Karısı nasıl biri? Çalışıyor mu? Uzun mu kısa mı? Zayıf mı etine dolgun mu? Benden güzel mi? Çocukları kaç yaşında? Bir kız bir erkek mi? Niye boşanıyorlar? Nasıl tanışmışlardı acaba? Birbirlerini çok sevmişler miydi?


Bileğimdeki pembe-mavi lastiği çektim bıraktım. Olası sevgilimin şu an isteyerek boşandığı karısıyla ilk günlerini kıskanıyorum! Benim hayatım böyle geçti, yıllar sonra “ne saçmaymış” dediğim detaylara aylarca ve aylarca dertlenerek.


Silkinir gibi koltuktan kalktım. Sıkıca giyinip yürüyüşe çıktım. Yürürken kendimi düşündüm. Yaptığım yanlışlardan biri de, hafta sonumu planlamayıp kendimi iliğime kemiğime kadar yalnız hissetmek. Sevgilim, kocam, ailem yoksa hafta sonu yapacak bir şey de yok, öyle mi? Saçmalıyorum! Yalnızlığı elbise gibi üzerime dikmişim, giymişim, çıkarmıyorum,halime acıyıp duruyorum. Çiftleri, aileleri görmeyeyim diye bazen çıkmak sokağa istemiyorum. Sanki herkes bana bakıp yalnız olduğumu düşünüyor. Herkesin mutlu bir hayatı var, benim yok. Bu benimsediğim,bir tür kurban rolü ve vazgeçmem lazım. Kendime söz veriyorum, kız arkadaş edineceğim ve bu sefer kıskançlık edip türlü sebeplerden ilişkimi kesmeyeceğim. Belki de yeni arkadaşlar edinirken, şu an görüşmediğim eski arkadaşlarımı arayabilirim. Hem hatalarımı tamir ederim, hem de hafta sonlarımı bu kadar yalnız geçirmem. İşyerinde ilişkilerimi iyileştirebilirim ama şu anda dostluk kurmam çok kolay görünmüyor.


Hilmi’ye sonunda hafta ortası için randevu verdim. Niyeyse işyerinin yakınındaki otelde buluşmaya direndi. Söylediği restoranda buluşmak işime geldi, zamanım az diye yanında az kalırım. Gerçekten merak ediyorum ne istediğini. Açıkça soracağım ne istediğini.


Atila’nın hafta sonlarını nasıl geçirdiğini düşünmekten kendimi alamıyorum. Çocuklarıyla herhalde. Nerede, nasıl bir dairede oturuyor acaba? Eşyaları nasıl? Akşam yemeklerini yalnız mı yiyor? Haftada kaç kere arkadaşlarıyla çıkıyor? Çıkınca ne yapıyor?


İtiraf edeyim, Atila’nın beni aramasını bekliyorum. Bazen telefonum çalınca o mu diye kalbim çarpıyor. Ama niye arasın ki?


İşte yine Atila’ya yoğunlaştım. Çamura saplanmak, ağır ağır içine gömülmek gibi bir his. Her kadın benim gibi mi? Herkes böyle mi?


Biraz önce Ertan’ı aradım ama açmadı. “Sedef’leyim. Acil mi?” diye yazmasına kızmadım, yeni sevgilisiyle mutluluğunu da kıskanmadım. Bunun için köpüklü bir kahveyi hak ettim.


Kahvemi mutfakta içmeye karar verdim. Çok seviyorum mutfağımı. Duvara monte, açılır kapılır ahşap masasını, duvar kâğıdını ikiye ayıran üzerinde şeftali kiraz desenleri olan şeridi, yüksek tavanı, balkonu... İnsanın yaşadığı yeri sevmesi ne güzel bir duygu. Sahip olduğum iyi şeyleri fark ettiğim için kendimi takdir ettim bir an. Kahvemden bir yudumu zevkle aldım. Ben bu duygunun içine yerleşirken telefonuma mesaj geldi. “İyi akşamlar Sinem, yarın sekiz buçukta sabah kahvesini ahşap kokulu kafede içelim, sen de müsaitsen. Atila.”


Hayat, istediğin şeyi bu kadar mı çabuk verir? Çok heyecanlandım, çok mutlu oldum. O kafeyi neden sevdiğimi anlatırken “ahşap kokulu” demiştim, benim dilimi kullanmış. Ne kadar beklemeliyim cevap vermek için? Hemen olmaz. Saatimi yirmi dakika sonraya kurdum. Sonra yazdım: “Sekiz buçukta ahşap kokulu kafede görüşmek üzere.”


Sabah giyeceklerimi neşe içinde hazırladım. Sabah her zamankinden 1 saat önce kalktım, duş aldım, saçlarımı atkuyruğu yaptım. Topuz yapar gibi burdum, siyah tokayla tepemde topladım. Kuaföre gitmek istemedim. Çok fön çektirmekten saçlarım kırılmaya, dökülmeye başladı. Bu yöntemle hem saçlarım yıpranmıyor, hem de bukleler doğal oluyor.


Gittiğimde Atila oradaydı.

“Kahvaltı ettin mi?”

“Ettim. Sadece kahve içeceğim.”

Garsona döndü:

“Bir sade, bir orta.”

Sade benimki, unutmamış.

“Hafta sonu nasıl geçti?” diye sordu.


Artık kendim olmaya karar verdiğim, erkekler sevecekse kimsem onu sevsin istediğim için doğrudan söyledim:

“Fena değil. Market alışverişi, yürüyüş, televizyon, yemek, bulaşık.”

Güldü.

“Ben de çocuklarla beraberdim. Hafta sonu bende kalıyorlar.”


Sanki konuşacak tek kimsesi benmişim gibi hayatını bana açıyor Atila. Buna hem şaşırıyorum, hem de biraz temkinli davranma gereği duyuyorum. Ama davranışlarıyla, konuşmalarıyla bana da soru sorma hakkı veriyor.

“Niye boşanıyorsunuz?”

“Nasıl özetlesem... Benden habersiz bir işe yatırım yapmış, borçlanmış, evi ipotek etmiş. Habersiz dediğim, onayım olmadan. Eski bir arkadaşı var, onun şirketine ortak olmak istedi, ben güvenmedim arkadaşına da işine de, hayır dedim. Banka hesabımızdan haberim olmadan transfer yapmış, fark ettiğimde evimiz de elden gitmişti. Evlilik bir yerden sonra çıkmaza girdiyse, üzerine de güveni tamamen ortadan kaldıran böyle bir olay yaşandıysa, boşanma kaçınılmaz hale geliyor.”


“Anlıyorum” demekle yetindim.


Bunları söylerken bedbaht değil, daha ziyade yorgun görünüyordu. Konuyu değiştiren o oldu.

“Şirkettekilerden çok kopuksun. Seni pek sevmiyorlar.”

“Biliyorum.”

“Biraz daha güler yüzlü olabilirsin onlara karşı.”

“Deniyorum. Beni sevmediklerini nereden anladınız?”

“Sana karşı tavırlarından, seninle iş yapmak istemediklerini belli etmelerinden. Daha sayayım mı? Bilmediğin şeyler olduğunu sanmıyorum.”

O sırada içeri satıştan iki oğlan girdi, geçen gün asansörde tacizkâr konuşan. Atila da aynadan gördü girdiklerini.

“Bir şey soracağım” dedim.

“Evet.”

“Siz, ekibinizden biriyle böyle görülmekten huzursuz olmuyor musunuz?”

“Niye huzursuz olayım? Ne yapıyoruz ki?”

“Ekibimdekilerle kahve içemez miyim?”

Aklıma Ertan’ın da böyle dediği geldi. Sinirlendim bencilliğine.

“Haklısınız bir şey yapmıyoruz. Sizin için sıkıntı yok ama benim için var. Zaten dediğiniz gibi pek sevilen biri değilim, iki büyük ekibin yöneticisiyle sabah kahveleri içerken görülmek beni olumsuz etkileyebilir.”

Şaşırma sırası Atila’daydı. Benden bu çıkışı beklemiyordu. Gözlerimdeki öfkeyi gördüğünü anladım.

Pencereden dışarı bakarken kaşlarını kaldırdı. Dudağını büküp başını eğdi. Ne diyeceğini merak ettim.

Ağzından uzun bir “Iııı...” çıkınca gerisini beklemedim. Belli ki bunu hiç düşünmemiş, hoşlandığı kızı kahveye çağırıp içini döküyor.

Çantamı omzuma takarken gülümsedim:

“Ben kalkıyorum, siz belki ekibinizdeki diğer elemanlarla devam edersiniz. Kahve için teşekkürler.”

Bazen bir erkeğe haddini ânında bildirmek gerekir.


Gelecek bölüm 4 Aralık 2017 Pazartesi hthayat.com’da


Diğer bölümler



YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!
  • Misafir tekrar tekrar okuduğum,kendimi fazlasıyla bulduğum,pazartesiyi heycanla beklediğim,kendime hayatın içinde gerçekçi dersler edindiğim harika gerçek bir yaşam öyküsü aynı ben aynı ben diye her satırında tekrarladığım muhteşem bir yazı dizisi
    CEVAPLA

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.