Eve dönünce Numan Amca’nın “yenisi gibi tamir ettiği ayakkabıları” yerleştirmek için poşetinden çıkardı. Aslında bu on santim topuğu olan ayakkabıyı artık hiç giymiyordu. Bir an sonra kendini ayakkabılığın tüm çekmeceleri açık bir halde, karşısında dururken buldu. Hemen telaşla telefonuna baktı. Attığı mesajlardan yaklaşık yarım saattir burada durduğunu fark edince başı dönmeye başladı. Korku tansiyonunu düşürmüş olmalıydı; soğuk soğuk terlemeye başlamıştı. Ayakkabıları yere atıp kapının yanındaki tabureye oturdu. Daha ne kadar bu dalıp gitmeleri görmezden gelebileceğini sordu kendine. Gözleri yeniden ayakkabılara takıldı.


Parlement mavisi ayakkabıları, birim şefliğine terfi ettiği gün almıştı. Bu ayakkabılarla toplantılarda boy gösterme düşüncesi, heyecanını daha da artırmıştı. Ne yazık ki ancak birkaç aylığına ayakkabıları giyebilmişti. Birim direktörüyle yaptığı konuşma canlandı zihninde.


“Nasıl olur da Kemal ile öğle yemeği yersin?”

“Bizim Kemal, Kemal Ketenci mi direktörüm?”

“Başka Kemal var mı?”

“Anlamıyorum. Bir durum mu var?”

“Var ki karşımdasın.”

“Biz Kemal ile aynı dönem işe girdik ve eğitim sürecini de beraber geçirdik. Uzun zamandır projede olduğundan görüşememiştik. Geçen hafta döndü daha.”

“Kemal, Dinçer’in ekibinde. Bir ekip şefi olarak, artık diğer birimlerle ilişkilerine mesafe koyman gerektiğini bilmen gerekirdi.”

“Fakat siz Dinçer Bey ile çok iyi anlaşıyorsunuz. Daha geçen gün toplantıda ekiplerimizin dayanışmasından söz etmiştiniz.”

“Bu ona güvendiğim anlamına gelmez. Kimseye güvenmeyeceksin. Bir daha kulağıma böyle bir şey gelmesini istemiyorum, o kadar.”

“…”


Diğer birimlerde çalışan arkadaşlarıyla konuşamadığı o birkaç ayın sonunda, bir gece aniden yatağında sıçradı. Kanter içinde kaldığından yastığı sırılsıklam olmuştu. Çenesi ağrıdığına göre dişlerini de sıkmış olmalıydı. Tekrar uykuya dalamayınca, televizyonu açtı fakat çabucak geri kapattı. Eline bir kitap aldı almasına ama bir paragrafı zar zor okuyabildi. Kitabı sehpaya bırakıp bilgisayarını aldı kucağına. Artık hareketleri hızlı ve önceden planlanmış gibiydi. Parmakları klavyede seri bir şekilde, dur durak bilmeden geziniyordu.


“…Hayatımda hep saygı ve hayranlık duyduğum insanların peşinden gittim. Sizin de zekanıza ve iş bitiriciliğiniz tartışılmaz. Fakat peşinizden gelirken fark ettim ki her adımda ardımda kendimden bir parça bırakıyorum. Bu bana büyük bir acı ve pişmanlık yaşatıyor. Korkum o ki bir gün tükeneceğim ve bu duyguları bile yaşayamayacağım. Benden geri kalanla sizden ayrılıyor ve kendi yoluma gidiyorum.”


Gönder tuşuna bastığında birden uykusu geldi. On iki saat kesintisiz uyuyacağı derin bir uykuya daldı.



Fotoğraf: Tuğçe Özdeniz Arslan







Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.