“Ünlü kişi hayatı boyunca herkesçe tanınmak için uğraşan, sonra da kimse tarafından tanınmamak için siyah gözlükler takan insandır” demiş aforizma ustalarından biri. Bazıları için bu lafın doğruluğuna inanırım ama Bülent Ersoy için asla... Çünkü o kara gözlüklerle dolaşmak yerine hayatının her anında; acının da sevginin de şöhretin de tadını çıkarıyor ve kimseye aldırmadan doyasıya yaşıyor.


O gece, Cahide 3D’nin kulisinde ben buna bir kez daha bizzat tanık oldum. Bülent Hanım’ın bir anı bir anını tutmuyor ama genel olarak bir ‘hayat stand-up’çısı o. Sahneye çıkmadan önce kulisine uğrayıp bir “Merhaba” sarkıtayım dedim; laf lafı açtı, durum tatlı bir muhabbete dönüştü.


Bülent Ersoy’un odasına girdiğim zaman ayaklarını Elie Saab’ın yeni parfümüyle ‘yıkıyordu’. Yanlış okumadınız, ‘parfüm sürmek’ ya da ‘sıkmak’ tabiri bu durum için biraz masum kalır. Beni görünce “Yanlış anlaşılmasın Elie Saab çok sevdiğim bir modacıdır, ama ayaklarım da çok kıymetlidir” dedi ve bir kahkaha patlattı. Eh biz de eski kulağı kesiklerden sayılırız. Bülent Hanım tabii ki bu pahalı parfümü seyirciye saygısından böyle bol kullanıyor. Bu bir assolist taktiği aslında. Sahne yüksek olduğu için izleyiciye en yakın bölge olan ayaklara bol bol sıkılır parfüm...


Berk Bey’den 101 gül

Diva’yla tatlı tatlı konuşurken birden sahne kostümüne gözü takılınca bir parladı ki, durdurana aşkolsun. Meğer elbiseyi ütülemeden getirmişler. “Ben seyirciye böyle saygısızlık yapamam” diye bağırıp ortalığı birbirine kattı. Neyse, Allah’tan yardımcıları yetişti, mekânın terzihanesindeki buharlı ütü sayesinde bu sorun da çözüldü. Baktım biraz yatıştı, eski neşeli havasına kavuştu, hemen aklıma takılan konuyu yumuşak bir sesle soruverdim: “Bülent Hanım” dedim, “Berk Bey’le biraz aranız limoniymiş bugünlerde; kuşlardan duydum, doğru mu söylenenler?” Önce hafifçe bir tebessüm etti, sonra “Ölümü gör, kimler çıkarıyor bunları İzzet’ciğim” dedi. “Ayrıca kavga da edilir, aşk da yaşanır, nokta nokta da yapılır” deyip bir kahkaha daha patlattı.


Sevgiliyle bol muhabbet

Şansa bakın ki o anda telefon çaldı. Bülent Hanım alçak bir sesle fısır fısır konuşmaya başladı. Hem de ne konuşma, ben diyeyim yarım saat, siz deyin 45 dakika. Telefonu kapattıktan sonra “Sorunuzun cevabını aldınız mı?” dedi mütebessim bir ifadeyle. Ve kapı çalındı, Berk Bey’den gelen 101 adet kırmızı gül bir garsonun kucağında içeri girdi. Bana da bu konuda söyleyecek bir laf kalmadı tabii.

Mevsimler gibi değişken

Ağzının keyfini de unutmuyor haa... İki arada bir derede, evindeki yardımcısını aradı. Canı mantı çekmiş. Sahneden indiği zaman bir tencere mantının kuliste hazır olduğunu söylememe gerek yok tabii! Dedim ya tam bir stand-up’çı Bülent Ersoy. Sahnede olduğu gibi kuliste de kırıp geçiriyor ortalığı. Bir ara bana takıldı, “Meteoroloji gibi adamsın İzzet Bey’ciğim, günün gününe uymuyor” diye... Ama bana kalırsa aynadaki yansımasını görüyordu. Her an mevsimler gibi değişen kendisiydi. Ütüsüz elbiseyi görünce fırtınalar koparmış bir kara kış, çiçekleri görünce ılık bir bahar, sevgilisi Berk Bey’le konuşurken pırıl pırıl güneşli bir yaz günü gibiydi...


Hazırlayan: İzzet Çapa

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.