Hastane koridorunda tedirginliğini belli etmemeye çabalayarak yürüyordu. Oldum olası hastanelerden korkardı. Bunda en büyük pay babasınındı. Babasına göre karnının ağrıması bağırsaklarının düğümlendiğine, belinin arka tarafının ağrıması ise böbreklerinin çürüdüğüne delaletti.


Bir dönem hastanelerle haşır neşir olmuşluğu da vardı tabii. Küçükken veremin kıyısından dönmüştü. İki yıl boyunca her gün minik bir hap ve vitamin ilacı yutmuştu. Vitamin ilacının portakal kokusunu, köpüklerinin patlayıp yüzüne sıçramasını severdi. Ayrıca ona ebeveynlik yapan kişinin onu düşünüp de ona özel verdiği tek şey bu ilaçlardı. Diğer iyi bir şey ise vakit geçiremediği babasının onu her ay hastaneye götürmesiydi. Birlikte hastaneye yürürlerken eski evler hakkında konuşup boş olanların kapı tokmaklarına vururlardı. Hastaneden dönerken de babası, bakkal yüzü görmemiş bu çocuğa pastaneden sıcacık minik poğaçalar alırdı. Gel gelelim, röntgen aletinin buz gibi demirinin küçücük vücuduna değmesi, kanındaki mikrop sayısının ölçülmesi, okulda aşı öncesi yapılan test iğnelerinin kollarını davul gibi şişirmesi, hemşirenin o şişliği tükenmez kalem ile sertçe işaretlemesiyle arkadaşlarından farklı bir duruma düşmesi pek hoş anılar değildi.


Doktorun odasına girdiğinde karşılaştığı manzara onu geçmişinden çekip aldı. Kısa sarı saçlarını kirpi tazında şekillendirmiş olan doktor, elindeki gitarın tellerini temizliyordu. Önce geri adım atıp odadan çıkmak istedi ama doktor gitarı bir kenara bırakıp oturmasını işaret etti.

Sıcak bir gülümsemeyle;

“Hoş geldiniz.Nedir sizi buralara getiren?”

“Dalıp gidiyorum.”

“Nerelere?”

“Genelde geçmişe. Dalıyorum ve bir süre artık orada olmuyorum.”

“Gitar çaldığımda ben de zamanı yitiriyorum.”

“Ama ben hastayım.”

“Ama ben doktorum. Dur bakalım daha teşhis koymadım. Tahlillerin ve emar sonucun temiz.”

“Daha bir şey yaptırtmadınız ki.”

“Sistemden Doktor Sadi Bey’in tüm tetkikleri yaptırmış ve size sonuçları iletmiş olduğunu görüyorum.”

“…”

“Bir de benim bakmamı istediniz, anlıyorum. Bu arada bir enstrüman çalar mısınız?”

“Şey, bir ara keman çalmıştım.”

“Neden bıraktınız?”

“Üniversite sınavını kazanmadan olmaz, demişti babam. Gerçi sonra da üniversiteyi uzatmadan bitirmem gerekiyordu. Yani böyle şeyleri bekledim hep.”

“Çok beklemişsiniz.”

“Sanırım.”

Doktorun odasından çıkarken hemen kapıdaki isimliğe baktı. Yanlış gelmemişti, özgeçmişi araştırıp da geldiği doktordu bu.


Hastaneden çıktıktan sonra nereye gideceğini bilemedi. Bu görüşme onu huzursuz etmişti. Dükkanların vitrinlerine bakarak ilerledi. Galata tarafında küçük bir dükkanın önünde kar beyazı bir kedi gördü ve sevmek için eğildi. Kedi önce bacaklarına sürtündü ama sonra hızla içeri kaçtı. Kafasını tekrar kaldırdığında dükkanın tabelasını fark etti, Pati Müzikevi.


Fotoğraf: Tuğçe Özdeniz Arslan


Önceki bölümler:














Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.