Üst üste canlandırdığı kraliçe rollerinin etkisiyle Cate Blanchett artık dünya sinemasının da kraliçesi! Baksanıza; Kraliçe I. Elizabeth denince akla kraliçenin neredeyse kendisinden çok, güzelliği ve oynadığı rolün hakkını fazlasıyla verdiği için o geliyor. Ancak Blanchett’ın asıl kraliçeliği, Yüzüklerin Efendisi’ndeki Elf Kraliçesi Galadriel olarak hafızamıza kazınmasından. 16 yıldır evli, 3 çocuk annesi oyuncu, son olarak ünlü modacı Giorgio Armani’nin Si parfümünün yüzü oldu ve tüm dünyada ses getiren bir reklam filminde rol aldı. Yakında da Patricia Highsmith’in 1952 yılında çıkardığı romanı “The Price Of Salt”un çekimlerine başlayacağı için heyecanlı olduğunu söylüyor. Hobbit’in çekimlerini yeni bitiren ve “The Price Of Salt”un çekimlerine başlamadan yakaladığımız ünlü yıldız sorularımızı yanıtladı. Güzellik kavramından canlandırdığı rollere, aile yaşamından yüzüne ne sürdüğüne ve parfüme kadar hakkında merak ettiklerimizi anlattı.


Lafı gevelemeyeyim! Çevremdeki pek çok insan üzerinde bıraktığınız izlenim şu: Ulaşılmaz bir güzelliğiniz var. Siz nasıl tarif ediyorsunuz bu durumu?

Çok teşekkür ederim... Bunu ben değil de çevredekilerin cevaplaması daha doğru olur sanırım.


Bir güzellik tanımınız vardır ama...

Annem benim için bu dünyadaki mutlak güzelliğin tanımıdır ve onun doğal güzelliğini az da olsa yansıtabiliyorsam, bu benim için muhteşem bir duygu.


Canlandırdığınız Galadriel de Elizabeth de güzel kadınlar... Elf misiniz yoksa Elizabeth mi? Hangisi daha yakındı size?

Aslında ikisi birbirinden oldukça zıt karakterler gibi gözükse de ortak yönleri çok fazla. Aşk, tutku, sadakat ve güç... İkisi de son derece asil ve elegan, ikisi için de gurur çok önemli. En belirgin farkları, Galadriel daha ılımlı, barış yanlısı ve sakin bir karakterken Elizabeth daha dramatik ve tutkulu bir karakter. Aşka körü körüne bağlı bir kadın ve tüm o hapsolmuşluğun içinde özgürlük için yanıp tutuşan biri. Bu noktada sakin bir insan oluşumdan ötürü kendimi Galadriel karakteriyle daha iyi bağdaştırabiliyorum.


Hangisini daha rahat ve kolay oynadınız?

Benim için kolay oyunculuk diye bir şey yok. Karaktere girebilmek için günlerce hatta haftalarca çalışırım. Hele ki bu ikisi çok keskin ve tam anlamıyla “karakter” olarak adlandırabileceğimiz roller. O yüzden ikisi için de epey efor sarf ettiğimi söyleyebilirim. Ama Galadriel karakteri daha ılımlı ve sıcak olduğu için daha rahat canlandırmış olabilirim.


Tiyatro sahnesinde olmak mı, beyaz perdemi sizi daha çok tatmin ediyor?

Tiyatro benim ilk tutkum. İzleyicimle ilk buluşmam, 1993 tarihli “Geoffrey Rush” oyunuyla oldu. Eşimle son birkaç yıldır Sydney Theatre Company’nin sanat yönetmenliğini yapıyoruz. Tiyatro bir şekilde hayatımda hep var oldu ve var olmaya devam edecek. Beyaz perde ise bambaşka bir tutku. Milyonlarca insana ulaşabilmek ve onların hayatına dokunabilme hissi çok farklı, çok güzel. İkisinin verdiği zevki karşılaştıramam.


Peki TV dizisi... Dünyaca ünlü sinema oyuncuları son yıllarda televizyon dizilerinde de boy gösteriyor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz? Sizi de dizilerde görür müyüz?

Evet, bu yönelimin ben de farkındayım. Çok başarılı yapımlar çıkmaya başladı dizi sektöründe. Henüz böyle bir yapımda yer almadım. Giorgio Armani’nin yeni kadın parfümü Si’nin reklam filminde oynadım ve çok hoşuma gitti. Uygun şartlar sağlandığında televizyon dizisi de düşünebilirim.


Bizim dizilerimiz de Ortadoğu, Rusya ve Balkanlar’da çok popüler, izlediniz mi hiç?

Hayır, öyle bir şansım olmadı henüz. Fakat tekliflere açığım!


Bizim dizilerde sultanlara, prenseslere, kraliçelere her zaman yer var! Neyse size dönelim... Mesafeli bir duruşunuz var gibi, günlük yaşamınızda insan ilişkileriniz nasıldır?

Sakin bir hayat yaşıyorum, ailem ve dostlarım benim için çok önemli. Mesafeli olduğumu düşünmüyorum, samimiyet de çok önemli. Bugünün yapmacık samimiyetleri beni çok rahatsız ediyor, belki de sorun buradadır.


Yani evlilik ve 3 çocuklu sakin bir yaşam sizinkisi...

Eşim Andrew ve 3 çocuğumuzla Avustralya’da mütevazı ve güzel bir hayat yaşamaya devam ediyoruz. Onların Avustralya kültürüyle yetişmelerini istediğimiz için 2006’da buraya taşındık. Aldığımız en doğru kararlardan biriymiş...


"Birçok kadının ruhunu taşıyabildiğim için çok şanslıyım"

Kadınlar zordur; bilge olduğu kadar kaygısız, sofistike ama doğal, güçlü ve hassas... Kendinizi bu zıtlıkların neresinde görüyorsunuz?

Bana göre hayatı layığıyla yaşayan her kadın zıtlıklara ucundan da olsa mutlaka dokunur. Bir oyuncu olarak birçok kadının farklı ruhlarını taşıyabildiğim için kendimi çok şanslı hissediyorum. Bu, kadınların güçlü oldukları kadar kırılgan da olduklarını anlamam ve empati yeteneğimi artırmam için muhteşem bir fırsat oldu. Aslında doğallık ve sofistike olmak gibi çok zıt görünen kavramlarla ilgili çok ilginç bir şey var. Hayat dediğimiz şey bu zıtlıkların kesiştiği yerde başlıyor.


Televizyon reklamını Anne Fontaine çekti. Kendisiyle daha önce tanışmış mıydınız? Onunla çalışmak sizin için nasıl bir deneyim oldu?

Anne’in büyük hayranıyım. Sanırım ilk Avustralya’da; hayır, hayır Washington’da tanıştık. Sonrasında bir film çekimi için Avustralya’ya geldi, biz de birlikte çalışmakla ilgili konuşuyorduk ama bir şekilde denk getiremedik. O yüzden onunla çalışacağımı duyduğumda çok mutlu oldum. Harika biri, bir kadın olarak da bir insan olarak da... Çok komik, bir o kadar seksi ve güçlü... Hani o “Tehlikeli” dediğimiz tiplerden.


Kadın yönetmenle çalışmak nasıldı?

Aslında ilk bakışta inanılmaz yetenekli ve yaratıcı biri tarafından yönlendirilmek istiyorsunuz. Anne Fontaine bunların hepsine sahip. Onun gibi daha birçok kadın yönetmen var. Ama Si açısından düşündüğümüzde bir kadın, yani Anne tarafından yönetilmiş olması muhteşem bir şey. Parfümü bir erkeğin gözünden anlatmak, biz kadınların tüm kilitlerini kırmasını yeterince iyi göstermeyebilirdi. İçimizden biri olmalıydı. Anne kadınlığının çok farkında çünkü çok güzel, bu yüzden parfümün vermek istediği duyguyu da çok iyi anlayıp yansıtabiliyor. Üstelik Fransız! Erkek bakış açısına da son derece hâkim, bu da feminen gücüne güç katıyor. Onunla çalışmak benim için son derece tatmin edici bir tecrübe oldu.


"Çocuklar kadınları güzelleştiriyor"

Anne olmak sizi nasıl besliyor? Güzelliğinizden götürüyor mu sizce, uykusuz geceler kırışıklıkları artırdı mı mesela?

Getirdiklerinin götürdüklerinden çok daha güzel ve değerli olduğunu söyleyebilirim. Kırışıklıklar da beni korkutmuyor. Bir eş, bir anne, kariyeri, çevresi ve çocuklarıyla ilgili bu kadar tutkulu biri olarak gerçekten hayatım daha dolu olamazdı. Bir kadının hayatındaki doğal süreçlerin hepsini yaşamak isterim. Ama çocukların kadınları daha güzel kıldığının farkındayım. Mesela hamile kadınlardaki ışıltıyı siz de fark etmişsinizdir.


Tarihi filmler son zamanlarda hayli revaçta. Bir yenisi daha eklenecek mi filmografinize?

Evet, çok yakında böyle bir filmle geri dönüyorum. Patricia Highsmith’in 1952 yılında çıkardığı kitabından uyarlanan sinema filmi “The Price Of Salt”a başlıyoruz. Epey heyecan verici bir proje olacak.


Dönem filmlerinin vazgeçilmezi oldunuz, bu kariyerinizi nasıl etkiledi?

Dönem filmlerinin karakterleri insanı alıp o yıllara götürebiliyor. Bir karaktere girmenin yanı sıra o yılların ruhunu yansıtabilmek de bir oyuncu için büyük sınav. Tüm duyguları özümseyip yoğunlaştırarak gerçek gibi oynayabilmek büyük bir şans. Bu şansa sahip olduğum için mutluyum.


Elizabeth’in devamı gelecek mi, tadı damağımızda kaldı?

Henüz öyle bir durum söz konusu değil ama keşke Elizabeth’i defalarca oynayabilsem.


Röportaj: Aysun Öz


Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.