Ya sabır...
Çok zor zamanlardan geçiyoruz; nereye baksak savaşlar, kıyımlar, vicdansızlıklar, saygısızlıklar, salgın hastalıklar, ekonomik ve entellektüel anlamda fakirleşmenin hızla tırmanışı... Şu anda bizim sıhhatimiz afiyetimiz yerinde olsa bile bunun tam tersi durumda olan o kadar çok insanın/canlının haberlerini duyuyor/görüyoruz ki, zorluklara dayanma gücümüz çok şiddetli sınanıyor gibi...
Zor zamanlar gelip kapıyı çaldığında, ister kendi kapımız olsun ister komşumuzun kapısı, eğer duygulanım mekanizmamız sağlıklı çalışıyorsa ilk tepkimiz ortamın ağırlığını hissetmek olur. Taşıması zor olan bu duyguların başında derin yürek acısı gelir. Türk kültüründe "içi sızlamak" ya da "ciğerleri dağlanmak" gibi deyimlerle tarif edilmeye çalışılmış bu duygu, şahsen yaşanmamış olsa bile dehşet veren boyutları tahmin edilebilen ve bu nedenle empati yapmayı kolaylaştıran bir duygudur. Ancak bunu bizzat taşımayı geçiniz, refakat etmesi bile güçtür. Üstelik bu derinlikte ve şiddette hissedildiğinde, yanında bazı "bonus" duyguları da beraberinde getirir: korku, çaresizlik, ümitsizlik ve uzun süre devam ederse sonunda hissizlik/tepkisizlik... Bu son aşama, adeta canlı olmanın da son aşamasıdır ve yaşamaktan çekilme gibidir.
Ancak bu ağırlıktaki duyguların karşısında, insan canlısına has ve irade ile "akraba" olan bir tedavi imkanı da bulunur: Dayanma gücü biçiminde özetleyebileceğimiz bu "beceri", aslında doğuştan içimizde olan bir kaynaktır. İhtiyaç anında ortaya çıkar ve eğer çok hoyrat kullanılmadıysa bu duyguları taşımaya, işlemeye, dönüştürmeye yardımcı olur. Çok hoyrat kullanılmadıysa diyorum çünkü eğer yaşam koşulları çok sık bu kaynağı kullanmaya mecbur bıraktıysa, tükenme riski vardır ve deponun tamamen boşaldığı gün, o insanın yaşamının son günü olabilir.
Her insan kendisinde belli miktarda bir dayanma gücü olduğunu bilir ancak bu miktarın kesin bir ölçü birimi yoktur. Bu belirsizlik, hem iyi hem de kötüdür. İyidir çünkü zor şartlarda insan bu gücün ne zaman tükenebileceğini bilmediği için her zaman kendi rekorunu kırmaya ve kapasitesini yükseltmeye açıktır. Kötü de olabilir çünkü eğer dayanma gücünün tükenmek üzere olduğu bir şekilde önceden sezilmez ise insan kendini koruyacak önlemleri almakta geç kalabilir ve son çırpınışlar daha fazla enerji harcamasına neden olur.
Peki dayanma gücümüzün göstergesi nerededir; depoda daha ne kadar kaldığını nasıl anlarız? Aslında bu sorunun cevabı çok basit: Enerji seviyenizi yakından takip etmelisiniz; ortalama olarak sahip olduğunuz yaşam enerjisinde düşüş gözlemliyorsanız ve bunun herhangi bir fiziksel rahatsızlıkla doğrudan bağlantısı yoksa, deponuz kritik seviyeye ulaşmış demektir. Genel bir hevessizlik hali varsa, özellikle sevinç veya üzüntü gibi yoğun duygularda pek yükselemediğinizi ya da çok da düşmediğinizi fark ediyorsanız yaşamdan uzaklaşmaya gidiş başlamıştır; vücut kendini korumak için en üst düzey kapanma modunun bir önceki aşamasına geçmiş demektir. Bu aşamaya geçiş izni, beyin tarafından sizin iradeniz saf dışı bırakılarak verilir çünkü size kalsa daha fazla dayanayım derken yaşamı riske atacak derecede kaybolmuşsunuzdur.
Zor şartlara dayanma gücü hepimizin içinde vardır ancak har vurup harman savrulmaması gereken değerli bir hazinedir. Bu gücün varlığını bildiğiniz, "ya sabır" çekerek dayanmaya devam ettiğiniz ancak tükenme riskini gördüğünüz anda kendinize uygun önlemleri alabildiğiniz (Bkz. "Nerde trak, orda bırak..." başlıklı yazım) günler dilerim...
YORUMLAR