Şu an saat on bire geliyor. Ayakta kalmaktan ve konuşmaktan biraz yorgun ama çok mutluyum. Kahve Bahane’de harika bir beş saat geçirdim. Masalar hep doluydu. Gelenlerin neredeyse tamamı, hazırladığım kahveleri beğendi. Müfit de beni ilgiyle izledi ve dinledi. Ben çıkarken, on dört paket kahve satılmıştı, içilenler hariç. İlk gün için çok iyi rakam.


Aslında işe başlarken, onunla şu logo değiştirme konusunu konuşmam lazımdı. Çünkü elimdeki yüz poşeti bitirdikten sonra başka bir logo kullanmak zorundayım. Ya da çıplak kraft poşete dolduracağım kahveleri, o da olmaz.


Yüzüne söylemeye cesaret edemediğim için, biraz önce durumu açıklayan bir mesaj yazdım. Hemen cevap verdi.

“Yeni logo için yakın bir arkadaşımla konuşmamı ister misin?”

Elbette isterim! Nasıl rahatladım, sanki iş çözülmüş gibi. Olsun, en azından bir seçeneğim var.


Sedat’la ayrılırken aramızda logoyu hiç konuşmamıştık. Ben, birlikteliğimizin anısına bir hediye olduğunu düşünmüştüm. Niye şimdi? Neden üzerinden aylar geçtikten sonra telif hakkı sözleşmesi? İsmi sözleşme ama onun asıl istediği, bu logoyu kullanmamam. Kullanım başına koyduğu fiyat, ödenecek gibi değil. İzinsiz kullanmam halinde ödemem gerekecek tazminat da öyle. Ayrıca logoyu kullanmayı reddediyorsam, Instagram hesabındaki görselleri de silmem gerekiyor. Yani Tarçınlı-Zencefilli Kahve hesabını sıfırlayacağım.


Ertan’ı aradım. Dedi ki:

“Ablasının işidir o, Sedef’in. Ayrılığın intikamını alıyor.”

“Doğru söylüyorsun. Sedat bu logonun peşine düşecek biri değil.”

“Onu bilemem. Bu sözleşmeyi daha önce göndermek istediyse bile, Sedef benimle arası bozulmasın diye engel olmuştur.”

“Olabilir.”

“Boş ver. Neyse ne... Okuyorum diye birkaç gün oyala. O arada yeni logoya karar verirsin. Elindeki poşetleri de kullanır bitirirsin. Neyse ki ismi değiştirmen gerekemeyecek.”

“Evet.”

“Sen o sözleşmenin fotoğrafını çekip bana göndersene. Ben bir avukat arkadaşa göstereyim. Bakıp neye dikkat etmek lazım söylesin. Sen, ben okurken anlamıyor olabiliriz ama belki başka bir tuzak vardır. Terk edilen kadın her şeyi yapar.”

“Terk edilen erkek de her şeyi yapabilir!”

“İşte o zaman iki kere dikkat edeceksin!”


Ertan’la konuşurken Müfit’ten mesaj geldi.

“Logo için yarın sabah arkadaşım buraya gelecek. Sen de on buçukta kafede olabilir misin?”

“Tamam. On buçukta oradayım. Çok teşekkür ederim.”

İçini karartmayıp, “Hallolur bir şekilde” deyip, derin bir nefes alıp işleri biraz oluruna bırakınca her şey kendiliğinden çözülmeye başlıyor.

Ertan hattın diğer ucunda bekler, ben aklımdan bunları geçirirken, Müfit’ten bir mesaj daha düştü. Aynı kelimeleri kullanmamız tesadüf mü?

“Canını sıkma. Her şey hallolur.”

Sonra Ertan devreye girdi.

“Sinem, bu logoyu yapan kişiyle telif konusunu açıkça konuş. Havada bırakma. Neticede bu adamları tanımıyorsun. İş büyürse elinden kapabilirler.”


Bunu, kendini Erhan ismiyle tanıtan Bedrettin de söylemişti. İşaret olarak kabul ediyorum. Biraz büyümekten, açılmaktan zarar gelmez.


Müfit’in son mesajını düşünüyorum ya da düşünmek istiyorum. “Hallederiz” değil de, “Her şey hallolur”. “Boş ver” değil de, “Canını sıkma”. Samimi, sıcak bir mesaj.


Düşündüğüm zaman iyi hissettiğim durumların, sözlerin, görüntülerin içine bir süreliğine yerleşiyorum. Eskiden yerleşip çıkamıyordum, epeyce yol aldım. Müfit’in mesajının verdiği yumuşacık duyguyla uykuya dalacağım. Sabah ona gideceğim, şefkate ihtiyacım olan günlerde hayatıma giren birine kilitlenme potansiyeline sahibim, farkındayım.

Dikkat edeceğim.



25 Eylül 2018 Salı hthayat.haberturk.com’da...



Diğer bölümler

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.