Dijital kahramanlar…
İmaj çağında olduğumuzu fark etmemek mümkün değil. Belirli bir biçimde görünmeyi öyle olmaktan daha önemli sanmamız mesela, artık normal.
Yani gerçekten sağduyu insanı olmaktan öte, attığınız sosyal medya mesajlarınıntınısı sizi ve yerinizi belirleyen. Hayatınızda hiçbir sosyal hareket için kılınızı bile kıpırdatmamış biri olarak sabahtan akşama bizi fırçalayıp, cehaletimizden girip, körlüğümüzden uykuda olmamıza her türlü saydırmanız oldukça mümkün.
Güzel olup olmamakçok da önemli değil aslında, fotoğraflarda güzel görünmek asıl mesele. Yanınıza biraz yaklaştığımızda o güzelliğin acısını bizden faiziyle çıkaran biri olmanız, bize ne yapıp edip her Instagram fotoğrafınızı layklatmanıza engel değil.
Ne kadar gerçek dostluklarınız olduğu değil, uzun zamandır Facebook’ta kaç kişiyle arkadaş olup ne kadar layk aldığınız önemli. Bunun için de o an işe yarayacak ‘politicalycorrect’ birkaç cümle yeterli. Bu yaklaşımınız cümle aleme gücünüzü gösterip, ‘ben de varım kardeşim, buralar bizden önce hep dutluktu’ demeniz için gerekli özgüveni size ziyadesiyle sağlayacaktır.
Çünkü gerçek hayatta o insanların çok büyük bir kısmıyla yüzyüze görüşmüyoruz bile aslında. Sabah yüzümüz gözümüz şiş, asık suratımızla etrafa huysuzlandığımız hallerimizin videoları gezmiyor ortalıkta. Karanlık bir sokakta yürürken korka korka seğirtmelerimiz falan internet hesaplarımızda hiç yer almıyor.
Hakikatten giderek uzaklaşmak için her türlü fırsatı sunuyor bize internet ortamı.
Kendimize bir imaj çizip ona uygun paylaşımlar yaparak herkesi o gösterdiğimiz kişi olduğumuza inandırmamız sadece mümkün değil, aynı zamanda mubah, hatta tercih sebebi. Birbirimizi gerçek hallerimizle sevip kabul edemediğimiz için olsa gerek sunulan imaja hep birlikte razıyız.
Fakat küçük bir sorun var.
Mesela evimizde yapayalnızken tepemizde F16’lar uçmaya başladığında çok az kişi hala bir şeyler yazmaya muktedir. Oysa asıl olay anı tam da o işte. O yüce kişiliğinize, o bilge bakış açınıza, o vurdu mu yıkan, mangalda kül bırakmayan ‘size’ en muhtaç olduğumuz an.
Yani şunu sormaya çalışıyorum aslında; mahallemizin alt köşesinde patlayan bir bomba evimizin içine kadar girdiğinde yardım et diye arasak telefonlarımıza çıkar mısınız? O anda önemli bir şeylerinizi bırakıp bizi kurtarmaya koşar mısınız?
Editörüm bana ‘insan ne ister?’ konulu yazılardan bahsetmiş son mailinde.
Ne kadar doğru bir soru şu sıralarda. Belki de bunun üzerine yazmak yerine oldukça uzun süre düşünmeyi yeğleyeceğim.
Ama şunu söyleyebilirim; Bir süre önce zor zamanlardan geçerken bazen insanın tek bir başka insana muhtaç olabileceğini deneyimledim. Böyle anlarında insan başka insanları çağırıyor. İşte yalnızca o an önemli aslında. Tam da o anda sizin kim olduğunuz lazım bize, gerçek siz.
Koşup gelenlerden misiniz, yoksa telefonu meşgule alanlardan mı?
Kimsiniz siz?
YORUMLAR