Saat Ali’de, zinciri ise kendinde kalmıştı. Çocukluktan bu yana taşınan bu küçük sır, bundan sonra da ikisinin arasına kalmaya devam edecekti. Eve dönerken sokağın köşesindeki ayakkabıcıya uğradı. Numan Amca’yı yine bir ayakkabıya gömülmüş olarak buldu. Elindeki işten başını kaldırıp burnunun ortasına kadar düşmüş olan gözlüğünün üstünden ona bir bakış attıktan sonra, tütünden sararmış dişlerini ortaya koyan bir gülümseme yayıldı Numan Amca’nın yüzüne. Yerinden hemen kalkıp arkasında duran poşet yığınında, hışır hışır sesler çıkararak bir süre arandı. Aradığını bulunca da bir çocuk heyecanıyla poşetten çıkardığı ayakkabının, nasıl tamir edildiğini hatta ayakkabının nasıl yenisinden iyi bir duruma geldiğini ballandıra ballandıra anlatmaya koyuldu.
Numan Amca’ya küçüklüğünde babasıyla gelir, ona söylenen oraleti içene kadar da babasıyla Numan Amca’nın sohbetini dinlerdi. Dükkan hep tıka basa ayakkabı ve bir o kadar da ayakkabı kalıbı ile dolu olurdu. Ayakkabılara bakıp sahibinin nasıl biri olduğunu, neler yaşadığını tahmin etmeye çalışırdı. Bu onun en sevdiği sessiz oyunlarındandı.
Numan Amca sohbet ederken, soru sorarken, dinlerken hep iş yapardı; önündeki ayaklı kalıpla ayakkabıları genişletir, diker, boyar ve cilalardı. Sakin ve yumuşak bir ses tonu vardı. Yaptığı iş mi onu sakinleştirmişti, yoksa sakinliği mi bu işi yapmasını sağlamıştı bilmiyordu. Bildiği tek şey ise Numan Amca’nın insana huzur verdiğiydi.
Dükkana her gidişinde Numan Amca ona ne içmek istediğini sorar ve onu bir prenses gibi ağırlardı. Bir gün Numan Amca’ya giderken babasına onun çocukları olup olmadığını sormuştu. Numan Amca’nın iki çocuğu olduğu fakat boşandığı için çocuklarını göremediği cevabını aldığında ise çok üzülmüştü.
Numan Amca çok yaşlanmış olmasına rağmen işi bir türlü bırakamamıştı. O da Numan Amca’yı bırakmamış, onu görmek ve mutlu etmek için sürekli ayakkabı tamirine gelmeye devam etmişti.
“Semra artık dükkana gelmiyor. İyi mi?”
“Geçen gün yazıştık, gayet iyi. Gelmeye zaman bulamamıştır Numan Amca.”
“İyi de o işi bırakmadı mı?”
“Semra’yı bilmez misin; o dernek senin bu dernek benim çalışıyordur.”
“Biliyorum, insanların artık bozulan eşyaları tamir ettirmek yerine yenisini aldıklarını bildiğim gibi. Sen de farkındasın da beni üzmemek için söylemiyorsun. Artık kimse ayakkabı tamircisine ihtiyaç duymuyor, o nedenle gelmiyorlar diyemiyorsun”
“…sadece eşyaları mı dersin Numan Amca?”
“Madem öyle sana biraz gevezelik yapayım. Kendimi bildim bileli ayakkabı tamiri yaptım ben. Altı yaşında çırak vermişti babam beni. O zamanlar, eti senin kemiği benim diye verilirdi çocuklar çıraklığa. Çok çalıştım, çok da dayak yedim ama bu işi hakkıyla öğrendim, ekmeğimi hep buradan çıkardım. Ne diyordum, ha, o kadar tamir yaptım ama bir tek benim hanımla aramızı tamir edemedim. Çok çabaladım, kapısında sabahladım ama keçi gibi inatçıydı, olmadı bir türlü. Önceleri içime kapandım, kendimi suçladım fakat yine bu ayakkabılar bana gerçeği gösterdi. Anladım ki ayakkabısının tamir edilmesini gerçekten isteyen onu bir ayakkabıcıya götürür. Diyeceğim o ki bu iş niyet işi.”
“Ah be Numan Amca, yine ne güzel konuştun.”
“Hay Allah, bir şey içer miydin, sormayı unuttum?”
“Bir oraletini içerim.”
Fotoğraf: Tuğçe Özdeniz Arslan
YORUMLAR