Onu kapıda gördüm ama tanımamış gibi davrandım.
“Günaydın. Müfit Bey’le randevum vardı. İsmim Sinem.”
Elini uzattı.
“Hoşgeldiniz. Ben Müfit.”
Fotoğraflarında nasılsa öyle, sadece boyu biraz kısa. Ya da benim hayal ettiğim kadar uzun değil. Ama atletik, kendine baktığı belli. Dişleri bembeyaz olduğuna ve konuşurken nefesi sigara kokmadığına göre sigara içmiyor. Oh!
Neler yaptığımı Instagram’dan takip ettiğini ve ilginç bulduğunu söyledi.
“Yaptığınız şu işin ruhuyla bizim kahve örtüşüyor” dedi.
Şık bir yer ama şıkır şıkır şıkır değil. Gıcır gıcır mobilyalar alıp yerlerine koymuşlar da içinde müşteri bekliyor gibi değiller. Bir kendi var, bir de servis için yardımcısı. Bu laf da ona ait. Beni iki kere düzeltti.
“Tek garsonunuz mu var?”
“İki yardımcım var.”
“...”
“Garsonlar kaçta geliyorlar?”
“Bir yardımcımla beraber açıyoruz. Öğle üzeri diğeri geliyor. Ben biraz dinlenmeye çekiliyorum. Evim yakın. Sonra dönüyorum, birincisi gidiyor, ikinci yardımcımla beraber akşamı edip beraber kapatıyoruz.”
Mönüye baktım, fiyatları makul. Sekiz masa var, her masada dörder sandalye. Aynı anda en çok otuz iki kişi oturabilir. Benim açımdan makul; ne az ne çok, yetişebilirim.
“Kahvenin yanında kurabiye ikram ediyor musunuz?” türünden sorularımı,
“Yapacak çok iş var da hepsi sırayla, zaman içinde konuşuruz” diye cevapladı. Fazla detaya girmek istemedi. Cömert teklifiyle beni şaşırttı. Haftada iki gün, saat üçle sekiz arası orada olacağım. Hazırladığım kahvelerin masrafını o karşılayacak, bir de üzerine bana para verecek! Sedat’ın arkadaşının kafesine sadece kahve karışımlarımı tanıtmak için gitmiş, verdikleri sipariş üzerinden biraz para kazanmıştım. Fakat şimdi, sadece oradaki varlığım için biri bana teklifte bulunuyor. Kirayı zaten çıkarıyordum, şimdi aylık mutfak masrafım da çıktı. Üstelik evime yakın, pek de hoşuma giden bir adamın yanında. Sevincimden zıplamak isteğimi acaba belli ediyor muyum?
“O zaman bir kahvenizi içeriz” deyince afalladım bir an.
Nerede? Benim evde mi? Biz kim?
Masanın üzerindeki tarçınlı zencefilli kraft paketlerden birini aldı.
“Gelin, bizim mutfağa geçelim.”
İçeri geçtik. İki makinadan birini benim aromalı kahvelere ayıracağını söyledi. O makinada kahveleri hazırladım. Elimizde kahvelerle masaya dönerken, elemanına seslendi:
“Yeliz, kahveni soğutma.”
Kıza baktım. Müfit’e bakışlarına. Müfit’in ona bakışlarına. İkisi de normaldi. Bana da ona da gülümsedi, tezgâhın arkasına geçerken teşekkür etti. Aralarında bir şey yok. Rahatladım. Acaba akrabası, tanıdığın kızı filan mı?
Eve dönerken, son bir aydır her gün yürüdüğüm sokaklar gözüme daha bir güzel göründü. Önünden geçtiğim apartmanlardan birinin altında kırtasiye varmış. Nasıl görmemişim. Girip bakındım. Çocukluğum geldi aklıma. Defter kapları, okul kitapları, süsler, defterler... Kırtasiye kokusunu özlemişim. Çizgisiz, sayfaları saman kâğıdından, küçük bir not defteri aldım. Bozukluklarla ödedim. POS makinaları yok. Zaten en az altı aydır kredi kartı kullanmıyorum.
Bu not defterleri çok işime yarıyor. Üzerinde çalıştığım her konu için ayrı bir defter kullanıyorum. Mesela şu ara kıskançlık konusu üzerine çalışıyorum. Bu defterin ilk sayfalarına neleri, kimleri, neden kıskandığımı, kendimi neden başkalarıyla kıyasladığımı yazacağım. Sonra arkasını çevirip her bir madde için beni yatıştıracak cümleler kaydedeceğim. Şimdi aklıma geldi. Para kazanmakla ilgili korkularımı yazmıştım mesela, sonra da o korkuları okşayıp yatıştıracak bir şeyler. Bugün geldiğim noktaya bakınca işe yaradığını söyleyebilirim. İnsanın kendinde keşfedeceği ve değiştirebileceği ne çok şey var.
Kahveleri mutfaktaki masaya bırakıp hemen telefonumu aldım çantamdan. Müfit, Instagram’dan benim adımı ekleyerek duyuruyu yapmış.
“Her salı ve perşembe, 15.00-20.00 arası yeni bir şeyler denemeye, hep beraber keşfetmeye karar verdik.
Yarın tarçınlı-zencefilli kahveyle başlıyoruz.
Bir maniniz yoksa sizi de bekleriz.
Hayatta keşfedecek ne çok şey var, kahve bahane...”
Aklımda aynı anda beliren iki soru:
Aynı dakikalarda “keşfetmek” lafını kullanmamız tesadüf mü?
Acaba bensiz başka projeleri de mi var?
Yalnız, “kahve bahane” derken ilk harfleri küçük yazarak gönlümü çaldı. Reklama girmek istememiş. Pekâlâ büyük yazabilirdi. Çünkü kafenin adı Kahve Bahane...
18 Eylül 2018 Salı hthayat.haberturk.com’da...
Diğer bölümler
Evlenilecek kız kimdir?
Bir kadın, bir erkeği ne zaman terk eder?
Bir erkek, bir kadını ne zaman terk eder?
Hayatının erkeğini buldun mu?
Bu erkekler nereye bakıyor?
El âleme bakmayınca çiçek açıyorum
Beğenilme, sevilme isteği = Onaylanma ihtiyacı
Kıskançlığın diğer adı: Kendini kıyaslamak
Her kadının nadasa ihtiyacı var
Ağzı iyi laf yapan erkeğe gıcığım var
Erkek, sonu gelen bir şey mi?
Babam seninle evlenmeyecek
İtiraflar... İtiraflar...
Her şey çok güzel olacak
Kadınların anlamadığı bir erkek dili var
Tarçınlı zencefilli kahve zayıflatır mı?
İlginin, fedakarlığın fazlası erkeği bozar
İşte güzel kadının hiç olduğu an!
?
Garantici değilim, gayet insani bir durum
Mutluluktan eriyorum
Hesapsız sevgililik güzel şey
Yeni yıla ne istediğimi bilerek giriyorum
Acımakla âşık olmak arasında gidip gelmek
Teşekkürler hayat
“Müsait değilim Atila, teşekkürler. Sinem.”
Sevgili değil pansuman arıyor!
Bazen bir erkeğe haddini ânında bildirmek gerekir
Güçlü kadın, erkek gibi olan kadın değildir
Belki de o kadar üzülecek bir şey yoktur
“Atila Bey, eşiniz aradı, telefonunuzu bekliyor”
Bazen birkaç saniye ne çok şeyi değiştirir
Hayatın sürprizlerle dolu olduğu doğrudur
Bileğimdeki paket lastiğine güveniyorum!
Mutluluğa layık olduğuma nasıl ikna olacağım?
“O olmazsa ben bir hiçim” ya da muhtaçlık duygusu
İlk gelene gene yapışacak mıyım?
Her yalnız kadın arada bir salaklaşır
Ruh eşimi hayatıma nasıl çekerim?
Bekâr kadın bazı gerçekleri hemen kabul etmek istemez
Sahtekardan sevgili olmaz
Çapkın mı, yoksa çapkın olmaya mı çalışıyor?
Hilmi’ye misilleme
Erkeklerin kafası kadınlarınki gibi çalışmıyor
Bir erkeğin sol elinden önce gözlerine bakmak
Ben bekarsam kimse evlenmesin
Erkekler güçlü kadından korktuğu için yalnızım
Koca adamsın ne yapacaksın 1+1 daireyi