Prof. Duysal Aşkun Çelik, ‘birlik’ konusunda çalışan bir psikolog ve psikoterapist. Bir süredir ABD’de yaşayan Çelik, Bir.one platformunda online olarak atölyeler düzenliyor. Kendisi ayrıca “Birlik” konusunu bilimsel ölçekte incelemiş olan bir akademisyen.
Prof. Çelik’le “ben” olarak “biz” olmayı masaya yatırdığımız sohbetimiz @hthayat Instagram hesabında gerçekleşti. Kendisi “Birlik” prensibinin ilişkilere olan faydalarını anlatırken yaşadığımız topraklara da vurgu yaptı. “Anadolu’nun özünde birlik zaten var ama biz kendimizi yeterince tanıtmıyoruz” diye ifade etti.
“Çift terapilerine olan talep arttı”
İlişkiler, hayatın en temel konularından biri. İkili ilişki kimileri için partner ilişkisi, kimisi için arkadaşlık, ebeveynlik veya akrabalık ilişkisi olarak öne çıkıyor. Sohbet ettiğimiz günlerde New York’ta Covid kısıtlamaları dolayısıyla ciddi önlemlere geri dönülen bir dönem yaşanıyordu. Bunun ilişkiler üzerinde de elbette etkileri oluyor. Duysal Aşkun Çelik’in bildirdiğine göre ABD’de terapiye başvurular oldukça artmış. “Terapistler çok meşgul çünkü yeni kapanmalar gerçekleştikten sonra anksiyeteler geri gelmeye başladı” diyor. Kapanmalar sona erse bile pandeminin ruh sağlığına etkilerin yıllara dayanacağından bahsediliyor.
Sohbetimize buradan başlasak da asıl odağımız hayatın her türlü koşuluna rağmen birlik bilinci ile kalabilmek, ilişkiler ile bir olabilmek. Peki, ilişkiler içinde onca mesele varken bu birlik duygusunu nasıl sağlayacağız? Birlik içinde hareket edebilmek ama birey de olabilmek mümkün mü? Prof. Duysal Aşkun Çelik’e göre birlik bilinci taşımak kendinden çok başkasını düşünmek olmadığı gibi bundan çok daha farklı boyutta bir durum. Kendinden vazgeçmek ise asla değil.
“Birlik kavramı Anadolu’nun kökeninde var”
Çok sık duyduğumuz hatta belki de fazla duyduğumuz için derinliğine inmediğimiz bir kavram; Birlik. Prof.Duysal Aşkun Çelik, birliği bir prensip halinde yaşamaya işaret ediyor. Özümüzde olsa da özellikle ikili ilişkilerde bu dengeyi yakalamak kolay değil. Kendisi, Birlik’in anlamını bize en baştan anlatıyor.
HTHayat: Birlik kavramı insani bilimler açısından nedir? Siz bu konuda ne tür çalışmalar yapıyorsunuz?
Önce bilimsel tarafından başlayalım. Birlik yani “oneness” kavramı benim çok uzun yıllardır ilgi duyduğum, üzerinde durduğum ve akademik çalışmalar yaptığım bir kavram. Bence Anadolu’muzun kökeninde zaten var. Yunus Emre, Mevlâna, birlik, tasavvuf, Sufizm ve aslında Tanrı ile ‘bir’ olduğumuz halin; kendi içimizdeki birliğin ruhsal, fiziksel, her türlü psikolojik sağlık açışından önemi büyük. Mesela biz bir şey yerken birine ikram ederiz. “Sen de ister misin?” diye sorarız. Yanınızdaki insan acıkmış olabilir ve size söyleyemeyebilir. Siz onun yanında bir şey yerken onunla bir şey paylaşırsınız. Bu illa ki birine yardım etmek ya da diğerkâmlık gibi değildir. Bu, başkasını göz önünde tutmaktır. İngilizce’de “Consider” denildiği şekilde, yani onu dikkate alarak davranmak gibi bir şey. Sizde fazla olan bir malzemeyi vermek gibi. Yani Birlik içinde yardım etme var, empati var, başkasını gözeterek saygı davranışı var. Birlik prensibine dair davranışlar; başkasını gözeten davranışlar dediğimiz, mesela bir sinemada topluluk yerinde sessiz konuşmak ya da sesimize dikkat etmek gibi davranışlardır.
HTHayat: En başında Anadolu’dan bahsettiniz. Aslında Anadolu’da bir cevher yatıyor. Bu oldukça heyecan verici.
Aslında Türkiye’nin ve yaşamımızın özünde oneness yani “birlik” var. Biz dünyaya kendimizi maalesef tanıtamıyoruz, kendimizi anlatamıyoruz. Türkiye anlaşılamıyor, tanınamıyor yeterince. Çok özel birtakım özelliklerimiz var. Çok bize has, çok güzel, çok insani… Bu birliğin içinde neler neler var…
HTHayat: Siz nasıl başladınız? Bu konuya nasıl eğildiniz?
Türkiye’deki çalışmalardan sonra “Tanrı ile Sohbet” kitabının yazarı Neale Donald Walsch’ın kurduğu Humanities’de uzun yıllar yöneticilik ve aynı zamanda gönüllü çalışmalar yaptım. Orada biz daha çok ‘oneness’ kavramı yani birlik kavramı üzerine bazı çalışmalar ve workshoplar yapıyorduk. Humanities’deki birlik prensibini biz akademide henüz o yıllarda görmüyorduk. Bu kavramı daha çok felsefe alanında, mitolojide hatta kuantum fiziğinde görüyorduk. Psikoloji alanında ‘oneness’ kavramıyla ilgili çalışma bulmak hemen hemen imkânsızdı. Ben de “birlik davranışıyla ilgili bir şey yapacağım” dedim ve işe koyuldum. “Birliği hayatımızda nasıl yaşıyoruz? Bunun davranış boyutları nedir?” sorularından yola çıkarak bir çalışma yapmaya karar verdim ve 2012 yılında yola koyuldum. Çalışmam 5 yıl sürdü. Verileri Türkiye’den topladım. Birlik prensiplerine göre insan davranışlarına yönelik bir ölçek geliştirdim. Örneğin, bir insan sinemada birliğe göre nasıl davranır. Kuyrukta nasıl davranır, engelli asansörüne ne zaman biner ya da binmez… Çalışmamızda birlik açısından iki boyut çıktı. Biz ya her ortamda, örneğin başkasıyla iletişim kurarken, haberleri dinlerken bir şey yerken kendimizi gözeterek davranıyoruz ya da başkalarını da düşünerek davranıyoruz. Yani etrafımızda başkalarının da olmasına yönelik bir prensiple hareket edebiliyoruz. Bu bizim kültürümüzde çok olan bir şey. Bunu her kültürde var zannediyoruz, hâlbuki değil. Yaptığım bilimsel çalışmada da bunu gördük. İkiye ayırdığımız ve beş sene süren bu çalışmayı yayınladık. Amerika’da bir bilimsel dergide yayınladık, sonra Hindistan’la karşılaştırdık ve onu da bilimsel makale olarak yayınladık. Orada da Türkler Hintlilere göre daha birlik odaklı çıktı.
"Kendine yeten kişi ilişkiden zarar görmez"
Prof. Duysal Aşkun Çelik Birlik prensibinden bahsederken, aynı zamanda “kendi içimizdeki mutluluk çok önemli” de diyor ve böylece ikili ilişkiler konusuna yavaş yavaş giriş yapıyoruz.
Çelik, Osho’nun “yalnız kal” sözüne atıfta bulunuyor. “O kadar yalnız kal ki, kendi içinde kendine o kadar yet ki ilişki artık sana hiçbir zarar veremesin. İlişkiyle ilgili herhangi bir ihtiyaç durumunda olmazsın der. Çünkü ilişki aslında burada paylaşım yeri, deneyimleme yeri. Bir şeyi tamamlama, bir şey alma - bir şey alma verme yeri değil. Biz ilişkileri hep bununla görüyoruz; alma verme…”
HTHayat: “İlişkilere inanılmaz derecede beklenti yüklüyoruz” diyorsunuz. Bundaki mesele nedir?
Kişi, karşı tarafın onu yapmasıyla mutlu olacağını düşünüyor. Yani mutluluğunu, onun bir şey yapmasına bağlıyor. Karşı tarafı kabul etme aşamasında değil. Örneğin karşı taraf “Ben bu filmi sevmiyorum” ya da “Ben bazen arkadaşlarımla birlikte olmaktan haz alıyorum” diyor. “Bağımsız olmak istiyorum” diyor. Biz ilişkide bunu kabul etmiyoruz ve “Neden ama?” diye soruyoruz. Böyle sormanın ve yargılamanın nedeni, içeride bir ihtiyaç olması. Yani kendi içimizdeki duruma bağlı bir ihtiyaç geliştiriyoruz.
“Mağdur olma prensibi yerine yaratıcı olma prensibi”
“İkimiz de aç olarak bir sofraya oturduğumuzda, açlığımızı gidermek için o yiyecekten mümkün olduğu kadar almaya çalışırız. Birbirimizle yarışırız. Fakat yarı tok oturduğumuzda “Bu sofrayı nasıl daha güzel hale getirebiliriz? Bu yemeği nasıl daha iyi yapsak? Bundan sonra şu çeşniyi de katsak mı?” diye sorarız.”
Duysal Aşkun Çelik, ilişkinin ortak yaratım haline gelebilmesi için iki tarafın da yaratıcı prensibiyle var olması gerektiğini söylüyor. Bu noktanın “Farkındalığın çok yüksek boyutları” olarak altını çiziyor.
“Bütünlük dediğimiz şey bu işte… İki taraf da ‘ben yaratıyorum’ halinin sorumluluğunu alırsa, ortak yaratım alanında şu olur: ‘Bu filmi sen yalnız izle ama biz beraber izleyeceğimiz filmi bulalım.’ veya ‘Bu arkadaşlarınla sen görüş ama ben seninle de ortak arkadaşlarımız olsun isterim, biz bunu da ayrıca ortaklaşa yaratalım.’
Birbirimizin hayatından çalmaya çalışmayalım ama biz ortak bir yaşamı, üçüncü bir hattı açalım. İkimiz birden bağımlılıklarımızdan, duygularımızın o ihtiyaç boyutundan bağımsız bir ortak yaratıma gidelim. Yani 1+1 = 3 olsun. Sıfırı tüketmeyelim.
“Bunu yapma” demek yerine yapmaya davet…
İlişkilerde sorun yaşamamak için birkaç püf noktaya dikkat etmek çok şey değiştirebiliyor. Prof.Duysal Aşkun Çelik, sorularımızı yanıtlarken şöyle tavsiye ediyor…
HTHayat: Tek taraf farkındalık sahibiyse ama diğeri değilse, dengesizlik varsa nasıl olacak?
Bir kişi daha farkındalıklıysa belli sorularla, belli davetlerle yapabilir ama davetle olur, yargılayarak değil. “Bak sen bunu yapıyorsun. Bu ilişkimiz için zararlı. Bunu yapma” gibi değil. Daha ziyade, davetle olur. “Sen böyle yaptığın zaman ben bu şekilde hissediyorum. Acaba bunu böyle yapmamız senin için nasıl olur?” gibi… Eğer bu şekilde olmuyorsa üçüncü bir kişiye, tercihen bir çift terapistine ya da bağımsız kişilere başvurmak o anlamda çok yararlı. Denemek lazım. Bazen o kişi buna çok açık olabiliyor. Hiç belli olmaz. Doğru soruyu sormamız lazım. Soru sorarak, yaklaşarak ama yargılayarak değil... Konuşmaya “Niye böyle yapıyorsun?” diye başlarsak, o konuşmanın sonu belli zaten.
HTHayat: Yani kendinden vazgeçmek asla yok bu hikâyede, öyle anlıyoruz.
Asla yok. Bilakis, tam tersi genişleme var. Yani nedir, evren genişliyor değil mi? Genişleme prensibi var. Varsınız ve o tarafa doğru genişliyorsunuz. O da o tarafa doğru genişliyor. Bencil olursanız içeri çekilmeye başlıyorsunuz. Kendinizi koruma prensibinde yaşıyorsunuz ilişkide. ‘Benim ihtiyaçlarım, benim isteklerim, benim mutluluğum’… Buraya doğru çekiliyorsunuz. İlişkide bilinç boşluğu -bu kavramı bilimsel olarak yayımlamıştım- oluşuyor. Aradaki bilinç boşluğunu büyütüyorsunuz. Çekildikçe, aradaki o mesafe büyümeye başlıyor. “Ben bunu istiyorum, sen bunu yapmıyorsun. Tamam, ben de konuşmuyorum o zaman. Artık seninle iletişim kurmayacağım” gibi şeylerle kendinizi korumaya doğru çektiğinizde, iki taraf da böyle gitmeye başladığında aradaki mesafe çok büyümeye başlıyor. Genişlemiyorsunuz. İçinize doğru çekiliyorsunuz.
HTHayat: Karşı tarafın hemen savunmaya geçmemesi için ne yapmalı? “Bak, benim ihtiyacım bu” ya da “bu “Bu ilişkinin iyi olmasına ihtiyacım var” gibi söylem doğru olur mu?
Evet, tabi ki doğru olur. Kişisel şeyler ayrı. Yani kişisel ihtiyaçlarımız nerede başlıyor, nerede bitiyor, ilişki için sağlıklı olan nedir? O yüzden, kişinin kendisini çok iyi tanıması lazım ilişkilerde. Ben bunu anlatıyorum atölyelerde ve terapilerde. İki ilişki sağlıklı olacaksa ortak hobiler sağlıklıdır mesela. Ortak zaman geçirmek çok önemlidir. Sevilen aktiviteleri yapmak çok önemlidir. Bir tartışma olduğu zaman karşılıklı dinlemek vazgeçilmez bir kuraldır. Yargılamadan, karşılıklı dinlemek... Bir şey mi istediniz, bir şey mi yapmak istiyorsunuz, bunu açık açık söylemek çok önemlidir. “Ben anlıyorum, sen böylesin ama ben de bunu çok seviyorum. Bu konuda ne yapabiliriz?” gibi. Yani açık konuşmak, ortak aktivitelerin olması, ortak paylaşımların, mutlu paylaşımların olması önemli. Bazı çiftler için bu televizyondur, bazıları için dışarı çıkmaktır, bazıları için kayak yapmaktır. Bu nedir sizin için? Bunun mutlaka olması lazım yoksa o ilişki o güzel anlardan uzak kalırsa, arkadaşlık ve çift fark etmez, ilişki maalesef enerjisini ve neşesini kaybetmeye başlıyor. O enerji azalınca da yapıcılıklarla gereken çabamız maalesef mümkün olmuyor. İki taraflı olarak çok fazla enerji kaybediyoruz.
Prof. Duysal Aşkun Çelik’le sadece eş, sevgili ve partner ilişkilerini değil, tüm ilişkileri konuştuk ve “Peki nasıl olacak?” sorusunu tekrar tekrar yönelttik. Sohbetimizin devamı 4 Mart 2022 Perşembe günü HTHayat’ta…
Röportaj: Senem Tahmaz
YORUMLAR