Hiç mi iyi anım yok annemle? Var.


Şimdi garip geliyor, ama 80’ler İstanbul’unda akşamları bazen elektrik kesilirdi. Bizim evde gaz lambası vardı ve annem bazı akşamlar o lambanın fitilini ateşledikten sonra masal anlatırdı. Çok tuhaf değil mi? İstanbul’da, gaz lambasının araladığı karanlıkta kızlarına masal anlatan bir anne. Onu kendi isteğimle yüzüne bakarak dinlediğim, duymaktan mutlu olduğum, biraz yakın hissettiğim, aramızın çok iyi olabileceğini düşündüğüm ender zaman parçacıklarıydı. Sonra elektrik gelirdi ve annem normal haline döner, fersah fersah uzaklaşırdık.


Anne sevgisi tatmadım desem acaba abartmış olur muyum? Durdum, düşündüm. Olmam. Bugün nefret etmiyorum ondan, ama anneyi sevmek nasıl bir şey gerçekten bilmiyorum. Ona mecbur olmak, ona bir şey olursa diye üç buçuk atmak, onsuz kalmaktan korkmak, evet. O duyguyu ilkokul öncesi tattım. Her çocuk gibi ben de annemin ölmesinden korktum. Sebebini sonra anlatacağım. Ama sevmek? Açıklaması çok zor benim için. Beni kucağına aldığını, yolda giderken elimi tuttuğunu hatırlıyorum. Fakat şefkatli bir dokunuş, gerçekleştiyse bile ben hatırlamıyorum. Buna karşılık “Kucağımdan inme”, “elimi bırakma” lafları kulağımda. Bizi örseleyen birini bence sevemiyoruz.


Bir kadının çocuklarının hep yanlış yapma, yoldan çıkma ihtimalleri üzerine yoğunlaşması, onları potansiyel suçlu gibi görüp gözlerini üzerlerinden ayırmaması, takip etmesi acaba nasıl bir duygu? Nasılını bilmiyorum, fakat iki nedenden kaynaklanabileceğini sanıyorum. İlk neden, çocuklarını sevmemesi olabilir. İkincisi ise evlendirilene kadar hiç fikri sorulmamış, bir şey dediyse de duyulmamış, sözünü kimseye dinletememiş olmasının acısını ve tadını çıkarması.


Bu iki nedenin anneme uygun düştüğünü sanıyorum. Çok da bayılmadığı bir evlilik yapmış, isteyip istemediğinin bir önemi olmaksızın, kadınlık görevi gereği birkaç kez hamile kalmış ve doğurmuş bir kadının, oğlu hariç, çocuklarına da kocası gibi bayılmaması normal. Yeni evini iktidar alanı, çocuklarını da o güne dek dinletemediği bütün sözlerini dayatacağı canlılar olarak görmesi ise gayet olağan.


Yine ayrı yere geliyor konu. Annemi böyle kılan koşullara. Yani inançlara, geleneklere, ezberlere, yazılı olmayan kurallara. Ben annemden kaçarım, o kolay. Ama durup durup annemi kopyalayan, yeni modellerini üreten o inançlar, gelenekler, ezberler, hiçbir yerde yazılı olmayan ama taş gibi hayatlarımızın tam ortasında duran kurallar ne olacak? Kadını kadının bekçisi, korucusu, polisi, jandarması olmaya zorlayan o koşullar nasıl değişecek? Kimler, nasıl, ne zaman?


Değişmeleri beni çok ilgilendiriyor. Çünkü kaçmanın da bir sonu ve anneden kaçarken doluya tutulma ihtimali var.


6. bölüm 31 Ocak 2019 Cuma www.hthayat.haberturk.com’da....


Önceki bölümler...


YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.