Okullar tahakküme uygun, kullanışlı vatandaş yetiştiriyor...
Milli Eğitim Bakanlığı hasretle beklenen 2015-2019 tarihli yeni stratejik planını yayınladı. Bu plan bir önceki 2010-2014 tarihli plandan sonra ülkemizin geleceğinde payı olacak en önemli belgelerden biri aslında. Mümkünse vakit ayırıp okuyun.
Kağıt üzerinde kalan pek çok şey gibi bunun da, görüntü itibariyle son derece üstünde çalışılmış ve bütün kurallara uyularak hazırlanmış bir metin gibi durduğunu göreceksiniz. Aynen bir türlü hayata geçmeyen kanun metinleri gibi.
Planın en başında Bakan Nabi Avcı’nın bir fotoğrafı var. Bir devlet adamına yakışır şekilde gayet sorumlu bir beden dili sergiliyor. Ama yüzündeki ifadeyi iyi incelediğinizde bir yandan gülümserken öte yandan kaşlarını çattığını da fark edeceksiniz. Sanırım tüm eğitim sistemimiz gibi kendisi de bir çelişki içinde.
Zaten bizim ülkemizde bütünüyle gülümseyen bir devlet adamı ya da siyasetçi ya ciddiyetsiz bulunur, ya da akılsız. Dolayısıyla gülümserken bile kaşları çatık olur genelde.
Fotoğraftaki ‘bakan’ masasının üstünde dosyalar, evraklar, imza kalemleri, türlü çeşit kırtasiye mevcut. O kadar dolu bir masada insan bir an durup düşünecek zaman da bulamaz genelde.
Masan ne kadar dolu ve karışıksa, kafan ve gündemin de bir o kadar karışık demektir. O halinle senden yeni bir iş, geleceği inşa edecek bir fikir falan çıkmaz. İstenileni yapar, günü kurtarırsın, o kadar.
Oysa hemen akabinde karşımıza müsteşar beyin fotoğrafı ve masası çıkıyor. O masada ise hali vakti yerinde bir ‘elma marka lap top’ dışında hiç bir şey yok. Belli ki müsteşar bey tüm imza dosyalarını Sn.Bakan’a yollamış, kafası rahat. Geniş geniş çocuklarımızı düşünüyor.
Bu strateji planı önümüzdeki 5 yıl Milli Eğitim’de neler olup biteceğinin bir yol haritası. Nabi Avcı’nın tanıtım yazısı şöyle başlıyor.
'Sürdürülebilir sosyal ve ekonomik gelişmenin sağlanması, toplumun yaşam kalitesinin artması ve genç nüfusun değişen koşullara uyum sağlayarak ülkemizin küresel rekabette yerini alması için eğitim ve öğretim hayati önem taşımaktadır.'
‘Peh peh peh peh peh. Gören Milli Eğitim falan değil Sanayi ya da Kalkınma Bakanlığı planı sanır.’
Bu cümleyi okuduğumda içimden aynen böyle diyor, okumaya devam ediyorum.
‘Bu çerçevede Bakanlığımız değişen ve dönüşen dünya şartlarını da göz önünde bulundurarak 21. yüzyılda aktif şekilde rol alacak yeni nesiller yetiştirme kararlılığındadır.’
İşte demin fotoğrafta gördüğümüz ciddiyetteki bir bakana yakışacak cümleler de bunlardır zaten. Nabi Bey muhtemelen bu yazıyı yazdıktan sonra yardımcılarına sormuş, ‘nasıl buldunuz yazıyı çocuklar’ falan demiştir. Onlar da ‘aman efenim, şahane buyurmuşsunuz, kim okusa hak verir, çok mantıklı, çok doğru efendim, çok güzel oldu bu plan’ falan demişlerdir kendisine.
Kendilerince haklılar elbet. Zira bizim bürokrasimizde henüz bir astın üstüne ‘bu doğru olmadı’ dediği görülmemiştir.
Peki siz burada öğrenci ya da çocuk olmaya dair herhangi bir ibare görüyor musunuz? Bu cümlelerin odak noktasında ‘bir çocuğun’ varlığını seziyor musunuz?
Bir öğrencinin ihtiyaçları nedir? Kendini geliştirmek yolunda yaratıcı aklını çalıştırması için edinmesi gerekli nitelikler nelerdir? Bu yüzyılda gelecek için yetiştirilen genç bir insanın ihtiyacı olan yaratıcı düşünme, muhakeme, Dünya insanı olma, evrensel değerler gibi kavramlara dair en ufak bir öngörü algılıyor musunuz?
Yani sistemimiz acaba bireylerin, eğitimleri bittikten sonra ülkeye verebilecekleri katkı için mi eğitim yapıyor? Yoksa onları önce yaratıcı aklı öne çıkaracak bireyler olarak yetiştirip kendi seçimlerini yapabilme yetisi kazandırmak için mi?
Peki çocukların bugünkü ihtiyaçları, kendi bireysel kazanımları, bir çocuk olarak hayattan beklentileri, oyun oynama ve ülkenin geleceğini en azından şimdilik kafalarına takmadan, bireysel zenginliklerini geliştirerek hayatın tadını çıkartmaları mümkün değil mi?
Hayır değil. Öğrenciysen bile ülken için öğrencisin. Birey olmak yasak bu ülkede.
Tam da bu sebepten ‘bizimle değişti’ dense de aslında hiç değişmeyen bir eğitim sistemi bizimkisi. Uygulayanı, ideolojisi değişiyor belki ama temelindeki vizyon hiç değişmiyor. Otorite ve onu seve isteye kabul eden bireyler.
Özgür düşünce, serbest ifade, yaratıcı akıl hiç bir zaman bizim eğitim sistemimizde bir yer bulamadı kendine. Vesayetin kökünü kazıdık diyenler de bunu başaramadılar. Başarmayı seçmediler.
Bu eğitim sistemi hala aynı mekanizmalarla çalışıyor, hala aynı fabrikadan çıkma, birbirine benzer ama birbiriyle anlaşamaz insanlar üretiyor.
Ülkemiz tam da bu hatalı eğitim kökü yüzünden bir ‘ezberciler diyarı’. Etrafımız kifayetsiz muhterislerle, ağzı iyi laf yapan tembellerle çevrili.
Çoğu kişi, başka türlüsünü öğrenme şansı hiç olmadığından, hayatta kalabilmek için değerlere, kavramlara, kendi hedeflerine göre değil belli mevkideki insanlara göre yapılandırıyor kendini.
Bunun dışında kalanlarsa eğitim zayiatına yazılıyor. Mesela bizimkiler gibi ‘ kullanışlı vatandaş olarak hiç kimsenin işine yaramayacak’ çocuklar...
Benzer bir sistemde büyümüş yetişkinler, maalesef bugün hiç bir yaratıcı çözüm için bir araya gelemiyor, ülke sorunlarını birlikte halletmek için sağlıklı iletişim kurmayı dahi beceremiyor.
Yani kitaba uygunluğunu bir yana bırakırsak Sn.Bakan’ın girizgah yazısı aslında bize şunu söylüyor.
‘Ülkemizdeki eğitimin nesillerini devleti o dönem kim yönetiyorsa onun sosyal ya da ekonomik amaçlarını gerçekleştirmek için yetiştiriyoruz. Çocukların kendi ihtiyaçları mı? Onları aileleri düşünecek. Bizim işimiz çoluk çocuk işi değil, biz geleceğe bakıyoruz, ileride lazım olacak ‘kullanışlı vatandaşları yetiştiriyoruz.’
Bu devletin, mevcut yaklaşımıyla en önemli ihtiyacı mümkün olan en çok şeyi ezberlemiş, bu ezberleri kullanarak kim daha güçlü çekerse o tarafa gidecek ‘kullanışlı vatandaşlar’.
Toplumun kendi çocuklarının yetiştirilmesinde bile buna itiraz etmemesi, aslında daha aileden başlayarak ilişkinin hep aynı temele dayandığını gösteriyor. Tahakküm.
İşte belki de bu yüzden bu değişmeden, bu ülkede hiç bir şey gerçekten değişmeyecek.
(Devam edecek...)
YORUMLAR