Hayatınızın dümeni her zaman sizde!

Hızlı bir çağda, gündemin çok hızlı ve çok sarsıcı biçimde değişebildiği bir ülkede yaşıyoruz. İç dengeyi bulmayı, bulunca da uzun süre sabit tutmayı zorlaştıran bu yaşam şartlarında, hayatın içinde bir şekilde sürüklenip gidiyormuşuz ve hiçbir şeyi kontrol edemiyormuşuz hissine kapılmak çok olasıdır.


Bu duyguyla yaşamak elbette başka negatif duyguları da beraberinde getirebilir. İnsan kendi hayatına yön veremediğini, sürekli dış faktörlerin etkisiyle rotasını yeniden oluşturmak zorunda kaldığını düşünerek değersizlik, umutsuzluk hatta kronik mutsuzluk gibi duygular geliştirebilir. Hem yaşam kalitesini hem de motivasyonunu oldukça düşüren bu duruş, uzun süre devam edecek olursa psikolojik ve bedensel rahatsızlıklara sebep olabilir.


Peki, dünyanın ve içinde yaşadığımız coğrafyanın yaşam koşulları birdenbire bize çok daha güven ve huzur dolu bir yaşam ortamı sunamayacağına göre, biz bu koşullarda daha sağlıklı bir duruş benimseyebilir miyiz? Çevremizdeki her şey hızla ve inişli-çıkışlı manevralarla değişirken, biz yine de kendimiz için belirlediğimiz rotada ilerleyebilir miyiz?


Birçok konuyu incelerken hep vurguladığım ve sağlıklı bir ruh hali için ilk adım olarak gördüğüm bir konu var: Sağlıklı algı ve gerçekçi bakış açısı... Eğer bu iki beceriye sahipseniz yaşam mücadelesinde zaten avantajlı konumda oluyorsunuz. Hayatınızın akışında dümeni etkili biçimde kontrol edebildiğinizi hissetmek için, bu iki beceriye de sahip olmalısınız. Sağlıklı algı, size çevrenizdeki etkenleri zamanında ve sağduyu ile gözlemleme olanağı sunar. Beş duyunuzu iyi kullanabilirsiniz ve hassas antenleriniz varmış gibi yaşayabilirsiniz. Çevrenizi sağlıklı algılayabildiğinizi bilmek, size güven verir. Gerçekçi bakış açısı size, algıladığınız tüm verileri yoğun duygulara kapılmadan yorumlama zemini hazırlar. Kaygıya kapılmadan olası senaryoları düşünebilir ve elinizdeki kaynaklarla bunlara en iyi nasıl hazırlanabileceğinizi planlayabilirsiniz. Gerçekçi bakış açısı aynı zamanda, kolay kolay değişmeyecek şartları kabullenerek bunlarla birlikte hayatta kalma stratejileri geliştirmeye yöneltir. Olası felaketlere değil, elinizdeki büyük-küçük tüm kaynaklara odaklanırsınız ve bunları en optimal şekilde kullanmayı öğrenirsiniz.


Aslında hızlı değişebilen yaşam koşulları öğrenmeyi, yaratıcılığı ve duygu kontrolünü geliştiren bir ortamdır. İnsan canlısının en temel yaşam amacı, sadece hayatta kalmaktır. Hayatta kalmanın bir sonraki aşaması, "nasıl bir yaşam" sorusunun cevabıdır. Buna her insanın kendine özel bir cevabı olacaktır. Kendinize nasıl bir yaşam tanımladığınız, her koşul altında ulaşabileceğiniz en iyi yaşam tarzının kriterlerini oluşturur. Örneğin; maddi açıdan en çok zorlandığınız dönemde bile ayda bir kez sevdiğiniz faaliyetlerden en hesaplı olanı yapabiliyor ya da yiyeceklerden biri yiyebiliyorsanız, "her şeye rağmen hayatımda beni mutlu eden bir şeyi yapabiliyorum" diye düşünebilirsiniz. Bunu düşünmek, Pollyanna'cılık değildir; tam tersine son derece gerçekçi bir tespittir. Sizi mutlu eden bir tek şeyi bile hala başarabildiğinizi bilmek, belki sizi mutluluktan uçurmayabilir ancak kendinize inancınızın ve güveninizin sürekliliğini sağlar.


En temel yaşam amacımız hayatta kalmak ise bunu başarmamızı sağlayacak en önemli becerimiz de içinde bulunduğumuz koşullara uyum sağlamak ve buna yönelik stratejiler geliştirmektir. Bu amaç ve beceri tüm canlıların genetik yapısında kodlanmıştır. Ne zaman kendinizi sürükleniyor gibi hissetseniz, aklınıza kendinizle ilgili bu gerçeği getirin. Değişen koşullar sizi etkisiz hale gelmeye değil, tam tersine her hücrenizin hakkını vermeye zorlar. Hayatınızın dümeni zaten size zimmetlidir; siz yeter ki dört elle sarılmayı unutmayın...


YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.