“Ayrıldık işte. O kadar.”
“Ne zaman?”
“Bir saat önce.”
“Ne oldu?”
“Bir şey olmadı. Ben devam edemeyeceğimi anladım.”
“Neden?”
“İlk bir-iki ay Sedef’le olmak bana iyi geldi. Hep sakindi, onunla beraberken stres diye bir şey kalmıyordu. Yanında rahattım, hiçbir şeye aşırı tepki vermiyordu. Her şeyi konuşabiliyordum onunla. Daha önemlisi, istemiyorsam konuşmuyordum. Ne oldu, neyin var diye üzerime gelmiyordu. Zırt pırt arayıp mesajlar bırakmıyordu. Bugün değil yarın buluşsak dediğimde bile arıza çıkarmıyordu.”
“Eee, niye ayrılmak istedin?”
“Sıkıldım.”
“Nasıl sıkıldın?”
“Ne bileyim sıkıldım işte.”
“Ertan şu an sana kalkıp bir tokat atmak istiyorum!”
“...”
“Niye sıkıldın? Fazla mı iyiydi? Sana fazla mıydı? ‘Bana fazlasın’ dedin mi? ‘Sen çok iyisin, ben seni hak etmiyorum, benden daha iyilere layıksın’ dedin mi Ertan?”
“Demedim. Sakin ol, terk edilen sen değilsin.”
“Şımarık ergenler gibi konuşuyorsun. Çok iyiydi ama ben sıkıldım ne demek!”
“Ben sana bir durumdan, Sedef’le beraberken nasıl hissettiğimden bahsediyorum. Böyle hissediyorum diye beni suçlayacak mısın, yoksa beni dinleyecek misin?”
“Dinliyorum Ertan. Niye sıkıldın?”
“Sedef fazla kontrollü bir kız. ‘Olması gerektiği gibi’ yaşamaya çalışıyor. Son aylarda kendimi ilkokul öğretmenimin yanındaymışım gibi hissediyordum. Ya da annemin, daha fenası babaannemin!”
“Ne yapıyordu ki?”
“Mesela evde oturuyoruz, karnımız acıktı. Ben sadece patates kızartması yemek istiyorum, o taze fasulye ile bulgur pilavı. Tamam, hepsini yapalım, isteyen istediğini yesin deyip oturuyoruz. Ne güzel anlaştık, değil mi? Yok. Yememi engellemiyor ama bana kızartmanın zararlarını, patatesteki nişastanın nasıl yağa dönüşüp şişmanlattığını anlatıyor. Sebzelerdeki ve bulgurdaki lifin bağırsaklar için faydasıyla devam ediyor.”
“Kötü bir şey söylemiyor ki ama...”
“Yahu cuma akşamı! Hafta bitmiş, iş güç yok. Gerekeni değil, canımın çektiğini yemek istiyorum!”
“Patates kızartmasının zararlarını anlattı diye mi bıraktın kızı yani?”
“Tabii ki hayır! Başka bir örnek vereyim. Babamla telefonda konuşurken geriliyorum, sesimi biraz yükseltiyorum. Kapatınca bana sakin olmamı söylüyor. İyi, hoş, desin. Ama bu kadarla kalmıyor. ‘O senin baban, bir sözü fazla olsun’ diyor.”
“Senin iyiliğini istiyor kız.”
“Birini sürekli yönlendirmeye çalışmak, onun iyiliğini istemek mi?”
“Kız sana seçenekleri gösteriyor.”
“Yahu ben kör müyüm? Hadi bir seçeneği görmedim, iki seçeneği görmedim, hiç mi görmüyorum? Sürekli eğiten, öğreten, her adımımda, her hamlemde bana neyi nasıl yapacağımı söyleyen kadın istemiyorum!”
“Bunları ona söyledin mi?”
“Söyledim. Dedim ki: Patates kızartmamı yerken, bana onu zararlarını anlatman iştahımı ve keyfimi kaçırıyor. Sonra dedim ki: Babamla benim ilişkimi bana bırak, senin bilmediğin şeyler var.”
“Ne dedi?”
“ ‘Tamam’ dedi. Sonraki patates kızartması yiyişimde hiç konuşmadı ama tabağıma ciddi bir ifadeyle bakıp durdu. Uyarınca o konuda bir daha bir şey dememeye çalışıyor ama kendini bir şey dememek için zor tutuyor. Ben de bunu görüyorum ve ama artık görmek istemiyorum! Mantık abidesi kadın istemiyorum. Olması gerektiği gibi diye bir şey yok! Yok! İçinden geleni yap, yaşa git işte!”
Ertan’ı ilk defa bu kadar sinirli görmedim. Fakat ilk defa bir kadına bu kadar sinirli gördüm.
“Madem bu kadar rahatsızdın, niye ayrılmak için bu akşama kadar bekledin?”
“Kim ilk rahatsız hissettiği an çekip gidiyor ki Sinem? Tekrar edecek mi diye bekliyorsun. Tekrar etmesin diye konuşuyorsun, düzelsin diye bekliyorsun. Düzelmeyince de işte böyle gidiyorsun!”
“Bu akşam bu kararı sana aldıracak ne oldu peki?”
“Akşam balık yemiştik. Tam uzandık, sarıldım ona, uykuya dalıyorum. ‘Aaa! diye doğruldu. ‘Ne oldu?’ dedim. ‘Çöpü çıkaracağım’ dedi. Çektim kendime, ‘Boş ver’ yarın sabah ben atarım’ dedim. ‘Olmaz, kokar şimdi’ dedi. Dedim ki: Odanın kapısı kapalı. Kokarsa salon kokar, onu da havalandırırsın sabah. Bana ne karşılık verdi biliyor musun? ‘Şimdi atmak daha mantıklı.’”
“Tartıştınız mı?”
“Hayır. O çöpü indirirken ben kalkıp üzerimi giyindim. Ayakkabılarımı giyerken geri döndü. Şaşırdı, ne yaptığımı sordu. ‘Gidiyorum’ dedim, ‘mantıklı olan bu.’ ”
“Sonra?”
“Evime döndüm. Sonra da buraya geldim işte.”
“Ama son noktayı koymamışsınız ki.”
“Ben koydum.”
“O şimdi konuşup barışacağınızı düşünüyordur.”
“Öyle düşünüyordur ama öyle olmayacak.”
“Ne yapacaksın?”
“Yarın söyleyeceğim bitirmemizin mantıklı olduğunu.”
“Düzeltmek isterse.”
“Bunun için şansı vardı. Bence düzeltmek istemedi. Bunun için önce kendini düzeltmesi lazım. O da bunu istemiyor. O eğiten, öğreten, anlatan, fark ettiren kadın olmayı seviyor.”
“İşi bu, biraz ondandır. Bana şahsen çok faydası oldu.”
“Tamam, ona hayırlı işler! Sen de faydalanmaya devam etmek istiyorsan buyur ara, faydalanmaya devam et. Kişisel geliştirsin seni!”
“...”
“Bir erkek bir kadını ne zaman terk eder biliyor musun Sinem?”
“Ne zaman?”
“Kadının, onun ayarlarını usul usul değiştirmeye çalıştığını fark ettiği zaman.”
Öfkesini dışa vurmak Ertan’ı rahatlatmıştı. Onu yolcu ederken saat iki buçuğa geliyordu. Kapının dilini yerine geçirirken, “Kim ilk rahatsız hissettiği an çekip gidiyor ki Sinem?” sözüne takıldığımı fark ettim. Fakat uzun uzun düşünecek halim yoktu, çok uykum vardı.
Ertesi sabah saat onda, mahalledeki kafenin sahibi beni bekliyordu.
7 Eylül 2018 Cuma hthayat.haberturk.com’da...
YORUMLAR