Amerika’da Unbound Merino isimli bir marka, giysi yıkama alışkanlıkları konusunda bizleri yön değiştirmeye çağırıyor. Marka, müşterilerine daha az hijyenik olmalarını önermiyor. Ancak böyle algılanma riskine girerek müşterileri elden kaçırmayı göze aldığı da bir gerçek. Giysilerimizi yıkama konusunda yıllardır süren kültürel şartlanmalarımız olduğunu söyleyen marka yetkililerinin önerdiği ürün kullanımı hayli ilginç. Çamaşır yıkamanın hayatımızda nasıl bir zaman ve enerji aldığı, ayrıca çevresel etkileri düşünülünce söylenenler ilgi çekiyor.
Giysi temizliği konusunda birçoğumuzun alışkanlıklarına dikkat çeken marka, haftalarca yıkamadan kullanılabilen yünden üretilmiş seyahat giysileri tasarlıyor. Minimalizmi hayatlarında uygulamaya almak isteyenleri hedefleyerek 2016 yılında kurulan marka, az yıkama gerektiren kıyafetler tasarlayan daha geniş bir girişimcilik dalgasının parçası. Geçen yıl kurulan ve çevre dostu bir marka olan Pangaia da deniz yosunu lifinden tişörtler üretiyor. Bu tişörtler üretim esnasında antibakteriyel özellik sağlayan nane yağı ile işleme tabi tutuluyor, böylece iki yıkama arasında daha uzun süre temiz ve “taze” kalabiliyorlar. Justin Bieber ve Jaden Smith gibi ünlüler bu markanın müşterileri arasında. Bütün bunlar sizi henüz şaşırtmadıysa, sırada Wool & Prince markası var. Gömlek ve boxera kadar birçok erkek giysisini nadiren yıkanmaları üzerine tasarlayıp üretmiş olan şirket, daha az çamaşır yıkama fikrine kadınların daha çok tepki gösterdiklerini tespit etmeleri üzerine geçen yıl Wool& isminde bir kardeş kadın giyim markası lanse etti. Bu şirket, yıkamadan 100 gün boyunca giyilebilen ve buruşmadan kalabilen giysiler üretiyor. Web sitelerinden duyurdukları bir meydan okuma ile 13 kadın, 100 gün boyunca aynı elbiseyi giyerek deneyimlerini paylaşıyor.
Söz konusu ürünlerin daha az bakım ve yıkama gerektirdiğini iddia etmek, temizlenmeyi gerektirmedikleri anlamına gelmiyor. Ancak müşteriler bu giysilerin daha az hijyenik olduğunu düşünebiliyor. Unbound Merino markasının yetkilileri burada aslında kültürel bir koşullanmanın olduğunu öne sürüyor. Türkiye’de de benzer konuda üretim yapan Woolnat markası, %100 merino yününden kadın, erkek, bebek ve çocuk giyimi, iç giyim ve spor giysi seçenekleri sunuyor. Marka, farklı profillerden kişilerin denemesini sağlayarak yünün birçok yönden kullanışlılığı yönünde tüketicileri ikna etmeye ve daha az yıkama konusundaki ön yargıların önüne geçmeye başlamış. Marka, bebek ve çocuk ürünlerini deneyen annelerden ve doğa aktivitelerine uygun ürünlerini deneyen gezginlerden oldukça olumlu geri bildirimler almış. Temiz kalma, çabuk kuruma, hafiflik ve termal özellikler yönünden ihtiyaçlara cevap veren ürünler bu vaatleri merino yününün şaşırtıcı özellikleri ile karşılıyor. Ürünleri kullananların yorumlarına göre, güneşle genişleyen hava boşlukları hem teri buharlaştırıyor hem de aşırı terlemeyi önlüyor. Bu da doğal olarak daha geç kirlenmeyi sağlıyor. Ürünlerin hammaddesi olan merino yünü, dünyada en ince ve yumuşak yünü olarak Avustralya’daki Merino koyunlarından elde ediliyor. Yünler bilindiği gibi hayvanların her yıl ürettiği yeni posttan hayvana zarar verilmeden alınıyor ve insan saçı gibi keratin proteini içeren biyolojik yapısı dolayısıyla hassas ciltler için oldukça uygun bir doğal lif türü oluyor. Sürdürülebilir malzeme olarak oldukça dikkat çeken Merino yünü, maliyeti dolayısıyla geniş kitleler tarafından kolay ulaşılabilir görünmüyor. Ancak bu giysilerin kısıtlı bir kitle tarafından kullanılabilmesi de akla şunu getiriyor; az yıkama gerektiren giysilerin talep görüp yaygınlaşması, çevreye uzun vadede olumlu etkiler sağlayabilir.
Gezegenin geleceği için daha az çamaşır yıkama, daha fazla konfor
Söz konusu markaların hepsi, giysileri sık yıkamak zorunda olmamanın tüketiciler açısından ne büyük bir rahatlık getirdiğini görmüş olan firmalar. Açık hava aktivitelerinde, outdoor sporlarda, seyahatlerde, zaman kısıtlılığı olan durumlarda çamaşır yıkamak başlı başına bir sorun. Markalar buradan yola çıkıp kar ediyor gibi görünseler de aslında çevre boyutundan bakıldığında da önemli bir konuya hizmet ediyor ve dikkat çekiyorlar; Giysileri yıkamak, gezegenimiz için iyi değil. Çamaşır makineleri, evdeki su tüketiminin en az %17’sini oluşturuyor. Giysiler açısından bakıldığında, her birinin ürettiği karbon ayak izi, ömürlerinin dörtte birini temizlenerek geçirmelerinden kaynaklanıyor. Giysiler söz konusu olduğunda sadece karbon ayak izi değil, “su ayak izi” kavramı da karşımıza çıkıyor. Sadece giysiler değil, kullandığımız birçok eşya, tüm üretim döngüsü boyunca sebep oldukları su tüketimi ve su kirliliği dolayısıyla “su ayak izi” bırakıyor. Buğday Derneği’nin yaptığı araştırmaya göre evlerde kullandığımız sudan daha fazlası, kullandığımız eşyaların üretimine gidiyor. Dolayısıyla hem tüketici hem de üreticinin seçimlerinde daha sorumlu davranması gerekiyor. Yukarıda bahsi geçen markalardan Pangaia, tişörtlerinin normal pamuklu tişörtlerle karşılaştırıldığında kullanım ömrü boyunca 3.000 litre su tasarrufu sağlayacağını öngörüyor. Bu markalar ayrıca, sentetik olmayan ve çevreye daha az zarar veren boya üretmenin yollarını arıyor. Dolayısıyla daha az çamaşır yıkamaya katkıda bulunmak aslında sadece günlük hayatımızı kolaylaştırmak için değil, çevre için de yararlı.
Çamaşır yıkama konusunu gündeme getirdiğimizde, karşımıza deterjan ve makine üreticilerine kadar uzanan geniş bir endüstri çıkıyor. Bu konuda duyarlılık gösteren üreticiler olduğunu da söylemek gerek. Örneğin, önde gelen makine markalarından biri, %90 oranında çamaşırın erkenden kirli sepetine atıldığını öne sürüyor ve bilinçlendirme faaliyetlerine katılıyor. Tasarımcılarla ortaklaşa çalışılarak giysi etiketlerine “Aşırı Yıkamayın” yazılması gibi kampanyalar yapılmış durumda. Yine de sürdürülebilirlik yönünden üretim yapan giyim firmalarının kendilerini kabul ettirmek için işleri halen kolay değil. Bu markaların, giysileri yıkamadan tekrar giyebileceğimiz yönünde bizi ikna etmesi gerekiyor.
Az yıkama gerektiren giysi üretmek için kilit malzeme: Yün
Tüketicileri giysileri daha az yıkamayı razı etmeden önce, markaların vaatlerini karşılayacak giysileri başarıyla üretmeleri gerekiyor. Bu da koku ve kire daha dayanıklı olan malzemelerin seçilmesine dayanıyor. Başarılı üretimin yanında, koku ve kirlenmenin kaynaklarına tekrar bakarak ne kadar yıkama yapmak gerektiği, yıkamanın ne zaman fuzuli olduğu konusunda insanları bilgilendirmek de markalara düşüyor. Giysinin kirlenmesinde kaynağa bakıldığında, en büyük sebep ter olarak görülüyor. İşin kilit noktası burada yatıyor. Ter, aslında kendi başına temiz. Gün içinde defalarca terliyoruz ve terimiz buharlaşıyor. Terin buharlaşması bizi serinletiyor. Terin buharlaşmadan kıyafetlere sinmesi ve kalması durumunda ise bakteri oluşumu ve dolayısıyla kötü koku ortaya çıkıyor. Buharlaşan terin giyside kalması ve giysinin geç kuruması da giysinin kirlenmesini hızlandırıyor. Yani anahtar ihtiyaç, ter tutmayan malzemeleri bulmak. Yün, bu noktada şaşırtıcı bir biçimde çözüm sunuyor.
Hem Unbound Merino ve Wool & Prince şirketleri, hem de Türkiye’deki örnekleri yüne oldukça güveniyor çünkü bu malzeme, kirlenmeyi daha az olası kılan birçok özelliğe sahip. Tekstil teknolojisindeki prensiplerden biri olarak, lifler nemi ne kadar çabuk emiyorlarsa o kadar çabuk kuruyorlar. Bu yönde en başarılı olan da yün lifi. Yün nemi emse de doğal olarak nefes alan bir malzeme olduğu için teri tutmuyor ve terin ciltten havaya karışmasını sağlıyor. Ayrıca oldukça fazla nem çektiği halde, elle tutulduğunda kuru hissedilebiliyor. Yün bu avantajlarının yanında, hava serin olduğunda vücut ısısını hapseden ve sıcak tutan bir yalıtım tabakası oluşturuyor. Dolayısıyla yün kumaşlar vücut sıcaklığını düzenlemeye yardımcı oluyor. Koyunların farklı hava koşulları ile yünlerinin yardımı sayesinde başa çıktığını hatırlayacak olursak, yünün mucizevi özelliklerinin sebebi daha iyi anlaşılıyor.
Bildiğimiz yün gibi değil
Yünün giyimde bir giysi lifi olarak kullanımı birçok kültürde yüzyıllardır biliniyor. Patagonia ve Icebreaker gibi outdoor eşya ve giyim markaları, giysilerin sıcaklık düzenleyici iç tabakaları için, ayrıca yürüyüş ve kamp gibi aktivitelerde uzun süre temiz kalan fanilalar ve çoraplar üretmek için yün kullanıyorlar. Spor ayakkabı markası Allbirds, çorapsız giyilebilecek ve ayak kokusu oluşturmayacak yün hammaddeli ayakkabılar üretiyor. Yünün her gün giyilebilecek kıyafetlerde elyaf olarak kullanımı gitgide artıyor.
Yünle ilgili tüm özelliklerden ve girişimlerden bahsederken yünün geleneksel imajını hatırlamak biraz kafa karıştırıcı olabiliyor. Yünün moda endüstrisinde kullanılması yakın zamana kadar yine sadece sıcak tutma işleviyle karşımıza çıktı. Oysaki yün lifleri, günümüzde en teknolojik üretim gerektiren giysilerle hayatımıza giriyor. Kaşındıran imajının aksine merino yünüyle oldukça yumuşak bir dokunuş elde edilebiliyor. Elastik yapısından dolayı spor giysilerde de rahatlıkla kullanılabiliyor. Yüne hak ettiği değerin modern giyimle yeniden teslim edildiğini söylemek belki de mümkün. Örneğin Unbound Merino markası, merino yünü ile son derece hafif ve yumuşak yapıda tişörtler, iç çamaşırları ve çoraplar üretebiliyor. Bu ürünlere dokunulduğunda pamuklu veya polyester karışımlı zannetmek oldukça olası. Markanın kurucuları, kendi üretimlerini yapmadan önce piyasadaki geniş yün elyaf yelpazesini gözden geçirerek uzun zaman harcamış. Saç telinden bile ince, yünün tüm olumlu özelliklerini koruyarak %100 merino yünü ile giysi üretebilir hale gelmişler. Türkiye’de de WoolNat markası benzer şekilde %100 merino yününden kadın, erkek, bebek ve çocuk giyimi, iç giyim ve spor giysi üretimi yapıyor.
Yün kullanarak giysi üretirken, ürünün dayanıklılığını sağlamak için naylon ve keten gibi diğer malzemelerle yün karışımları oluşturmak da gerekebiliyor. Örneğin sentetik lifler katmak giysileri daha dayanıklı hale getirebiliyor. Yün ve diğer doğal lifler biyolojik olarak doğada parçalanabiliyorken naylon, polyester ve diğer sentetik maddeler plastik bazlı olduğu için aynı sonuca ulaşmıyor. Bu da çevre açısından sürdürülebilirliğe sekte vuruyor. Bu şekilde üretim yapan firmaların yetkilileri, böyle bir tercih yapmanın baştan kendileri için zor olduğunu belirtiyor. Ancak ürettikleri giysilerin dayanıklılığı arttığında insanların daha az giysi satın alarak da ihtiyaçlarını karşılayabileceğini, dolayısıyla çevreye dolaylı yoldan da olsa yine de olumlu bir etki bırakacaklarını söylüyorlar.
Yün dışındaki alternatiflere baktığımızda karşımıza alışılmışın dışında bitkisel lifler kullanan firmalar da çıkıyor. Yine ABD merkezli Pangaia markası, yün yerine yosun lifi ile harmanlanmış organik pamuk kullanarak üretim yapıyor. Yosun lifi de organik pamuk da sürdürülebilir malzemeler. Yün ile benzer özellikler sağladıkları için bu giysiler de uzun süre temiz kalabiliyor.
Daha az çamaşır yıkamak mümkün
Dünyada artan sayıda insan, aşırı tüketim yönündeki davranışlarını azaltmaya çalışıyor. Yeni girişimcilik dalgasının parçası olan markalar da yıl boyunca giyilecek çok yönlü, fonksiyonel, az yıkama gerektirecek kıyafetler üretmeyi hedefliyor ve tüketiciyi bilinçlendiriyor. İnsanların davranışlarını ve psikolojik bakış açısını değiştirmek zaman alıyor. Mesajı iletmenin en iyi yolunun müşteriye deneyim kazandırmak. Ürünleri deneyenler arttıkça, tüketiciler firmaların önermeleri karşısında ikna oluyor ve fazla çamaşır yıkamaya dair farkındalık kazanıyor.
Moda endüstrisi içinde de ABD’de kâr amacı gütmeyen “Fashion Revolution” (Moda Devrimi) gibi kuruluşlar sosyal adaleti ve sürdürülebilirliği desteklemek için çalışıyor. Kuruluş, aşırı yıkamanın etkilerine dikkat çekmek için 14 tasarımcıyla anlaşarak kampanya yürütmüş. Eğer endüstrinin bu konudaki duyarlılığı artarsa, karlılık stratejilerini gözden geçirmesi gerekebilir. Aslında uzun vadeye bakıldığında, moda endüstrisi için çok daha karlı bir yatırım ufukta görünüyor; Tüm dünyanın geleceği için sürdürülebilirliğe yönelik çalışmak.
Çamaşır yıkama gerekliliğinin bir diğer sorumlusu: Çevre kirliliği
Birçoğumuz giysileri fazla kirlenmeden, sadece koltuk altındaki terleme dolayısıyla yıkıyoruz. Bu konuda kültürel şartlanmalara geri dönüp baktığımızda koku aslında oldukça belirleyici bir unsur. Herkes kendi tercihine göre kozmetik veya doğal ürünler kullanarak koku konusunu bir nebze çözüyor. Yün hammaddeli giysiler terin giysilere sinmesi ve dolayısıyla koku üretmesine, yani beden kaynaklı giysi kirliliğine bir nebze çözüm sağlıyor. Bu da dolaylı olarak çevreye olumsuz etkinin önüne geçiyor. Geriye, giysilerin çevresel şartlarla, hava kirliliğiyle çabuk kirlenmesi konusu kalıyor ki, bu da bize aslında giysilerimizin kirlenmesi ve kokmasının sadece giysilerin yetersiz özelliklerinden veya koku önleyici kozmetik kullanmama durumundan değil, çevre kirliliğinden de olabileceğini hatırlatıyor. Çevresel şartları göz ardı etmemek gerekirken her alanda farkındalıkla hareket etmek hem moda üreticilerine hem de tüketicilere fayda sağlayacak görünüyor.
Yukarıda bahsettiğimiz firmaların ürettiği giysileri günlük hayatımıza dâhil etmek zaman alacak gibi görünse de artık çamaşır yıkama ve giysi tüketimi konusunda bir farkındalığın başladığını söylemek mümkün. Firmaların çabaları, çamaşır yıkama konusuna çevre açısından bakmak için başlangıç sayılabilir. Sürdürülebilirliğe hizmet eden ürünleri mümkün olduğunca daha fazla tercih etmek, bu ürünlere olan talebi artırıp maliyetlerini düşürmeye yarayabilir. Bunu hatırlamak, ürünleri gitgide daha ulaşılabilir hale getiriyor. Daha fazla tüketimden daha bilinçli tüketime doğru bir geçiş döneminde olduğumuzu söylemek belki de mümkün.
Referanslar:
"The next big thing in fashion? Not washing your clothes". Şuradan alındı: https://www.fastcompany.com/90359188/the-next-big-thing-in-fashion-not-washing-your-clothes (06.07.2019).
YORUMLAR