Rüya aylardır benimle küstü. Babasıyla sık sık telefonla konuşuyordu. Yemeğini odasında yiyordu. Annem de Rüya’yı kendi haline bırakmamı söylemişti. Bir şey yapamıyordum. Günler sonra yanıma geldi.


“Babamı sevmiyor musun artık?”

“Seviyorum Rüyacığım ama sevgili, eş olarak değil. Arkadaşım olarak seviyorum.”

“Takis mi senin sevgilin?”

“Evet. Takis benim sevgilim.”


Hiçbir şey söylemeden odasına gitti ve kapıyı çarptı. Niyeyse rahatlamıştım. En azından dürüst olmuştum. Sonunda gerçeği öğrenmişti. Kabullenmesi zaman alacaktı. O gün tepki vermedi. Birkaç gün sonra odasından sesler gelmeye başladı. Kapıyı kilitlemişti. Bütün eşyaları yere atarak bağırıyordu.


“Senden nefret ediyorum! Nefret!”

“Rüya! Kapıyı açar mısın artık? Neler yapıyorsun içeride?”

“Rahat bırak beni! Benden uzak dur!”


Kapının önünde saatlerce bekledim. Sesi kesilmişti. Uyuyakaldığını düşündüm. Bir süre sonra kapıyı çaldım. Açmadı. Korkuyordum. Bayılıp kalmış mıydı? Hem kapıyı yumrukluyor hem de yalvarıyordum. Derken kapının kilidini açtı. Siniri geçmemişti.


“Odamdan çık. Açtım işte kilidi.”

“Nasılsın sen?”

“Sana ne!”

“Tamam, çıkıyorum odadan. Kilitleme lütfen.”



Onu kendi haline bırakıp bahçede bir sigara içtim. Annem yanıma geldi.

“Toparlandı galiba biraz.”

“Evet, öfkesi dindi en azından. Ne olacak bilmiyorum.”

“Takis ve sen, doğru mu Ferzan?”

“Hızlı gelişti her şey. Sevdik birbirimizi işte.”

“Canım benim. Tatlı insan Takis.”

“Anneannem nasıl?”

“Yatağa bağlandı. Çıkmıyor yorganın altından.”

“Hay allah ya. Nasıl da dinçti. Sağlıklıydı.”

“Yaşlandı artık.”


Anneanneme bakmak için içeri girdim. Odanın kapısından başımı uzattım. Rüya onun yanına kıvrılmıştı, beraber uyuyorlardı. Rüya bir süre benden başka herkese yakınlık gösterecekti galiba. Onları öyle yatakta görünce mutlu oldum. Anneannem ve kızım koyun koyuna yatıyordu. Ne güzellerdi. Peki Rüya’yla halimiz ne olacaktı? Beni anlayabilecek miydi? Kalbi çok kırılmış mıydı? Ruhu yaşadıklarından nasıl etkilenmişti? Takis’i kabullenebilecek miydi? Bir anda içim sıkıldı. Oturma odasına gittim. Kapıyı kapattım. Öylece oturdum. Neler yaşamıştım? Bir anlam arıyordum. Küçük hayatımda ufacık da olsa bir anlam. Hayatımın bir nedeni olduğuna inanmak istiyordum. Kimdim ben? Tam da bu hislerle terk etmiştim evi. Aylar önce. Kızım… Hayatımdaki en güzel şeydi ama onun varlığı da yetmemeye başlamıştı bana. Başka bir şey, bambaşka bir şeydi aradığım. İçimde bir yerde kendini arayan biri vardı. Her şeyini anlamlı bir şey için verecek bir kahraman. Peki, gerçekten kendi küçük hayatımın kahramanı olabilecek miydim? Takis’in dediği gibi küllerimden doğabilecek miydim?


Yakında dördüncü duruşmamız vardı. Çetin’in tokadı aklımdan çıkmıyordu. Nasıl yapabilmişti? Buna hakkı yoktu. Ben ondan ayrılalı aylar olmuştu oysa ama unuttuğum bir şey vardı. Çetin benden ayrılmamıştı henüz. Takis olmasaydı da ayrılamayacaktı. “Bitti.” demişti o gün. Çetin’den bunu duyacağımı hiç düşünmemiştim. Hem kalbimi kırmış, hem de üzerimden bir yük almıştı. Acaba duruşmada ne yapacaktı? Onu görmeyi hiç istemiyordum ama duruşmaya bu defa gelmesi gerekiyordu.


İstanbul’a gittim. Çetin mahkemeye geldi. Ayrılmak istediğini söyledi. Takis’ten bahsetmedi. Sadece artık anlaşamadığımızı filan anlattı. Hakim birkaç soru sordu, sonunda ikimizden de aynı şeyleri duyunca ikna oldu. Boşandık. Çetin’le konuşmadan Dilan’ın evine döndüm. Onu beklerken Takis’i aradım ve büyük haberi verdim.



“Nasıl hissediyorsun kendini, Ferzan?”

“Hafif.”

“Harika. Evliliğin seni yormuş anlaşılan ama sesin iyi gelmiyor.”

“Hemen de anlıyorsun. Sana söylemeyecektim ama… Rüya seni biliyor ve benimle konuşmuyor. Onunla ne yapacağımı düşünüyorum.”

“Anlıyorum. Zor bir durum. Ne diyebilirim, bilmiyorum. Zamana ihtiyacı var sanırım.”

“Evet. Sana ve bu duruma alışması lazım. Atina nasıl?”

“Sensiz biraz sakin geliyor. Özellikle tekne. Sana alışmışım.”

“Bu kadar çabuk mu?”

“Evet. Bu kadar çabuk.”

“Ailen nasıl?”

“Seni merak ediyorlar. Ne zaman gelecek diyorlar.”

“Yaz gelince güzel olur bence, değil mi?”

“Enfes olur. Rüya için üzülme. Dediğim gibi zaman gerekiyor.”

“İzmir’e ne zaman geliyorsun? Rüya’yla vakit geçirmeni istiyorum.”

“İki hafta sonra oradayım.”


Takis yakında geliyordu. Sevinmiştim. İstanbul’a gelmişken birkaç gün Dilan’ın yanında kalmaya karar verdim. O akşam, yemek için dışarı çıktık.


“Kalmana çok seviniyorum Ferzan.”

“Aklım Rüya’da.”

“Saçmalama, düzelir. Boşanmanı kutluyoruz şurada. Hadi, yeni hayatına.”

“Evet, yeni hayatıma. Rüya bir gün elbet sever Takis’i.”

“Kesinlikle. Çok normal böyle tepki vermesi.”

“Yakında Takis geliyor bu arada.”

“O artık İzmirli oldu canım. Faliro’ya arada bir gider işte.”

“Korkuyorum, biliyor musun?”

“Mutluluktan korkuyorsun sen.”

“Gerçekten mi?”

“Ayvalık’tasın, boşandın, Takis geliyor.”

“İçimdeki o eksiklik duygusu aynı ama.”

“Onu da bulacaksın, bak gör ama bir problem olmasına alışsan iyi edersin canım çünkü her zaman bir sorun olur.”

“Haklısın. Ee, anlatsana görüşmeyeli ne yaptın?”

“Hiç. Tezle uğraşıyorum. Selim’le yemek yedik geçen gün. İyi arkadaş oluyoruz galiba.”

“Olun tabii. Eski sevgililerin yeri dostluktur.”

“Peki ya sen? Çetin’le görüşecek misin?”

“Deli misin? Sadece Rüya’yı görür. Sen olanları bilmiyorsun tabii.”

“Çetin Ayvalık’ta bana tokat attı.”

“İnanamıyorum. Takis’i mi öğrendi?”

“Evet. Ben söylemek zorunda kaldım çünkü Rüya öpüştüğümüzü görmüş. Benimle bu yüzden konuşmuyor.”

“Eyvah! Onun için kabus olmuşsunuz. Ah Rüyacığım.”

“Evet, aynen öyle olduk. Babasının yerinde başka bir adam.”

“Rüya zeki bir çocuk. Çabuk alışır, bak görürsün.”

“Benden nefret ediyor.”

“Takis’e alışınca seninle de arası düzelir.”


Bütün gece ve orada kaldığım günler boyunca aynı şeylerden bahsettik. Dilan’ın resmen kafasını şişirdim. O hep umut dolu yanıtlar verdi.


Ayvalık’a döndüğümde Rüya hâlâ benimle konuşmuyordu. Her şey bıraktığım gibiydi. Anneannem yatağında, annem mutfakta, Rüya odasındaydı. Mutfağa geçip anneme boşandığımızı söyledim. Ağlamaya başladı. Sonra özür diledi ve banyoya gitti. Sinirleri bozulmuştu. Anneanneme üzüldüğünü, benim verdiğim haberin son damla olduğunu hissettim. Anneanneme baktığımda uyuyordu. Rüya’nın kapısını tıklatıp açtım. Yatağın içinde oturmuş ödev yapıyordu. Beni görünce kafasını önüne eğdi. Nasıl olduğunu sordum, cevap vermedi. Ben de iyi geceler dileyip çıktım. Onu zorlamamalıydım. Olanları düşündüm. Çetin’den ayrılalı çok olmuştu aslında ama hayatımda bir sayfa artık resmen kapanmıştı. Rüya bu duruma alışabilecek miydi? Rüya, Rüya, Rüya…



Bir sonraki bölüm 21 Ocak Perşembe...


Önceki bölümler...























Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.