“Sonra beraber işe gittik. Yolda şirketten kızlar gördü. Fısır fısır alttan alta yayılmıştır herkese. Gün içinde hep toplantıları vardı, bir daha karşı karşıya gelmedik.”

“Gizli bir şey yapmamışsınız ki, yayılsa ne olur yayılmasa ne olur? Aynı yerde çalışan iki insan, şirkete doğru beraber yürürken görüldüler diye hemen haklarında aşk hikâyesi yazılacak değil ya! O kızlara denk gelseydi, Atila onlarla yürümeyecek miydi?”

“Iııı... Bilmem...”

“Sevmedin bu soruyu, tamam.”

“Ertan, Atila neden benimle görünmekten rahatsız olmuyor sence?”

“Bunu birkaç kere daha tekrarlarsa o zaman oturur konuşuruz Sinem.”

“Benimle ilgileniyor ama.”

“Evet bu açık. Ama biraz oluruna bırak... Dikkat et diyorum ama dinlemiyorsun. Atila üst düzey yönetici. Olayları yönetmek, kontrolü kaybetmemek, kendilerini başkalarına yönettirmemek, bu tip adamların yaşam biçimine dönüşmüştür. Eğer aranızdaki elektrikle ilgili inisiyatifi ele almaya çalışırsan, rüzgâr tersine dönebilir. Bunu unutma.”

“Yani her şey o nasıl isterse öyle ilerlesin, öyle olsun. Ben etkisiz eleman gibi öyle ortada durayım, bekleyeyim!”

“Eğer sen de aranızda bir şeyler olmasını istiyorsan ufak adımlar atabilirsin tabii. Ama ona, ondan daha istekliymişsin gibi görünme. Zaten öyle olma da. Öyle olursan zaten öyle görünürsün.”

“Niye? Mademki ikimiz de birbirimizden hoşlanıyoruz.”

“Sinem ben sana doğru olan bu demiyorum. Benimki erkek gözüyle bir tespit. Yönetmeye alışmış adamlar, duygusal ilişkilerinde gücü elinde tutan taraf olmak istiyorlar. Bence bunu sorun etme. Atila’ya bırak bu işi. Bence seni birkaç kere daha çaya kahveye, eğer kadın yumuşaklığını koruyorsan, ardından yemeğe davet edecek.”


“Kadın yumuşaklığımı mı?”


O sırada zil çaldı. “Dur” dedim Ertan’a. Akşamın dokuzunda kim gelir ki diye mırıldanarak kapıyı açtım. Karşımda çiçekçi, elindeki nota bakarak ismimi telaffuz etti. “Sinem Hanım?” “Evet benim.” “Çiçekler sizin için, şurayı imzalar mısınız?” Kalbim yerinden çıkacak gibi oldu. Atila mı gönderdi acaba dedim. Şık kâğıtların sarmaladığı bir saksı siklamen. Üzerindeki notu açarken Ertan sordu:

“Kimden?”

Okudum.

“Sevgili Sinem, telefonlarıma cevap vermiyorsun. Yemek davetimi kabul edersen sevinirim. Bu kez beni aramanı bekleyeceğim. Hilmi.”

“Hilmi mi? Sinem bu adamda bir numara var ama anlamadım. Seni dolandırmanın ötesinde bir şey arıyor. Yemeğe çıkma, senin şirketin civarında bir kahve içmeye evet de. Bakalım ne istiyor.”

“Amaaannn...”

“Sen bilirsin bence son bir kere görmekte fayda var. Onun gibi tekinsiz bir adamın niyetini anlamak için.”

“Of tamam, sen kadın yumuşaklığından bahsediyordun.”

“Sinemcim siz kadınlar farkında değilsiniz ama bazen fazla erkek gibi davranıyorsunuz. Çalışma hayatı kadınların erkeksi refleksler geliştirmesine sebep oluyor, bu tamam. Ama bu refleksi kadınlar romantik ilişkilerine taşıyınca işler sarpa sarıyor. Erkekler, erkek gibi davranan kadınlardan hoşlanmıyor.”

“Mesela?”

“Mesela restoranda garsonu çağırmak. Hesabı istemek. Evde güç gerektiren işleri tek başına yapmaya çalışmak.”

“Çok saçma!”

“Değil Sinem.”

“Ama...”

“İtiraz etmeden önce bir düşün. Garsonu o çağırsa ne olur? Kanepeyi o itsin ya da kaldırsın. Ampulü bırak o değiştirsin. Sen ne kaybedersin?”

“İyi de bunları bir kadın tek başına yapabilir.”

“İyi de hayat müşterek, erkek bir işe yaramadığını hissediyor!”

“Kusura bakma, anlamıyorum Ertan.”

“Sinemcim şu an anlaman gerekmiyor. Sadece bu dediklerimi hatırında tut. Atila’ya erkek gibi davranma. Güçlü kadın, erkek gibi olan kadın değildir. Erkeğin doğasından gelen sertliğin, kadının yumuşaklığına ihtiyacı vardır. Erkek dengesini böyle bulur.”

“Bunu düşüneceğim. Atila’yla bana dönsek...”

“Seninle ilgilenmesine izin ver ama her davetine hemen evet deme. Yalnız, bir ilişki bekleyen, ona hazır kadın profili çizme. Uzun bir süre onu bir yere davet eden asla sen olma. İş dışında sohbet konusu açma. Bu adamın ayrılık sürecinde olduğunu da unutma. İki risk var. Bir, ayrılıktan vazgeçebilir ve eski hayatına dönebilir. İki, boşanan bir erkek, hemen ciddi bir ilişkiye başlamak istemez, eğer istiyorsa nedenine bakmak gerekir.”


Telefonu kapattıktan sonra gerçekten yorulduğumu hissettim. Bazen aklen çok yorulduğumda kolumu kaldıracak gücü zor buluyorum. Duş alıp yattım. Sabah erkenden uyanıp kendime mutfakta kahve ısmarladım. Dün gece daha fazla Atila düşünmediğim için bunu hak ettim. Bu arada bileğimdeki paket lastiği çok dikkat çekiyordu, renkli bileziklerin arasına birkaç renkli lastik ekledim. Arada el ele diz dize bir çift gördüğümde kıskanırsam hemen çekiyorum.


Asansörde satıştan iki oğlanla beraber çıktık yukarı. Gülümseyerek günaydın dememe şaşırdılar. İsim vermiyorlar ama Atila’dan konuşuyorlar:

“Boşanıyormuş.”

“İpini koparmış gibidir şimdi.”

“Belki de mastürbasyona bağlamıştır.”

“Bütün bekârlar gibi!”

Gülerken bana baktılar.


Erkeklerin, istedikleri her yerde istedikleri gibi konuşmaları, kadınları taciz etmek için türlü türlü yöntemler geliştirmeleri asabımı bozuyor. Bu takım elbise giyip kravat takmış iki plaza pengueninin otobüste şortlu kadına saldıran öküzle aralarında ne fark var? Cevap vermeye değmez, üstüne alındı diyecekler. Bekar bir kadının üzerine cinsel göndermelerle gitmelerine izin vermeyeceğim. Sekizinci kata gelince bana yol vermelerine rağmen “Lütfen, lütfen” dedim gözlerimi ikisine dikip. Arkalarından ağır ağır yürüdüm. Topuk seslerimin yavaşlığından rahatsız oldular, dönüp baktılar ve kalçalarına bakarak yürüdüğümü fark ettiler. Bence kafalarına çanta geçirmekten, yüzlerine tükürmekten daha ağır bir hareketti. Bunun için kendime şimdi bir kahve daha ısmarlayacağım. Yaptığım çok hoşuma gitti.


Kahve fincanımı çekmecemden alıp mutfağa gittim. Girerken Atila’yla yüz yüze geldik. Günaydınlaşırken yüzümün kızarmasına engel olamadım. Bunun üstesinden nasıl geleceğimi bilmiyorum.

“Bir beş dakika görüşebilir miyiz?”

“Tabii.”

“Kahvenizle beraber gelin, soğutmayın.”

Her haline hayranlık duymaya başladığımdan değil ama nezaketi beni etkiliyor. Bana da diğerlerine karşı da nazik bir insan Atila. Mutfaktan bazen çayını kendi alıyor. Odasına işte böyle çağırıyor.


Ajandamı alıp odasına gittim. Satış Müdürü’nün karşısına oturdum. Atila iki bölüm arasında iletişim ve koordinasyon eksikliği olduğunu gördüğünü söyledi. Daha sık görüşmemizin, belli kararları alırken birbirimize danışmamızın işleri kolaylaştıracağını ve yeni fikir üretilmesini hızlandıracağını düşündüğünü ekledi.


Öğle yemeğine biraz geç indim. Hep erkenciyimdir, tek başıma yer hemen yerime dönerim. Elimde tepsiyle boş sandalye ararken Genel Müdür’le göz göze geldik. Eliyle çaprazındaki yeri gösterdi. Atila’nın yanını... Çekindim ama oturmaktan başka çarem yoktu. “Afiyet olsun” dedik birbirimize.

Onlar konuşmalarına kaldıkları yerden devam ettiler.


Genel Müdür:

“Sosyal medya paylaşımları imajlarına çok zarar veriyor, farkında mı değiller boş mu veriyorlar anlamıyorum.”

“Bence hoşlarına gidiyor görünmek.”

Atila’ya göz kırparak:

“Biz de açalım mı birer hesap?”

“Valla ben hayatım bana kalsın istiyorum. Eski karım çocukları bahane edip eski aile fotoğraflarımızı boy boy sergiliyor sayfasında, engel olamıyorum. İntikam ortamında işim yok.”

Genel Müdür çatalını yere düşürünce yenisini almak için kalktı.

Atila:

“Yemek güzel bugün” dedi.

Tabağıma bakarak karşılık verdim.

“Evet.”

Sonra hiç beklemediğim bir laf etti.

“İnsanın yüzünün kızarması çok kıymetli bir şey. Bu çağda çok nadir.”

Sayesinde yine ateş bastı. Bir şey diyemedim, o devam etti.

“Sana da yakışıyor Sinem.”


Gelecek bölüm 27 Kasım 2017 Pazartesi hthayat.com’da...


Diğer bölümler




YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.