“O da sevgisini böyle gösteriyor”
Bu konuda özellikle yazmak istedim çünkü “sevgiyi gösterme şekli” konusu, bu alanda yanlış bilinen gerçeklerin başında geliyor. Daha önce de sevgi konusunda yazmıştım ama bu kavramın o kadar da subjektif olmadığını, evrensel bir takım “olmazsa olmaz” unsurları bulunduğunu belki de sık sık tekrar etmek gerekiyor.
İlk olarak, bir ilişkide sevginin var olduğundan bahsedebilmek için o ilişkideki her tarafın kendisinin olduğu gibi görüldüğünden ve kendisine bu şekilde saygı duyulduğundan emin olması şart. Olduğumuz gibi birbirimize çok uymak zorunda değiliz; ancak uyumsuzluk fark edildiği zamanlarda en azından “sen de bunu tercih ediyorsun/istiyorsun, anlıyorum/biliyorum ama...” diye başlayan cümleler kullanılır. “Neden böylesin? Nasıl olur da böyle düşünürsün???” gibi ifadeler, karşıdakinin olduğu gibi kabul edilemeyecek bir varlık olduğu alt mesajını içerir ve sevgiyle bağdaşmaz. Düşünceler ve duygular zıt olduğunda bir tarafın var oluşunun yanlışlığından değil, aradaki uyumsuzluktan bahsedilebilir. Sonuç olarak var oluştaki farklılıkların kabulü, sevgi duyabilmenin ve gösterebilmenin ilk şartıdır.
Sevginin varlığından söz edebilmenin ikinci önemli koşulu, farklılığı kabul ettikten sonra diğerinin olduğu gibi var olmasına saygı göstermek ve onu daha farklı yönlere ikna etmeye çalışmamak, kendi doğrumuza göre yaşamasına yönelik baskı yapmamaktır. Bir ilişkideki tüm tarafların kendini bu ilişkide özgür, mutlu ve uyumlu hissedebilmesi için üzerinde baskı hissetmemesi adeta ortamın oksijenidir. Aksi takdirde nefes almak (kendi gibi olmak) zorlaşır ve oksijen bulabilmek için ortamdan uzaklaşma isteği artar. Uyum, (huzursuzluk çıkmasın diye değil) ancak özgür irade ile gerçekleşen gönüllülük temelinde yeşerebilecek bir bitkidir. Uyuma yönelik tüm tavizlerin veya jestlerin, içtenlikle ve kişisel tercih olarak yapılması esastır.
Sevginin varlığını sürdürebilmesi için gerekli olan bir başka durum, alma-verme dengesini takip edebilecek kadar sağlıklı bir algıya sahip olmaktır. Yani kabul ve saygı konusunda siz elinizden gelen özeni ve dikkati gösterirken aynı seviyede bir kabul ve saygı görmüyorsanız, bu ortamın sevgiyle bağdaşmadığını fark edebilecek kadar sağlıklı olmalısınız. Bu bağlamda, yazının başlığına ilham veren konuya da gelmiş olduk... Sevginin çeşitli biçimleri olmaz; ancak temel prensipleri vardır. Bu temel kriterler o ilişkide yoksa “o da sevgisini bu şekilde gösteriyor” gibi gerekçelere sığınıp olmayanları görmezden gelmek; uzun vadede kendinizi değersiz, haksızlığa uğramış ve mutsuz hissetmenize sebep olabilir.
Sevgi öyle bilge, öyle derin, öyle sınırsız bir duygudur ki, içinde en küçük bir baskı/kısıtlama unsuru bulmanıza imkan yoktur. Dolayısıyla sevgiyi vermenin de göstermenin de çeşitli şekilleri yoktur; sevginin aktığını ancak yüreğinizde hissedebilirsiniz. Sevgiye 5 duyunuzla veya aklınızla/mantığınızla kanıt aramak, kavramın kendisine ters düşen bir çabadır. Sevginin özgürce akabilmesi için de ortamın “kabul ve saygı” tarafından sürekli havalandırılması gerekir. Farklı olmayı kabul ediyor ve saygı duyuyorsanız, anlık olarak ya yakınlaşmak için kendi yapınızda küçük esnemeleri ya da belli bir süre için mesafe alıp uzaktan izlemeyi tercih edersiniz. Ancak asla “seviyorum” dediğiniz kişilere belli bir kalıba uymaları için baskı yapmazsınız (duygusal sömürü de buna dahildir)
Özgürce sevebildiğiniz, kendinizi kanatlanmış gibi hissettirecek kadar sevildiğiniz günler dilerim...
YORUMLAR