Leyla ile kaldırımın ortasına çökmüş birbirlerine bakıp bakıp gülüyorlardı. Ne zamandır bu kadar gülmemişti.


Leyla, yıllanmış bir dostluğun verdiği hakla sabahın altısında kapısına dayanmıştı. Gözünde, geçen sene sahilde takmak için aldıkları kocaman siyah gözlükler vardı. Üzerindeki tek parça, yosun yeşili, gömlek yakalı elbiseyle dekamuflaj modası estiriyordu.


Bir eli belinde diğer eli kapıdan destek alarak uyku sersemi;

“Yanlış kapıdasın Ajan 005”

“Bakıyorum da sabahları o nemrut halinden eser yok, gayet nüktedansın.”

“Öyleyse bu halimi bozmuyor, sözlerinizi iltifat olarak kabul ediyorum. Şöyle, bekleme salonuna alayım sizi.”

“Neşene ortak olmak isterdim ama hiç iyi değilim.”

“Her zamanki gibi.”

“Bu sefer gerçekten var bir şeyler. Hiç bu kadar emin olmamıştım.”

“Geçen aykinden ciddi demek.”

“Bak, anlatınca bana hak vereceksin.”

“Hadi bakalım, dinliyorum.”

“Dün gece tam yatacakken yatağın ayak ucunda bir küpe buldum. Biliyorsun benim alerjim olduğundan küpe kullanmıyorum.”

“Suna abla temizlik yaparken düşürmüş olmasın.”

“Suna abla günah diye altın dışında bir şey takmaz ki.”

“Nasıl bir küpe bu?”

“Zevksiz bir şey. Küçücük bir halka, eminim kendini yirmilik gibi göstermeye çalışan komplekslinin tekidir. Çabuk giyin de kaçırmayalım.”

“Neyi?”

“Dikkat çekici bir şey giyme ve gözlüğünü de al. Kocam olacak o yalancı, nankör adam birazdan evden çıkar. Takip edip, kimmiş bu zevksiz görelim.”

“İş artık buralara geldi demek. Allah yardım etsin Semih’e, ne diyeyim.”

“Hadi, hadi, geç kalıyoruz.”

“Sabahın köründe niye takip ediyoruz? Bu saatte kim, kimle buluşur ki.”

“Buluşur canım, buluşur. Hem de akşamdan kıyafetlerini, tıraş malzemelerini hazır edip buluşur bu ahlaksız adam.”


Daha yarın ne giyeceğini ayarlayamayan Leyla, o sabah Semih’i takip etmek için her şeyi ayarlamıştı. Benim evin oradaki duraktan bir taksi, bizi Semih ve Leyla’nın evlerinin önüne götürdü. Yirmi dakika bekledikten sonra Semih apartman kapısında belirdi. Sürekli sağa sola bakarak hızla arabasına bindi. Belli etmedim ama Semih’in tavırları bana da bir garip geldi. Semih arabasını iş yerinin oradaki otoparka park etti. Arabadan inmesini, otoparkın girişine yakın bir yerde bekledik. Beş dakika, on dakika derken Semih bir türlü arabadan inmedi. Leyla’nın yüzü giderek kızarıyor, yerinde kıpırdanıp duruyordu.


“Şuna bak, beni arayıp beş dakika konuşmaz, elin seviyesizi ile dakikalardır konuşuyor.”

“Ne biliyorsun bir kadınla konuştuğunu?”

“Telefonla konuşurken eli kulağında dikiz aynasına bakarak kim bu kadar gülümser?”


Leyla’nın taksiden fırlaması ve benim onu durdurmak için elbisesinin yakasını tutmam, ikimizi de kaldırıma serdi. Gözlerimiz buluştuğunda ise sinirden kahkahayı patlatıverdik. Yanaklarımızdan süzülen yaşlar olayın dramatikliğini, kahkahalarımız da deliliğimizi gösteriyordu. Semih ise telefonda annesiyle konuşuyor bir yandan da kaybolan küpesi yerine yeni aldığını deniyordu. Tabii, kafasında sürekli “Erkek adam küpe takmaz” diye cümleler kuran babasının sesini susturmaya çalışarak.


Fotoğraf: Tuğçe Özdeniz Arslan


Önceki bölümler:
















Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.