Demek ki Atila akşaamları böyle hep Meksika lokantalarında geçiriyor. Yarına beni ayarlayıp bugün de başka birini davet ettiğine göre! Gelip konuşmadı, yanındakiyle tanıştırmadı, yanımdakiyle tanışmadı. O zaman bir yandan benimle flört ediyor, bir yandan da başkalarıyla şansını deniyor. Peş peşe senaryolar üretirken hırslandığımı hissettim.


“Ne oldu Sinem?”

“Hiç.”


Atila bizi duydu. Göz ucuyla bize baktığını fark ettim. O istediği kadar mesafe koysun, masalarımız arasında iki adım ancak var. Bu akşam bütün konuştuklarımızı karşılıklı duyacağız. Hadi bakalım... Önce Sedat’ı uyarmam lazım. Mesaj yazdım: Yandaki adam benim direktörüm, haberin olsun. Gönderdikten sonra yazmaya devam ediyormuşum gibi yaptım ki Atila durumu anlamasın.


Yanındaki kadın güzel. İnce yapılı, uzunca, şık giyinmiş, omuzlarından dökülen saçlarını açık bırakmış, makyajı kararında ama fondöteni fazla kaçırmış. Hiç konuşmadan mönüye bakıyorlar. Garson siparişi alıyor.


“En son geçen sene gelmiştik, hatırlıyor musun?”

Atila herhalde başını sallayarak evet diyor.

“Sen burayı severdin, bugün niye gelmek istemedin?”

Uzun bir sessizlik giriyor araya.

“Biliyorsun ki sen ısrar ettiğin için buradayız. O kadar uzun boylu konuşacak bir şey de yok. Tekrar ediyorum. Evi geri alıyoruz. Tapuda benim adıma geçiriyoruz. Sen çocuklarla orada oturmaya devam ediyorsun. Ben yanınıza gelmiyorum. Boşanıyoruz. Sana uygun bir nafaka veriyorum.”

Karısı! Ona bakmaktan kendimi alamıyorum. Gerçekten güzel bir kadın. Ama suratı şu an çok ürkütücü görünüyor, insan bakmak istemiyor.

“Zor günleri atlattık. Yeniden başlayabiliriz. Hem çocuklar da mutlu olur, çok huzursuzlar, sürekli seni soruyorlar.”

Çok rica ediyorum çocukları kullanma artık. Hafta sonları onları görüyorum, huzursuz değiller, sadece ne yapacağımızı bilmek istiyorlar. Sen, babaları eve dönecekmişim gibi davranmazsan akılları karışmayacak.

“Ama...”

“Serpil, bizim evliliğimiz bitti. Kabul edersen her şey ikimiz için de daha kolay olur.”

Alarmım çalıyor, ben her şeyin en iyisine en güzeline layığım, mutluluğu hak ediyorum, ben değerliyim egzersizim için. Ama kıpırdayamam, merak ediyorum konuşmaları nasıl ilerleyecek.

“Başka biri mi var?”

Atila susuyor.

“Hemen başkasını buldun değil mi? İşine geldi şu son olaylar. Boşanmak için bana karşı kullanıyorsun.”

“Boşanmamızın sebebi ipotek değil, mesela senin benim durup durup beynimi yemen, hiçbir şeyle yetinmeyip hep daha fazlasını istemen.”

“Sana iki çocuk verdim ben.”

“Mesela çocukları benimle evli kalmak için kullanman.”

“Yalancı.”

Garson içeceklerini getirdi, kadın bir yudum alıp “Tamam” dedi. Sonra elindeki kadehi kaldırdı: “Sağlığımıza hayatım.”

Atila hiç kıpırdamadı.

Kadın kadehini masaya koydu. Atila’ya baktı.

“Pislik” dedi.


Atila garsona el işareti yapıp hesabı istedi, sonra eğilip duyulmayacak kadar kısık sesle bir şeyler söyledi. Garsonla pazarlığa girişmeden hesabın tamamını ödedi. Yanımızdan geçerken hem bana hem Sedat’a bakarak “İyi akşamlar” dedi. Gözleri biriken yaştan parlayan kadın hiçbir şey söylemedi.


Sedat’ın yorumu ilginçti.

“İşte güzel kadının hiç olduğu an. Güzel bir kadının yapacağı en büyük hata, güzelliğini kullanarak erkeğe her şeyi yaptırabileceğine inanması.”


Aslında doğru söylüyordu ama ben kadını güzel bulmasına takıldım. Bir şey diyemedim. Ben de güzel buldum. Ama Sedat erkek. Benden başka kimseyi güzel bulmasını istemiyorum.

“Erkek huzurunu kaçıran kadından kaçar.”

Bu kadar erkeği rahatsız ya da memnun eden kadın tipinden bahsetmesinden hoşlanmadım.

“İnsan, huzurunu kaçıran insandan kaçar” diyelim.

Bir an durdu Sedat. Herhalde bir erkeğin bir kadının huzurunu kaçırma ihtimalini hiç düşünmemişti şimdiye kadar. Gerçi bunu ben de düşünmemiştim. “Yanında huzurlu hissedeceğim erkek” tanımlamam nasıl da hızlı geliştiğimi gösteriyor. Aferin bana, aferin.


“Ambalaj örnekleri cuma mı geliyor demiştin?”

“Evet, yarın. Akşam iş çıkışı beraber bakalım, cumartesi Sedef’le Ertan’a da gösteririz.”

“Belki yarın akşam ilk denemeleri yaparız.”

Ben ne kadar ürkek davranıyorsam, Sedat o kadar atak.

“Bilmem.”

“Yarın akşam sende, senin mutfağında ilk paketleri doldurursun. Ben de sana yamaklık ederim.”

Elimi sıkıca tutuyor. Beni cesaretlendirmesinden mutlu oluyorum. Yarın akşam Atila’ya yemek sözü vermiştim ama sorun değil. İş çıkışı bir, bir buçuk saat yemek yeriz. Sonra ben evime geçerim.


Cuma sabahı doğrudan işe gittim, kahve içecek vaktim yoktu. Mutfakta Atila’yı gördüm. Çay alıyordu. Bana “Beş dakika odama gelebilir misin?” dedi. “Tabii” dedim. Suratı asıktı, hiç kendimle ilgili olacağını düşünmemiştim.


“Sinem dün akşam şahit oldukların için üzgünüm. Hiçbirini duymamanı tercih ederdim.”

“Rica ederim.”

Masasının üzerini düzeltiyormuş gibi birkaç şeyin yerini değiştirdi. Ben konuşmayınca o devam etti.

“Beni şaşırttığını söylemek zorundayım.”

“Neden?”

“Seni, davet ettiğim lokantada biriyle görmeyi beklemiyordum.”

Ne dün akşam ne de sonra bu aklıma geldi.

“Önünden geçiyorduk, yer vardı, içeri girdik. Planlı değildi.”

İnanmaz gibi hafif alaylı karşılık verdi.

“Öyle mi?”

Bu hali beni kızdırdı.

“Doğrusu karınla severek gittiğin lokantaya davet etmen de beni şaşırttı.”

Durdu, bir an düşündü.

“Ne sakıncası var ki?”

Sinirlendim ama sanki sevgiliymişiz gibi tartışmayı doğru bulmadım.

“Bu konuşmayı unutup başka bir yerde yemek yiyebilir miyiz? Ama bugün değil. Pazartesiyi tercih ederim.”

Evime on dakika mesafede bir restoran adı söyledim.

“18.30’da orada olurum.”

“Tamam.”


Akşam Sedat geldi. Mutfağa geçtik. Ben karışımları hazırlarken ikimizin de sevdiği radyo kanalını açtı. Bize benim kahveden yaptım. Ambalajlara benim tarçınlı zencefilli kahveleri doldurduk. Hepsini masanın üzerinde yan yana dizdik. Karşılarına geçip fikir yürütmeye başladık. Beşi de çok güzel görünüyordu.

“Şu biraz klasik, yanındaki sanki fazla modern.”

“Herkese hitap edecek bir şey seçmek lazım.”

“O zaman herkese hitap et.”

“Hangisini seçeyim yani?”

“Hepsini.”

“...”

“Biri onu beğenir, diğeri ötekini. Genci var yaşlısı var. Seçenek sunmak her zaman iyidir. Biri kendine alır, biri annesine, biri sevgilisine. Bak Sevgililer Günü için de ayrı bir paket hazırlamak lazım.”

Sedat konuşurken bir yandan paketlerin fotoğraflarını çekti.

“Düşündüğün bir isim var mı?”

“Uzun biliyorum ama üzerine yazdığın gibi Tarçınlı-Zencefilli Kahve demek istiyorum.”

“Neden olmasın? Samimi, yerel.”

“Şimdi bir Instagram hesabı açalım. Tarçınlı-Zencefilli Kahve adıyla.”

Ben “ama”, “olur mu ki”, şimdi mi” derken Sedat hepsini halletti. Hesabı açıp fotoğrafları paylaştı.

“Aklındaki fiyat bence uygun ama hemen yazmıyorum. Şimdi ikimiz de bu hesabı takip edelim. Onun paylaştıklarını kendi arkadaşlarımızla paylaşalım. Bakalım ne olacak.”

Mutfakta oradan buradan konuşurken Sedat

“Şimdi bir filmi hak ettik” dedi.

Komedi izlemeye karar verdik. O televizyonu açarken ben mısır patlatmaya başladım. Salona girdiğimde filmin başlamasına beş dakika kalmıştı. Sedat telefonundan başını kaldırdı:

“Kendi hesabımdan paylaştım. Beş kişi beğendi. Bir kişi fiyat soruyor.”

Dizlerim ilk defa sadece benimle ilgili bir şeye heyecanlandığım için titredi.


İnsanın kendine alternatifler yaratması, tek seçeneğe muhtaç olmadığını bilmesi ne güzel.


Gelecek bölüm 15 Ocak 2018 Pazartesi hthayat.com’da

Diğer Bekar Kadının Günlüğü yazıları için linke tıklayın




YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.