Uzun yıllardır çalışmalarını Seattle, Washington’da sürdüren Virolog Semih Tareen, koronavirüs tablosunun sıkça takip edildiği bugünlerde “Virüs nedir?”, “Aşılar güvenli mi?”, “Aşılar kaç yılda bulundu?”, “Aşılar zararlı mı?”, “Aşılar işe yarıyor mu?” gibi sorulara tüm detaylarıyla yanıt verdi, aşı karşıtlığı ve aşıların zorunlu tutulması konularını virolog gözüyle yorumladı.


Virüs ile bakteri farkı halen birbirine karıştırılabiliyor. Viral enfeksiyonları tanımlamak açısından temel bir soruyla başlayacak olursak, virüs nedir ve hastalıklara ne şekilde sebep olur?

Virüsler, genetik yapısı olan ve genetik yapısının dışında kılıf olan yaratıklardır. En temel yaratıklardır. Bakteriler ise tek hücreli canlılardır. Yani bir hücrenin içinde genetik yapı vardır ama bir sürü organel var, farklı farklı yapılar var ancak virüsler öyle değildir. Virüsler, hücreden kat kat daha küçüktür. Virüsler, hücreye muhtaçtır. Yani enfekte ettikleri hücrenin içerisine girerler. Orada kendi genetik yapılarını ve yapıtaşlarını çoğaltırlar. Hatta bunu yaparken hücrenin kendi fonksiyonlarını kullanırlar. Yani hücreye muhtaçlardır. Bir parazit gibi düşünebiliriz. Oradan da yeni virüs parçacıkları üreterek dışarı çıkarlar, bu şekilde yayılırlar.


Aşılar viral enfeksiyonlar üzerinde nasıl bir etkiye sahiptir? “Aşılara dair, yoruma açık olmayan ve kesin olan şey nedir?” diye sorsak neler söylemek istersiniz?

Onaylanmış aşılar, tabii ki viral enfeksiyonlara karşı etkilidir. Zaten etkili olmazlarsa onaylanmazlar. Ve bugüne kadar aşısı onaylanmamış yani aşısı olmayan bir sürü viral enfeksiyon var. Bazı aşıların onay almamasının sebebi ise ya yeteri kadar etkili olmamaları ya da güvenilir olmamaları. Bu sebeple onaylanmıyorlar. Ama onaylanmış aşıların virüsler üzerinde çok büyük bir etkisi var. Hatta şöyle diyebiliriz; bugüne kadar halk sağlığı tarihinde hem temiz su hem de aşılar hayat kurtaran özelliğe en çok sahip olan iki temel araç. Kısacası böyle. Bütün aşılar çok sıkı çalışmalardan geçerek onay alırlar. Eğer ki bu çalışmaların bazı safhalarını geçmezse zaten o aşı çalışmaları onay almaz. Kimi aşı çalışması hayvan deneylerinde etkili olmadığı için ilerlemez, kimisi faz 1’de güvenli olmadığı için ilerlemez. Ama faz 1, faz 2 ve faz 3 çalışmaları onaylanmış bütün aşılar etkili ve güvenli oldukları için onaylanırlar.


Aşıların koruyuculuk oranları nedir?

Her varyantla birlikte aşıların geçerliliğinin kalmadığı yönünde söylemler oluyor. Örneğin Delta varyasyonu, Mu varyasyonu… Aşıların koruyuculuğu azalıyor mu?

“Aşılar varyantlara karşı artık geçerliliğini kaybetti” söylemi yanlış. Öyle bir şey yok. Aşının, bütün varyantlara karşı hala koruyucu etkisi var. Peki, varyantlar nedir? Mesela, virüs kendisini kopyaladığında bazen hatalar oluyor ve oluşan bu hatalar eğer kalıcı olup yer ederlerse biz buna “mutasyon” diyoruz. Bugüne kadar oluşmuş yüzbinlerce mutasyon vardır. Bilim insanları bunları kümelendiriyor. O kümelere “varyant” diyoruz. Bilimde Yunanca temelli bazı kelimeler olduğu için de Yunan alfabesi kullanıyor; o yüzden alfa, beta, gamma, delta gibi Yunanca varyant isimleri konuyor. Bu aşılar varyantlara karşı hala etkili.


Laboratuvar deneyleri ile beraber ek olarak epidemiyolojik olarak da bakmak gerekiyor, yani sadece laboratuvar sonuçlarına göre değil, varyantların aşılı ve aşısız bölgelerdeki dağılımına da bakmak gerekiyor. Mesela Delta varyantının nötralize etme etkisinin daha az olabileceği söyleniyor bazı laboratuvar çalışmalarında. Nötralize etmek antikorun virüsü tanıyıp onun enfeksiyon kabiliyetini azaltması veya yok etmesi demektir. Her ne kadar bazı varyantlara karşı daha az nötralize etki görülse de bu koruyuculuğun kaybolduğu anlamına gelmiyor. Fakat nötralize etkinin bazı varyantlara karşı kaybını Sinovac aşısıyla biraz daha sık görmeye başladık. İşte bu yüzden Delta varyantının yaygın olduğu ülkelerde özellikle Sinovac aşılı kişiler için üçüncü doz veya BioNtech aşısı öneriliyor.



Evet, aşıların nötralize etkisi azalabiliyor fakat aşıların mutasyonlara karşı etkisiz olmaları diye bir şey yok. Hatta ben “Mutasyona uğrayan virüsün aşısı olmaz” diye bazı görüşler duyuyorum. Bu çok yanlış bir şey ve tamamen bilim karşıtı bir saçmalık. Tabii ki aşılar etkili ancak bazı varyantlar, aşının oluşturduğu antikorların bir kısmından kaçabilirler ancak bu, aşılar etkisizdir anlamına gelmiyor. Sadece, nötralize etkisi biraz daha az anlamına geliyor, o kadar, yani delta gibi varyantlarla vakalar aşılılarda da görülebilir fakat aşı yine de ciddi hastalıktan koruyarak amacına ulaşmış olur.




Virolog Dr. Semih Tareen


Covid-19 için geliştirilen aşıların farklı varyantlara etkisi nasıl ve ne ölçüde oluyor? Her varyantta yeni bir aşı mı olmamız gerekecek?

Hayır, her varyanta karşı yeni bir aşı olmak gerekmiyor. Mesela Güney Afrika varyantı çıktığı zaman, bu varyanta karşı güncellenmiş aşı çalışmalarına başladılar fakat klinik deneylerde normal aşının gayet etkili olduğunu ve güncellenmeye gerek olmadığını gördüler ve bu çalışmalar bilimsel olarak yayınlandı.


PCR testlerinin güvenirliğine dair halk arasında şüpheler olduğu dikkat çekiyor. PCR testleri tüm varyantları tespit edebiliyor mu?

Halk arasında şüpheler olduğunu ben de görüyorum. Aslında şüpheler PCR testinin ne olduğunu ve nasıl yapıldığını bilmemekten kaynaklanıyor. Peki PCR testi nedir? PCR testi, bir genetik tanı testidir. Bir virüsün belli bir genetik sekansı var mıdır, yok mudur ve varsa ne kadar vardır, bunu tespit eder. Böyle olduğu için de çok hassas bir testtir. Elimizdeki en hassas testin PCR testi olduğunu söyleyebiliriz. PCR testinin temelinde çoğaltma diye bir şey var. Genetik sekansı test buluyor, çoğaltıyor ve çoğalttığı için çok çok hassas yerlerden bile, çok az miktarda virüs olan yerlerden bile tanı konulabilir. Mesela benzer bir test sayesinde babalık testi yapılabiliyor veya adli tıp dalında PCR testi kullanılarak tecavüz ve cinayet vakalarında zanlılar bulunabiliyor. Yani, bu çok hassas ve iyi bir test. Peki, neden halk arasında böyle şüpheler var? Bunların çoğu aşı karşıtları, PCR karşıtları ve bu işten anlamayanların yaydıkları saçmalıklardan dolayı var. Mesela nasıl? Tabii ki hiçbir test yüzde yüz güvenli değil. Örneğin bazen kan testine veya hamilelik testine gidiyoruz ve testin tekrarlanması gerekebiliyor. PCR testleriyle ilgili iki önemli kavram var; “Selectivity” yani seçicilik, ve “Specifity” yani özgüllük. Bu iki değer sayesinde belli bir PCR testinde sahte pozitiflik veya sahte negatifliğin ne kadar olduğu ölçülebiliyor. Amerika’da FDA isimli kurum her PCR testlerine onay vermiyor. Sadece bazı PCR Testlerinin kullanılması lazım. Testten teste kalite farkı olduğu için bazı testlere onay veriliyor. Ancak onay almış ve o ülkede kullanımda olan olan PCR testlerindeki seçicilik ve özgüllük nitelikleri sayesinde sahte pozitif veya sahte negatif sonuç oranı çok düşük. Bu yüzden bunlar güvenilir testler. Halkın bu testlerden şüphe duymasına gerek yok.

“Bundan sonraki pandemilerde de aşılar hızlı onay alacak”


Açıklaması çok yapılan bir konu olsa da hala aşı karşıtlığı ve aşı tereddüdünün bir parçası olduğu için sormak istiyorum. Aşılar nasıl bu kadar hızlı onay alabildi?

Bunları hem Twitter hem de Instagram hesaplarımda (@virusfantom) uzun uzun yazdım. Bugüne kadar en hızlı onay almış aşı, kabakulak virüsü aşısıydı. Onay 4 sene sürmüştü ancak bu durum 1960’lardaydı. O zamanın teknolojisi ve yapılan yatırımlar çok farklı. Şimdi elimizde mRNA teknolojisi denilen bir teknoloji var. Bu teknoloji 1990’lardan beri geliştiriliyor ve insanlarda 2008’den beri deneniyor. Bizim elimizde en az 12-13 senelik, insanlar üzerinde yapılmış, farklı hastalıklara yönelik klinik çalışma deneyimi var. mRNA aşısının en güzel yanı da bu. Çok kolay bir şekilde güncellenebilir. Mesela yeni bir pandemi çıktığında o yeni virüse karşı mRNA teknolojisi sayesinde aşı geliştirebilirsiniz, hayvan deneylerine başlayabilirsiniz, birkaç ayda “Aşı güvenli mi, değil mi?” sorularına cevap bulabilirsiniz. Mesela BioNtech aşısı Faz 1, Faz 2, Faz 3 çalışmalarını yaptı, kırk bin kişi üzerinde etkili olup olmadığını, güvenilir olup olmadığı istatistiksel olarak görüldükten sonra pandemi şartları sebebiyle acil kullanım onayı alınarak kullanılmaya başlandı. Bu, tıpta yaşadığımız büyük bir avantaj ve bundan sonraki pandemilerde de böyle olacak.


İyi ki bu kadar çabuk onay alabiliyoruz ki bu pandeminin önüne daha çabuk geçebiliyoruz. Eğer ki onay almak 4 sene sürseydi kim bilir pandemide nerelerde olurduk. Her yer hala kapalı olurdu. İyi ki aşılar bu kadar çabuk onay alabiliyor.


Uzun dönem etkiler ve “Uzamış Covid” adı verilen durum neden kaynaklanıyor? Long Covid/Uzamış Kovid bulaşıcı mıdır?

Bunun sebebinin tam olarak nereden kaynaklandığını bilmiyoruz. Hayır, Uzamış Covid bulaşıcı değildir. Bulaşıcı olan tek şey, virüsün kendisidir. Kişi, hastalığı kaptığı zaman ilk 2 hafta bulaşıcı olabiliyor. Ancak uzamış Covid’in etkilerini daha yeni yeni anlıyoruz ve maalesef ömür boyu kalıcı bir etkisi de olabilir, tam bilmiyoruz. Benim sosyal medyada takipçilerim arasında aylar geçmesine rağmen hala uzun dönem Covid’in etkilerini yaşayanlar var. Saçları dökülenler, koku ve tat kaybı olanlar, psikolojik sorun yaşayanlar gibi… Tam etkilerini bilmiyoruz ama büyük ihtimalle Covid-19’un yarattığı enflamasyonla ilgili bir durum söz konusu olabilir.


Koronavirüs’e yakalanıp hastalığı atlatanlar nasıl tekrar bu hastalığa yakalanabiliyor? Varyant olma ihtimali yüksek midir?

Tabii ki tekrar yakalanabilirler. Takipçilerim arasında örnekler var. Bunlar yeni bir varyant da olabilir, olmayabilir de. İlla ki yeni bir varyant olmasına gerek yok. Şu bir gerçek ki varyantlar hep gelir ve gider. 1 sene önceki varyant ile bu seneki varyantlar coğrafi olarak farklı olabiliyor. Örneğin siz Covid-19 geçirdiyseniz ve 6 ay ve 1 sene sonra bir daha kaparsanız büyük ihtimalle ortalıkta yeni bir varyant olma ihtimali vardır. Farklı bir varyant da olabilir ama aynı varyantı da tekrar kapabilirsiniz. Bunu zaten özellikle aşısızlarda görebiliyoruz.

Sorulmaya devam ediyor: “Aşılar ileride zarar verir mi?”


Biraz da komplo teorilerinden bahsedelim. Biontech gibi mRNA aşılarının hücre çekirdeğine giremediği, bu sebeple DNA’yı değiştirmelerinin mümkün olmadığını hem siz hem de diğer bilim insanları ifade ediyor. DNA’nın hücre çekirdeğinde bulunduğu, aşının da buraya zaten giremediği biliniyor. Buna rağmen DNA’ya zarar verme ihtimali nasıl ortaya atılabiliyor?

Hayır, mRNA teknolojisiyle geliştirilen aşılar kesinlikle DNA’ya etki etmez. mRNA aşıları DNA’ya da girmiyor, çekirdeğe de girmiyor. Aşı karşıtları ve komplo teorisyenleri “Düz Dünyacılar” “Dünya Düz” diyenler gibi tamamen yalanlar üzerine kurulu şeyleri ve tamamen bilim karşıtı saçmalıkları yayarken halk da korktuğu ve bilmediği için böyle şeylere inanıyor. Zaten mRNA çekirdeğe giremez. Sitoplazmada kalır. Orada etkisini gösterir. Bu arada belirtmek gerek ki mRNA aşıları geçicidir. Sitoplazmada sadece birkaç gün kalır. Sitoplazmada oluşturduğu protein de sadece birkaç gün kalır. Kalıcı olan, sizin kendi vücudunuzun oluşturduğu hafıza ve bağışıklıktır. mRNA aşısı da oluşturduğu proteinler de kalıcı değildir. 1-2 gün kalırlar. Onun dışında kalıcı olan vücudun kendi oluşturduğu hafızasıdır. Kesinlikle ve kesinlikle DNA’nız zarar görmez. İnsan hücreleri zaten her gün milyarlarca, trilyonlarca mRNA oluşturur. Zaten bunların hiçbiri kalkıp bizim DNA’mıza etki etmiyor. Etki etseydi hayat diye bir şey olmazdı.


Salgınların hep olduğunu ve olmaya devam edeceğini vurguluyorsunuz. Ne oldu da Covid-19 bu kadar hızlı yayıldı? Sadece seyahatler, bulaş unsurları veya Covid-19’un hızlı bulaşıcı olma özelliğine sahip olması ile açıklanabilir mi?

Evet, salgınlar hep oldu, hep olacak ve gelecekte de hep olmaya devam edecek. Mesela her hafta dünyanın pek çok yerinde yeni viral salgınlar oluyor. Biz virologlar hepsini takip ediyoruz. Ama medya hepsine yer vermiyor. Medya her şeyi konuşmayabiliyor ve sansasyon üzerinden gidebiliyor.



Peki Covid-19 nasıl yayıldı? Her salgın pandemi olmuyor ama bazı salgınlar pandemi olabiliyor. COVID-19 solunum yoluyla yayılması sebebiyle çok hızlı yayıldı. Kan yoluyla bulaşan diğer virüsler çok daha yavaş yayılabiliyor. Hızlı yayılmasının ikinci sebebi, hastalık bazı insanlarda çok hafif seyrediyor. Bu sebeple bu insanlar hasta olduklarını bilmeden bu virüsü yaydılar. Biz Covid-19’un ne olduğunu anladığımız zaman zaten dünyanın pek çok yerine yayılmıştı. Ancak 2012’deki Mers ve 2002’deki Sars salgınlarına baktığımızda durum böyle değildi. O zamanki Koronavirüsü çok daha ölümcül olduğu ve çok daha ciddi belirtiler gösterdiği için çok daha kolay yakalayabildik. Bu sayede Covid-19 gibi pandemi olmadılar.


Aşılı bir insanın örneğin metroda, alışveriş merkezinde oluşturacağı virüs yükü ile aşısız bir insanınki farklı mıdır?

Toplam enfeksiyon sürecinde viral yük aşısızlarda daha fazla. Bunu anlamak için öncelikle viral yükün ne olduğunu anlamamız lazım. PCR testi sonucunda bu virüs var mı, yok mı, onu anlayabiliyoruz. Aynı zamanda virüsün RNA’sı ne kadar ve hangi seviyede, onu anlayabiliyoruz. Bu, illa ki virüsün canlı olduğu anlamına gelmiyor. İnaktif haline getirilmiş bir Covid-19 virüsü de eğer test yaparsanız PCR pozitif çıkar ve viral yük çıkar. PCR testi sadece virüsün genetiğinin vücutta olup olmadığını ölçüyor. Virüsün canlı mı cansız mı olduğunu ölçmüyor. Zaten bu yüzden Covid pozitif olan bazı insanlarda PCR pozitif olma durumu 1 ay kadar sürebiliyor ancak 1 ay bulaşıcı olduğu anlamına gelmiyor. Sadece ilk 2 hafta bulaşıcı. 2 hafta sonra PCR pozitif olsa da bulaşıcı sayılmıyor. Viral yükte de aynı şey geçerli. Yani kişideki viral yük demek illa ki bulaşıcı virüs var anlamına gelmiyor. Ancak şu da doğru ki aşılılarda viral yük daha az. Bunun nasıl olduğunu bilimsel makaleler çok güzel gösterdi. Covid pozitiflik süresi boyunca bakıldığında, ilk altı gün aşılı ile aşısız arasında virüsün RNA miktarının aynı olduğu fakat altıncı günden sonra aşılılarda virüsün miktarının logaritmik olarak, yani onlarca kat olarak azaldığı tespit edildi. Dolayısıyla enfeksiyon süresince tabii ki aşılılarda virüsün yayılma ihtimali aşısızlara kıyasla çok daha az. Yani aşısızların virüsü yayma ihtimali çok daha fazla. Bu, bilimsel, çok basit bir gerçek.




Çocuğa korona aşısı yapılmalı mı?


Toplumda bulaşıcılığı azaltmak için çocukların aşılanması önermesi dışında, aşıların çocuklar için fayda/zarar değerlendirmesi nasıl yapılmalı? Hastalığın etkilerinin daha belirsiz veya olumsuz olduğunu söyleyebilir miyiz?

Biontech aşısı 12 yaş üstü için onaylandı. Daha yeni, ABD’deki FDA kurumu da 5 yaş ve 11 yaş arası için onay tavsiyesi verdi. 6 ay ile beş yaş arası ile ilgili de klinik çalışmalar devam ediyor. Peki, çocukların aşılanması neden önemli? Çocuklar okullar, kreşler ve ellerini burunlarına götürme gibi davranışları sebebiyle virüslerin, özellikle de solunum virüslerinin yayılma faktörlerinden biri. Çocuklar virüsleri eve taşıyor ve ebeveynler de çocuklardan kapıyor. Virüs hayat döngüsüne devam edebiliyor.


Hastalıkların çoğu okul takvimiyle beraber sonbaharda başlar, ilkbahara doğru biter. Covid-19 da çocuk-ebeveyn fark etmeksizin çocuklara da ebeveynlere de etki edip hayat döngüsüne devam edebiliyor çünkü virüsün bağlanabileceği ACE-2 reseptörü çocuklarda da var. Böyle olduğu için de çocukların aşılanması tabi ki önemli. Çocukların da aşılanması sayesinde pandemiyi daha iyi kontrol altına alabiliriz ve eve virüs getirme ihtimallerini azaltabiliriz. Virüsün yayılma ve yayılarak daha çok mutasyon geçirme ihtimalini azaltabiliriz. Tabi bunu yaparken çocuklarla ilgili fayda-zarar oranını çok önemli. Çocuklarda bu aşının güvenli olması çok önemli ki şu ana kadar yapılan bütün klinik çalışmalar bunu gösteriyor. Çalışmalar, aşıların çocuklarda da güvenli olduğunu gösteriyor. SARS Covid-19 evet, yaşlılarda daha tehlikeli ama çocukların da hayatlarını değiştirebiliyor. Sadece ABD’de 450 çocuk Covid-19’dan öldü. Bunların hiçbiri olmamalıydı, keşke olmasaydı. Ayrıca Covid-19 çocuklarda multi inflammatory syndrome denilen bir sendroma sebep oluyor. Bu sendrom, yetişkinlerden daha çok çocuklarda görülüyor. Bunun hayat boyu etkisi olabilir. Covid ayrıca çocuklarda Miyokardit’e sebep oluyor. Aşılar miyokardit olasılığını azaltıyor. Çocuklar için bunun gibi birçok avantajı var.


Çocuklar için hangi aşıyı tercih etmek daha uygun? Çocukların biyolojik mekanizması yan etkiler veya -varsa- olası uzun vadeli etkiler açısından farklı mıdır?

Bu tamamen klinik çalışmalar ne söylüyorsa, ona bağlı. Bugüne kadar çocuklar için en kapsamlı klinik çalışmalar BioNtech üzerine yapıldı. Diğerleri için de klinik çalışmalar tabi ki zamanla yapılacak ama çocuklarda mesela farklı doz çalışması yapılıyor. Örneğin yetişkinlerde (12 yaş üstü için) 30 mikrogram, beş yaş ve 11 yaş arası için 10 mikrogram, 6 ay ve 5 yaş arası içinse 3 mikrogram olmak üzere klinik çalışmalar yapılıyor. Olası yan etkilerden korkuluyor ancak bütün bu yan etkileri yakalamak için zaten klinik çalışmalar yapılıyor. Ve oradan yola çıkılarak, bilimsel olarak aşının faydası zararından fazla ise o kararlar verilebiliyor.

“Pandemi artık sosyal bir fenomen”


“Ben maske-mesafe-hijyen kurallarına dikkat ediyorum. Bugüne kadar Covid-19’a yakalanmadım” diyenler aşı olmadan korunmaya devam edebileceklerini öne sürüyor. Aşı ile bu tedbirleri karşılaştırmak doğru mudur?

Bu tedbirler tabii çok önemli. Aşı olsak da olmasak da bu tedbirlere, maske-mesafe-hijyene devam etmek çok önemli. Çünkü ortada pandemi var ve hepimiz, içinde bulunduğumuz toplumu korumak için elimizden geleni yapmalıyız. ‘Peki bu kişilerin aşı olmaması doğru mu?’ sorusunun cevabı ise şöyle; Bu virüs bizimle daimi olarak kalacak. Aşı olanlar eğer virüsü kaparlarsa ciddi hastalık olma riski az olacak. Aşı olmayanlarda ise ciddi hastalık olma riski daha fazla olacak. Ve hemen hemen herkes bu virüse hayatları boyunca bir gün maruz kalacak. Böyle olacağı için o kişiler o virüse maruz kaldıklarında aşılı olmayı tercih ederlerse kendileri ve etrafındakiler için bu riski azaltmış olacaklar. Bu yüzden halkın aşılanması önemli. Bir de örneğin kanser hastaları var. Onlar da aşı olsalar dahi, kullandıkları ilaçlardan dolayı aşılar maalesef çok etkili olamayabilir. Bu yüzden etrafımızdakileri korumamız önemli. Biz sadece bireysel olarak düşünemeyiz artık... Pandemi dediğimiz olay artık tamamen sosyal bir fenomen.


Aşıların zorunlu tutulmasına nasıl bakıyorsunuz? Çok çeşitli tartışmalar var. Vücut bütünlüğüne dokunulması gibi bireysel haklar ile pandemi koşullarında toplumsal yaşam içi sorumluluklar karşı karşıya gibi görünüyor. Bunlar birbiriyle karşılaştırılabilir mi? Sizce hangisi öncelikli?

Bu, sosyal bir tartışma. Ben sosyolog veya politikacı değilim. Hükümetler bunu zorunlu kılar veya kılmaz. Bunlar politik ve sosyolojik tartışmalar ama kısacası, bilimsel olarak şöyle bakabiliriz; Yukarıda da dediğim gibi herkes bu virüse maruz kalacak. Çünkü bu virüs artık daimî olarak bizimle. İnsanlar aşılı olurlarsa ciddi hastalık riskini hem kendileri hem de etrafındakiler için azaltmış olacaklar. Bu yüzden aşıların olması mantıklı. Şu da var; İnsanları bireysel olarak aşılara zorlama konusu farklı fakat güncel hayat içinde, kalabalık yerlerde aşı zorunluluğu getirmek farklı bir durum. Örneğin benim yaşadığım şehirde bütün çalışanlara ve bütün kapalı yerlerde aşı zorunluluğu var. Yani siz bir konsere, sinemaya vs gidiyorsanız aşı zorunluluğu var. Aşı olmayı tercih etmeyenler, o zaman böyle mekanlara giremiyorlar. Bence bu çok mantıklı çünkü insanlar bu tür alanlara rahatlıkla girebilmeliler. Bu, herkesi kolundan tutup zorla aşı yapılacak anlamına gelmiyor. Dediğim gibi, bu sosyolojik ve politik bir tartışma. Benim uzmanlık alanım değil. Ama bilimsel bir gerçek var; aşılar etkili ve güvenli. Biz toplum olarak ne kadar çabuk aşılanırsak, pandemiden o kadar çabuk kurtulacağız.


Yeni varyantların daha hızlı bulaşması neye bağlı? Yaz boyunca olan açılmaların hızlı yayılmada etkili olduğu, aslında özellikle de çocuklara daha fazla bulaştığı iddialarının geçerli olmadığı söyleniyor. Neler söylemek istersiniz?

Varyantların daha hızlı bulaştığı vs gibi haberler çıkabiliyor. Yeni varyantlarla ilgili olarak “Daha hızlı bulaşıyor” şeklinde çıkan haberleri paylaşırken dikkatli olmak lazım. Çünkü birincisi, gerçekten daha hızlı yayılmıyor olabilir. Başka etkenlerden dolayı yayılıyor olabilir. Varyant sadece daha hızlı yayıldığı için değil, insanların davranışları değiştiği için daha hızlı yayılmış olabilir. İnsanlar artık kapalı ortamda kalmaktan bıktılar, dışarı çıkıyorlar, halkın arasına karışıyorlar ve bu durum, ortadaki varyantın daha sık görülmesine sebep olabilir. Daha çok yayıldığı hissi veriyor olabilir ama epidemiyolojik olarak daha çok yayılması, illa ki bu virüsün daha hızlı yayıldığı anlamına gelmez. Bunu anlamak için laboratuvarda daha çok deney yapmak lazım. Mesela delta varyantında bunu biliyoruz. Covid-19’un, Delta varyantı ile hücredeki reseptöre daha sıkı bağlandığını ve böylece insanlarda daha uzun kaldığını biliyoruz. Böyle olduğu için de o kişide birkaç gün daha kalıyor ve o kişiden yayılan virüsle daha çok vaka ile karşılaşıyoruz. Her Delta kapan daha çok vakaya sebep olabiliyorlar. Bu şekilde daha çok yayılım gerçekleşiyor ve daha çok vaka görebiliyoruz.

Koronavirüs laboratuvar ortamında mı üretildi?


Koronavirüs hastalığının laboratuvar kökenli olmadığını siz de doğrulamıştınız. Laboratuvar kökenli benzeri pandemilerin meydana getirilme olasılığı nedir?

Hatırlatmak gerekiyor ki Covid-19 pandemisi bir koronavirüs ve bu pandemideki virüsün ismi SARS-CoV-2, hastalığın ismi ise Covid-19. Bugüne kadar insanlara bulaşmış 7 tane koronavirüs var ve bu yedincisi. Bunlardan önce de dört koronavirüs pandemisi daha oldu ve Covid-19 da beşinci koronavirüs pandemisi. Bundan önceki dört koronavirüs de hala aramızda geziyor. O dört koronavirüsün isimleri OC43, HKU1, NL63, 229E. Doğada binlerce koronavirüsü var. Bundan önce 2012 yılında MERS koronavirüsü yarasalardan develere, develerden insanlara geçti. Develerin yaygın olduğu ve develerle insanların ortak alanlarda yaşadığı Suudi Arabistan’da oldu bu. Ondan önce de 2002 senesinde Çin’de SARS-CoV-1 virüsü de yine yarasalardan bazı hayvanlara, onlardan da insanlara geçti. Bundan önce de 4 tane daha koronavirüs hayvanlardan insanlara geçti. SARS-CoV-2 virüsüne baktığımızda, yine yarasalardan ortak bir konak veya ortak bir konak olmadan insanlara geçtiğini görüyoruz. Yeni yeni yapılan çalışmalardan ve mağaralardan alınan numunelerde SARS-CoV-2’nin kökenine yavaş yavaş yaklaşıyoruz. Kısacası bu virüsün laboratuvardan geldiğine dair hiçbir delil yok. Bütün deliller bu virüsün doğadan geldiğini gösteriyor.


Peki, laboratuvar kökenli pandemiler de olabilir mi? Böyle bir olasılık var mı?

Bu olasılık az ancak risk ‘sıfır’ değil. Bir laboratuvarda bir virüs çalışıyorsa, bu virüsün pandemi olma potansiyeli varsa yani insanlara bulaşıp, insandan insana yayılma potansiyeli varsa, çok ciddi tedbirler alınıyor. Bu virüslerin çalışıldığı ortamlar çok ciddi ortamlar. Yani laboratuvarda bir kaza olsa bile o virüsün laboratuvardan sızmasını engelleyecek bir sürü mimari, mühendislik ve diğer türde önlem var. Örneğin bizim virüslerle çalıştığımız odalarda negatif hava basıncı var. Yani bütün hava dışarıdan içeriye akıyor. İçeriden dışarıya sızan hava yok. Dolayısıyla laboratuvarda bir kaza olursa, o havanın dışarıya sızma ihtimali hemen hemen sıfır. Öyle bir kaza olması gerekiyor ki; Örneğin bir kişinin ancak virüsü kazayla kapması gerekiyor, o kişinin kimseye haber vermeden dışarı çıkması gerekiyor ve bu riski göze alarak başkalarına yayması gerekiyor. Bunun olma ihtimali çok çok az. Pandemik olmasa da laboratuvar kazalarından veya hayvan deneylerinden insanlara virüsün bulaştığı ufak çapta salgınların gerçekleştiği ufak kazalar geçmişte tabi ki oldu. Laboratuvar kökenli pandemi olasılığı çok az bir olasılık ama tabi ki de sıfır değil. Zaten bu yüzden tehlikeli virüslerle çalışılan laboratuvar sayısı çok az. Oralarda da kaza olsa bile böyle bir şeyin olma olasılığı çok düşük olsun diye çok sıkı önlemler var.


Röportaj: Senem Tahmaz




Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.