Yürütmeye çok da hevesli olmadığı bir ilişkiden çıkan erkeğin üzerine bir hal geliyor. Çıkıp bir şeyler içmek için arkadaşlarını arayıp duruyor. “Akşam bir şeyler yapalım mı?” Sevgilisiyle çıkarken sıkmadığı parfümü, akşam çıkarken sıkıyor. Varsa kravatını gevşetiyor, yoksa tişörtünün üst düğmesini çözüyor. Oksijen maskesini yeni çıkarmış da, normal havaya hasretmiş gibi durup derin nefesler alıyor. “Oh” diyor. Yürüyüşü dikleşiyor. Yüzündeki sıkıntılı ifade siliniyor, çizgileri hafifliyor. Civarındaki kadınları dikkatle, şartlar müsaitse uzun uzun inceliyor. Telefonuna yeni aplikasyonlar yüklüyor. Sanki kaç zamandır bağlı duruyormuş da ipi çözülmüş gibi koşmaya, atlayıp zıplamaya başlıyor.


Ertan’da gördüğüm bu. Sedef’e bayılmıyordu, şimdi kendini kuşlar gibi özgür hissediyor. Halbuki önceki ayrılığında yıkılmıştı, enkaz gibi dolaşıyordu ortada. Yolda belediye arabası görse, moloz diye taşırdı. Toparlanması aylar almıştı. Akşamları arkadaşlarıyla içmeye değil, yürüyüşe çıkıyordu. Telefonuna yeni aplikasyonlar değil, yeni oyunlar yüklemişti. Önünden geçen kadınların farkında bile değildi.


Benden ayrılan erkekler de, Sedat ve Atila hariç, herhalde Ertan şu aralar nasıl hissediyorsa öyle hissediyorlardı. Geçmiş zaman, üzerinde durmanın anlamı yok. Bana iyi hissettirmeyen şeyler aklıma gelince, kendi kendime konuyu değiştiriyorum. Kulağa komik geliyor, insanın kendi kafasında konuyu değiştirmesi. Ama komik değil ve ihtimal dahilinde. Kaçmak gibi bir şey değil, üzerini örtmek de değil. Dikkatini başka bir yöne çekmek.


Gerçi ben “eski ilişkiler”, “biten ilişkiler” deyince dikkatimi çeke çeke Atila ile Sedat yönüne çekebiliyorum. Kendime bunun için kızmayacağım. Çünkü bir ilişki bitince, sen sadece fiziksel olarak o beraber olduğun kişiden ayrılıyorsun. Biri fiziksel olarak hayatında olmayınca, hayatından çıkmış olmuyor. Bir süre daha onun sesini, sözlerini duyuyorsun. Onunla konuşuyorsun. Gözünü kapatmasan bile onu görüyorsun. Telefon çalsa o aradı sanıyorsun. O ilişkinin muhasebesini yapıyorsun.


Ben Sedat’a karşı biraz suçluluk duyuyorum. Onunla beraberken Atila’ya karşı hissettiklerimden ötürü değil, hislerimi yargılayamam. Ama her şey yolundaymış, onu seviyormuşum gibi davranıp ayrılmak istediğimi söylediğim için. Bu suçluluk duygusunun üstesinden nasıl geleceğimi henüz bilmiyorum.


Atila’ya ise hâlâ kızgınım. Geçen gün yine bana mesaj yazdı. “Nasılsın? Nasıl gidiyor?” Ne istediğine, ne yapacağına karar veremeyen bu haline sinir oluyorum. İstekleriyle sorumlulukları arasında denge kuramayan, bir an isteğinin peşinden giden hemen sonra sorumluluk gömleğini üzerine geçiren bir adam. Bana hâlâ yazıyor, çünkü benimle olmak istiyor. Ama çocuklarının, onun bir ilişkiye başlaması yönünde bir engel olduğuna inanıyor. “Biraz daha büyümelerini” bekliyor. Bu onun lafı. İkimizin geleceğine dair ne düşünüyor diye ağzını aramaya çalıştığım bir gün bana böyle demişti. “Aklımda birtakım şeyler var ama çocukların biraz daha büyümesini bekliyorum.” Sadece beni değil, kendini de oyalıyordu. Harekete geçmek istemediği için topu ileri atıyordu. Oyalayan erkek modeli! Yarına, öbür güne değil, bir ay yada birkaç ay sonraya değil, en az birkaç yıl sonraya. Böylece mevcut sorumluluklarının üzerine yeni sorumluluklar yüklemiyordu. Onu ve çocuklarını düşününce içime kasvet çöküyor. Eğer Atila futbolcu olsaydı, sayfaları onun için şöyle yazardı: “İyi top çeviriyor!” Sırtında on beş numara formasıyla hep yedekte bekleyen, hep durumu idare eden, kendisinden başka bir şey de beklenmeyen, yani aslında başka bir işe yaramayan.


Evet, dikkatimi başka yere çekmeye ihtiyacım var. Telefonumu alıp internette Müfit’in izini sürüyorum. Sosyal medyada sadece Instagram’da görünüyor. Ya başka hesabı yok ya da farklı bir isim kullanıyor. Ama niye Instagram’ı kendi adıyla kullanırken, diğerleri için başka isim tercih etsin ki? Düz mantıkla buraya varıyorum ama kendine göre nedenleri olabilir. Kafe iki yaşında, acaba daha önce ne yapıyordu? Evli değil herhalde, öyle görünüyor. Acaba evlenip ayrılmış mı? Çocuğu var mı? Varsa onunla mı yaşıyordur, annesiyle mi? Ya annesi yoksa çocuğun? Ya biriyle beraberse? Bak bunu hiç düşünmedim! Yine birinden hoşlandım ve ondan bir kara delik yaratıp içinde kayboluyorum.


Yarattığım kara delikten çıkarken telefonuma mesaj geldi. Baktım, Sedat.

“Sinem merhaba, umarım iyisindir. Adresine kuryeyle bir zarf gönderdim. Senin kahve paketlerin için tasarladığım logonun telif hakları ile ilgili. İmzaladıktan sonra bir nüshayı kendine alıp, diğerini belirttiğim adrese iadeli taahhütlü olarak gönderebilirsin.”


Bunu beklemiyordum. Oysa beklemeliydim.


21 Eylül 2018 Cuma hthayat.haberturk.com’da...


Diğer bölümler

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.