Üniversite tercih listemi hazırlıyorum. İktisat-İşletme olacak, o net. Onu ben istiyorum. İstanbul dışı bir yer yazsam mı diye düşünemiyorum bile. Teklif dahî edemeyeceğim bir şey. İstanbul’da bir dolu üniversite var diye değil. O dönemde yok. İstanbul dışına beni göndermezler, ondan.


Ben de kitapçığa bakıyorum. Eve uzak yerleri seçmeye çalışıyorum. Göztepe’yi es geçiyorum, eve en yakın kampüs. Babam ziyaretime gelebilir. Eve gecikmek için bahane bulamam, bizim evle üniversite arasında trafik ne kadar sıkışabilir ki? Beyazıt? Fena değil, ama Avcılar daha iyi. En uzak yer. Bahçelievler’i tutturuyorum. Olsun. Hiç fena değil. Gidiş-dönüş günde dört saatim yolda geçecek. Otobüsle Kadıköy’e, oradan vapurla Eminönü’ne, sonra otobüsle okula varacağım. Nasıl seviniyorum. Sevinçten içim içime sığmıyor.


İlk yıl bana mısın demedi mesafe. Hiç bilmediğim, tanımadığım semtlerden geçmek, yıllarca annemin tek başıma bindirmediği toplu taşıma araçlarının birinden inip ötekine atlamak müthiş bir özgürlüktü benim için. Yolda yeni arkadaşlar edinmek, sohbet etmek, haftada bir kitap devirmek olağanüstüydü.


Özgürlüğümü elde etmeye başlamıştım, ama yetmezdi. Yaz tatili gelir gelmez iş aramaya koyuldum. Çalışma hayatına dair yaptığım ilk hata o oldu. Yöneticiliğini yatmış-çıkmış iki eski solcunun üstlendiği bir sigorta şirketinde maaşsız, sigortasız, prim usulü çalışmaya başladım. Nasıl olduysa iki ayda epeyce sigorta sattım. Para kazanmak güzeldi ama işi sevmiyordum. Okulun başlamasını bahane edip ayrıldım. Okul açıldıktan sonra sokaklarda, fuarlarda anket yapmaya başladım. Arada bir ürün tanıtımı işleri geldiğinde onlara da hayır demiyordum.


Çalışmaya ve kendi paramı kazanmaya öyle odaklanmıştım ki, yeteneklerime ve kişilik yapıma uygun, severek yapacağım başka bir aramak aklıma bile gelmiyordu. İkinci büyük hatam da işte seçenek aramamak, yaratmamaktır. Nasıl geldiyse öyle gitti. Okul bitti. Ve mevcut deneyimlerimim doğal uzantısı olarak kendimi satış-pazarlama, reklam departmanlarında buldum.


Beş para etmez malları allayıp pullama, kakalama yöntemleri üzerine teorik ve pratik epeyce tecrübe edindim. Ömrümün en çok ve en gereksiz nefes tükettiğim dönemidir. Toplantı salonlarında, depolarda, mağazalarda, adı müşteri olan kişileri dinlerken, laf anlatırken kendime çok sormuşumdur. “Ne işim var burada?” “Ne yapıyorum?”


Olmak istemediğim yerlerde, hiç yerine getirmek istemediğim eylemlerle meşgul olarak kendime nasıl büyük bir kötülük ediyordum!


Değiştirmek zordu. Ama imkânsız değildi. İmkânsız olmadığına göre mümkündü. Yavaş yavaş gönlümün beni çektiği yana yöneldim. Bir yola girdim. Alt yapıyı hazırladım. Bambaşka bir sektörde, bambaşka bir işe başladım. O iş benimdi, ben o iştim. Adı aslında “iş” değildi benim için. Başka bir dünyaya adım attığım günden bugüne, kendimi işe gidiyor, çalışıyor gibi hissetmedim.


İmkânsız olmayanın mümkün olduğuna dair düşüncemi kimseyle tartışmıyorum. Neticede herkes kendi kafasındaki sınırlarla çevrili. Kendiminkileri genişletmekle, bazılarını ortadan kaldırmakla alâkadarım. Az şey değil.


16. bölüm 6 Mart 2020 Cuma www.hthayat.haberturk.com’da...


Önceki bölümler...

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.