıllarda bile annemin hayatının merkezindeydi anneannem. Ben geleli ne kadar olmuştu? Bir yıl? Şu kısacık sürede bile anneannemin varlığı nasıl da yerleşmişti hayatıma. Atina’da onu anlatmış, Takis’i onunla tanıştırmak için can atmıştım. Hastalanmıştı nenekim.
Anneannemin yanına, odaya çıktım. Uyuyordu. Takis’le öylece uyanmasını bekledik. Hemşire gelip serumu değiştirdi. Birkaç gün daha hastanede kalması gerekiyordu. Ziyaret saati bitince Takis oteline gitti. Ben o gece anneannemin yanında kalacaktım. Akşam oluyordu. Gözlerini açtı.
“İdil?”
“Ben Ferzan, neneki.”
Hiçbir şey söylemedi. Beni annem zannetmişti. Adımı söyleyince daldı. Yatağını dik konuma getirmemi istedi. Biraz kaldırdım yatağı. Oturdu. İyi görünüyordu. Gece boyunca biraz konuştu, biraz dinlendi. Hep eskilere gitti. Kafası yerinde değildi. Aniden enerjisi yerine geliyor, derken yorgun düşüyordu. Bir ara üşüdüğünü söyledi. Yanına uzanıp onu ısıtmamı istedi. Yanına yattım. Başını omzuma yasladı. Unutmadığı, karıştırmadığı tek şey Giritçe manilerdi.
“Me to çero ta dhiskola çe ta vara alafrenun. Ç’i pliğomenes i kardhiyes me to çero tu yenun. Zamanla tüm güçlükler, ağır şeyler hafifler. Yaralanmış kalpler de zamanla iyileşir.”
Beraber uyuduk. Odaya sabah erkenden kahvaltı geldi. Bir şeyler yedim. Hastane hareketlenmeye başlamıştı. Anneannem de yavaş yavaş uyanıyordu. Takis odaya girdi. Uyanır uyanmaz yanımıza gelmişti. Çıkıp hava almamı söyledi. Kapının önüne indim. Biraz ileri geri yürüdüm. Annemle Rüya geldi. Odaya çıktık. Anneannem yatağından inmiş Takis’le dans ediyordu. Takis ne yapacağını şaşırmıştı. Bizi görünce omuzlarını kaldırıp dudağını büzdü. Neneki yine rüya alemine dalmıştı. Zaman yolculuğuna başlamıştı. Yoruldu. Yavaşça yatağına yatırdık onu. Söyleniyordu.
“Adelpha, müziğin sesini açsanıza. Bu şarkıyı çok seviyorum.”
Hangi şarkı çalıyordu acaba zihninde, bilmek isterdim. Biraz su içirdim. Uzanıp dinlenmesi gerektiğini söyledim. Başını yastığa koydu. Elimi tuttu. Gözlerini kapadı. Yanında oturdum. Küçük bir çocuk gibiydi. Yaşamla ölüm arasında gidip geliyor, kendine bir yer bulmaya çalışıyordu. Kendisi de neler olup bittiğini çözemiyordu. Korkuyordu. Hissediyordum. Hepimiz korkuyorduk. Anneannem gözlerini kapadığında birbirimize sessizce, korkulu gözlerle bakıyorduk. Ne olacaktı? Hastaneden çıkabilecek miydi? Eve hep beraber dönebilecek miydik? Herkes bunu düşünüyordu. Biliyordum. Yüz yaşına yakındı anneannem. Ne çok şey görmüştü. Ellerinin derisi incecik ve yumuşacıktı. Eli elimde, dakikalarca durdum öyle. Bir ara gözlerini araladı, bana baktı. Sonra tekrar kapadı. Sanki orada olup olmadığımı kontrol ediyordu. Annesinin varlığından emin olmaya çalışan bir çocuk gibi. Karanlıktan korkan bir çocuk gibi. Belki de gözlerini kapadığında gördüğü o karanlıkta kalmaktan korkuyordu. Aydınlığı bir daha görememekten. Uykudan uyanıp da yeniden hayata dönememekten. Sonsuza kadar gitmekten…
Bir sonraki bölüm 28 Ocak Perşembe...
Önceki bölümler...
YORUMLAR