Doğan Cüceloğlu'nu tanımayan yok. Cüceloğlu bir psikolog ve yazar. Geçen ay Remzi Kitabevi tarafından yayınlanan "Evlenmeden Önce" Cüceloğlu’nun 17. Kitabı. Bu kitabında evlilik hazırlığındaki kişilere rehber olmayı amaçlıyor. “Sen nasıl bir kişisin, evlenmek istediğin kişi nasıl bir kişi, evlilik tanımlarınız neler, nasıl bir aileden geliyorsunuz...” diye her birimizin aslında bildiği fakat üzerine belki de uzun uzun düşünmediği soruları sorduruyor ve cevaplarıyla bize bir harita çıkarıyor. Bu söyleşi bu konular üzerine...




Daha önce hep iletişim üzerine, anne- baba- çocuk ilişkileri üzerine yazmıştınız. Sizce neden gerek doğdu kadın- erkek ilişkileri üzerine yazmaya.?

Son kitabım "Geliştiren Anne - Baba'yı" yazarken sağlıklı ailenin temeli karı- koca ilişkisi dedim. Karı-koca ilişkisi sağlıklı değilse ailenin sağlıklı olmasından söz edemeyiz. Böyle bir durumda kişilerin istediği iyi anne- baba olma hedefi de yarım kalır. Evlendikten sonra "Gel sağlıklı karı-koca olalım"denmiyor.Evlenmeden öncesini yazayım dedim.


Nasıl oluyor sağlıklı karı koca ilişkisi?

Burada yaşamın birçok boyutunu hesaba katmak lazım. Öncelikle insan nedir, diye soralım. İnsan biyolojik bir yaratık. Fiziksel ihtiyaçları var, evrimsel süreçte bir gelişimi var. İkincisi insan psikolojik bir yaratık yani: zihni var, aklı var ve duyguları var. Ve insan sosyo-ekonomik bir yaratık; toplumun bir parçası. Son olarak insan aşkın bir yani kendini aşabilen, manevi yaşamı olan bir yaratık ve evlilikte bütün bunlar birbirinin içerisine girmiş durumda. O bakımdan insanın en karmaşık ilişkisi karı-koca ilişkisi, en karmaşık ilişkisi.


En yakın olduğu için mi en karmaşık peki?

Evet ve karı-koca olduğun zaman birbirinizin en önemli ve en mahrem tanığı oluyorsunuz. Aslında "seninle beraber yaşamak" değil, "seni yaşamak için" bir birliktelik evlilik.


Ne demektir seni yaşamak, açıklar mısınız?

Mesela evinize bir kedi aldınız kedi ile beraber yaşamak için değil, kediyi yaşamak için alırsınız onu. Ya da bir anne ile çocuğun ilişkisi gibi; o da çocukla beraber yaşamak değil onu yaşamaktır yani yüzüne gözlerinebaktığın zaman, o gözlerden aldığınız hislerle sizin duygularınız değişir. Ve öyle bir nokta olur ki hiçbir şey söylemeden gidip elinizi omzuna atıp"ben varım ya kalkarız bunun altından" dersin.


Kendim olarak var mıyım?


Peki evlenmeden önce nelere dikkat etmek lazım?

"Ben kendi hayatımda kendim olarak var mıyım?" sorusunu sormak gerek ilk önce.


Eyvah! Bu soruyu sordunuz mu, bir ömür düşün dur.

Yo çok basit. Kitapta birçok yol gösteriyorum. Kendi hayatımda kendim olarak var mıyım, sorusunu sorduktan itibaren iç çocuğunla merhabalaşacaksın. Utangaç mı, üzüntülü mü, öfkelimi saklanıyor mu yoksa oynayalım mı, diyor?


Sonra "Annem babam kimdi? Anne baba olduklarının farkındalar mıydı yoksa ben bir sürü kargaşa içerisinde mi büyüdüm."sorularını soracaksın.


Son olarak da "Evlilikten ne anlıyorum ben? Şimdi karşındakine bakınca, karşıdaki yaşamında kendi olarak varmı yoksa anasının kızı babasının oğlu mu? Kültür robotu mu? Kendi değerleriyle seçimler yapan birisimi yoksa birisinin gözüne girmek için mi hayatını harcıyor." Bunlar çok çabuk ortaya çıkar yani bunun için bilinçli bir şekilde bakmak lazım. Karşındaki ne anlıyor evlilikten.





Korku kültüründen kurtulmak gerek


Evlilik beklentilerinin örtüşmesi önemli bir şey değil mi?

Benim ülkemde henüz cariye almakla evlenip bir eşi olması arasındaki fark üzerinde düşünmemiş insan var. Çok erkek var. Yani bana hizmet edecek. Bu anlayışı yöneten şablonlar var toplumda. Bir tanesi denetim odaklı korku kültürü. Bu diyor ki: Güvende olabilmen için güçlü olman karşıdakini denetlemen lazım. Bu kültürde baba "Oğlum zamanın geldi evlendiriyoruz seni, dikkat et" diyor. "Deden bana söyledi bende sana söylüyorum ilk gece gözünü korkut" diyor.


Yani bu iktidar odaklı bir ilişki diyorsunuz...

Aynen ama bütün hayat iktidar odaklı zaten. "Çocuğun olunca onu da uyurken öp şımartma" diyor.


Sevgini gösterme, korkuyla yönet...

Gösterme çünkü senin güvende olabilmen için denetleyici olman lazım. Ben Türkiye’de 25 yıl Amerika’da yaşadım. Türkiye’ye geldiğim zaman bir şey dikkatimi çekti. Güçlü, mevki sahibi insanları hemen anlıyorum. İster iş hayatında olsun; ister bürokrat toplantılarında olsun; en asık suratlı olanlar en yüksek mevkiye sahip. Ve bunun farkında bile değiller. Bu denetim odaklı korku kültürü bizim ülkemizin baş belası farkında bile değil.


Peki sizce bunda bir değişim başladı mı? Yani bir umut var mı?

Sürekli değişim oluyor ama burada bir yanlışlık yapıldı bence kişilerin davranışını değiştirmeye çalıştık. Çünkü davranışın arkasında anlam verme sistemi var. Anlam verme sisteminin farkına vardırıp, anlam verme sistemini değiştireceksin ki davranış değişsin.

Görüntüsel evlilik: Can yalnızlığı


Size gelen mektuplara da yer vermişsiniz kitabınızda. Sizce Türk insanının en büyük duygusal derdi ne?


Yalnızlık!Mesela kadın, kadın kültürünün şablonuyla geliyor: Beni sev, beni okşa, beni mutlu et, hiçbir şeye ihtiyacım olmasın. Erkek de: Anam var babam var onlara itaat et, kulum kölem ol, cariyem ol. İkisi de zavallı. Halbuki böyle birbirlerine baksalar, bir gülüşseler, bir oynaşsalar. “Sen kimsin kız” o da dese ki “Ben de işte keşfedeceğim seninle beraber, sen kimsin bakiyim.” Çok tatlı bir yolculuk olacak. Bunu başaranlar da var.


Sağlıklı karı- koca ilişkisi anne-babadan öğrenilen bir şey mi?

Evet. Geliştiren anne baba’yı yazarken bunun farkına vardım. Daha çocuk kucağındayken anne- baba baksın çocuğa: "Bir gün gelecek bu bir aile kuracak ve ben bunu yetiştirirken onu o aile için hazırlıyorum" desin. Çünkü çocuk ne görüyorsa onu yapacak.


Karı koca ilişkisinden memnun olmayan fakat çocuk hatırına bir arada duran çiftlere ne diyorsunuz?

Orada iki şey var. İlki kendisi mutlu bir evlilik görmediği için ayrıldığım taktirde mutlu olacağım bir evlilik kurabilirim umudu düşük. İkincisi de karı-koca mutlu değilse sağlıklı ve mutlu bir çocuk yetiştirmek mümkün değildir kuralının farkında değiller.


İçinde de duygu olmayan, toplumsal statü için; dıştan bakıldığında iyi bir çift densin diye evli kalanlar?

Bunu "-mış gibi yaşamlar" kitabımda ele aldım. Evliymiş gibi, ama aslında müthiş bir can yalnızlığı var. Benim en sık gördüğüm şey bu: Yüz evlilikleri. İnsanın iki doğası var. Bir tanesi sosyal insan yani toplumsal rollerimiz, etiketlerimiz. Ama insanın birde evrensel özü var: Can. İnsan insana, can cana ilişki kurabildiğinde orada zenginlik başlıyor. Üniversite öğrencilerine konuşurken diyorum ki, insan insana konuşacak hale gelmeden evlenme kararı vermeyin. Şablonlarımızın farkına varmamız lazım. Karı herif ilişkisinden insan insana ilişki kurabileceğimiz bir toplum oluşturmak, uygarlık budur.


Bunu bilmeden ölen kaç kişi var sizce?

Çok. Ve hakikaten yaşamadan ölmek en büyük günah bence. Sana verilmiş olan en muhteşem hediyeyi, hiç kullanmadan açmadan ölüp gidiyoruz. Onun için geliştiren anne babaya çok önem veriyorum, şimdi o geliştiren anne baba önce karı-koca olarak cıvıl cıvıl bir yuva kursunlar buna önem veriyorum. Planladığım kitapta evlendikten sonra.Çünkü evlendikten sonra yani evlenen kişi ilk aylarda, ilk yıllarda nelerin farkında olmalı ki birbirlerini incitmesinler. Şunu bilmek lazım bizim değerlerimiz seni beni yönetecek, ben değil değerlerimiz konuşacak. Ve böylelikle sen ve ben biz olacağız.


Röportaj: Damla Çeliktaban

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!
  • Misafir guzelll
    CEVAPLA
  • Misafir güzel
    CEVAPLA

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.