Bekâr kadının günlüğü – 11


Sabah Hilmi’nin mesajıyla uyandım. “Aşağıdaki kapının önündeyim. Müsait olduğunda seni görmek istiyorum.” Resmen heyecanlandım. Hemen kalktım, ceylan gibi seke seke banyoya gittim. Elimi yüzümü yıkayıp klozetin üzerinde dişlerimi fırçaladım. Saçlarımı şöyle bir düzelttim. Havluyu sabunlayıp koltuk altlarımı sildim. Zıplaya zıplaya yatak odama geçip üzerime bir elbise geçirdim. Bütün bunları yapmam 13 dakikamı aldı. Pencereyi açıp kanepeye uzandım. “On dakika sonra gelebilirsin” yazdım.


Kapıyı açtığımda, Hilmi bir demet beyaz gülle bekliyordu.

“Çok iyi görünüyorsun.”

“Sen beni bir de sekerken gör” deyince güldü.

Elindeki demeti uzattı.

“Çok zarifsin” dedim. “Ne güzel kokuyorlar.”

İçimden beyaz gül hastaya gider mi acaba diye geçirdim. Evlilik hayal ettiğimden değil ama gelin çiçeği değil midir beyaz gül.


Ben kanepeye geçtim, o da karşımdaki koltuğa oturdu.


“Kahvaltı ettin mi?”

“Daha değil” dedim.

“Tahmin etmiştim” dedi.

O sırada zil çaldı.

“Ben bakarım.”

Sanki kendi evindeymiş ve birini bekliyormuş gibi kalkıp kapıyı açtı. Teşekkür ettiğini duydum.

“Kahvaltı ısmarlamıştım. Çay var mı? Ya da kahve mi istersin?”

“Şurada poşet çay vardı” diye mutfak dolabını işaret ettim.


Ne yalan söyleyeyim, etkilendim. Düşünülmek insanın hoşuna gidiyor. Karşındaki kim olursa olsun, sana hoşluk yapınca iyi hissediyorsun.


Hilmi sehpayı önüme çekip üzerine kahvaltılıkları, kızarmış ekmekleri ve çayları yerleştirirken, “Benden ne bekliyor acaba?” diye sormaktan kendimi alamıyorum. Ertan’ın söyledikleri aklımda ona bakıyorum.


“Ağrın var mı?”

“Biraz.”

“Şimdi unutursun. Hadi bakalım.”

Kızarmış ekmeğin üzerine bal sürüyorum, üzerine kaymak. Bir yudum sıcak çay alıyorum. Çok mutluyum.

“İşler nasıl gidiyor?”

“Çok iyi. Şimdi yeni bir tasarım üzerinde çalışıyorum. Yerden aydınlatma. Hafif malzeme kullanmak gerekiyor. Fiyat alıyorum.”

“Hiç yerden aydınlatma kullanan kuaför görmedim.”

“Neden olmasın? İç mekânı tepeden aydınlatmak stres yaratıyor.”

“Bilmem, hayal edemedim.”

“İlk etapta beş tane üreteceğiz.”

“Niye beş?”

“Denemek için. Çok şık bir tasarım, uygulayarak görelim, gerekirse sonrakileri bir daha düşünelim diye.”

Konuyu o değiştiriyor.

“Boş verelim şimdi işi gücü. Hafta sonu bir programın var mı?

Yüzüne anlamsız bakıyorum, ayağımı gösteriyorum.

“Evdeyim, nasıl çıkayım?”

“Bugün çarşamba. Üç güne çoktan iyileşir. Biraz üstüne bassan yeter. İstersen ben seni alırım.”

Yerimden zıplamak istiyorum ama “Olabilir” diyorum.


Giderken eğilip bir yanağımdan öpüyor.

“Kendini yorma.”

Salon kapısında sanki bir an aklına önemsiz bir şey gelmiş gibi arabamın nerede olduğunu soruyor. Ofisin orada bıraktığımı öğrenince alıp getirme teklifinde bulunuyor. Aklımdan “Herhalde hafta sonu beni benim arabamla gezdirecek” geçerken ağzımdan “Olur” çıkıyor.


Hilmi’de ortamdaki stresi düşürme, kontrolü ele alma, söylediği yalana inandıracak kadar ikna etme kabiliyeti var. Fakat arabamın anahtarını ona vermeyi düşünmem, onun bu özellikleriyle değil, benim salaklığımla ilgili. Her kadın arada böyle salaklaşır. Bir süredir yalnızsa, biri birazcık ilgi gösterdiyse, onunla ilgili bütün bildiklerini unutur ve bile bile kendini kandırır.


Neyse ki toparlıyorum. “Aaa unuttum bak. Ertan alacak bugün, tanışmıştınız ya.”

“Ben zaten o taraftayım, Ertan’a zor olacaksa ben alır getiririm.”

“Anahtarları dün almıştı, belki de yoldadır. Çok teşekkür ederim.”


Hilmi gittikten sonra derin bir oh çekiyorum. Sanki arabam çalınacakmış da son anda onu kurtarmışım gibi. Huzursuz hissediyorum. Dünkü videoda dinlediğim sözler geliyor aklıma. Evet, doğru, ben düşük bir ruh halindeysem, yüksek ruh halinde birini hayatıma çekemem.


Ben kendimi öyle yalnız, öyle bir erkeğin ilgisine muhtaç hissediyorum ki, öyle çok istiyorum ki biri gelsin ve benimle hemen ciddi ilişkiye girip evlenmek istesin, işte böyle Hilmi gibi “biri” geliyor. Tam tarif etmediğim için, yani aslında nasıl biriyle beraber olmak istediğimi bilmediğim için. Bunun üzerine düşünmediğim için. Sonuç odaklı olduğum için. “Biriyle evlenmeye” kilitlendiğim için.


Evet Hilmi’yi bu yüzden hayatıma çektiğimi şimdi anlayabiliyorum. Her şeyi kurnazca kontrol ettiğimi zannederken, kendi kontrolüm bende değilmiş bunu kavrıyorum.


Peki kontrolümü nasıl ele alacağım? İçimden bir ses doğrudan konuşuyor: Hilmi’ye hayır diyerek!


Düşününce bir an kolay geliyor.


Devamı 25 Eylül 2017 Pazartesi...


Diğer bölümler


Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.