Mağaradaki çocuklardan adaleti öğrenmek
İnsanlar âdil doğar ama çoğunun adalet anlayışı belli bir yaştan sonra değişir. Çocukken hayata pembe gözlüklerle bakanlar zamanla tecrübe denen körlüğe saplanır. Kendine başına gelenlere uygun kabuklar örmeye başlar. Hayattan yaralar aldıkça başkalarının daha talihli olduğu, hayatın kendisine yeterince adil davranmadığı fikrine kapılır. Üstelik içinde yaşadığı toplumda büyük haksızlıklar ‘normal’ karşılanıyorsa, bir süre sonra adalete bakış açısı da giderek bu ‘normale’ göre değişir.
Hayatın zor yolları herkes için adalet isteyen pamuk kalpleri işte böyle sertleştirir. İnsanları eşit gören çocuk gider, yerini acımasız bir yetişkin alır. Artık onun da adil olmamaya hakkı vardır. Hep bana demeye, her fırsatta önce kendini kollamaya alışır. Bu zehirli katılığın tek ilacı çocukluk aklına geri dönmektir. Tabii onu en son nerede bıraktığınızı hatırlıyorsanız.
Bir süre önce Tayland’da 12 çocuk bir mağarada mahsur kaldı. Suların çekildiği bir günde girdikleri yerden çıkmaları neredeyse imkansızdı. Herkes onlar için seferber oldu. Haber ajansları günlerce farklı ekiplerin çözüm önerilerini duyurdu. Sonunda konu öylesine büyüdü ki Tesla’nın patronu ünlü girişimci Elon Mask, mahsur kalanlar için ürettiği çareyi beğenmeyen bir İngiliz dalgıçla sosyal medyada kavga etti. Yani büyükler çocukları kurtarmanın yolunu ararken bile anlaşamadılar, çirkinleştiler, ego yarışına girdiler.
Çocukların tümünü aynı anda çıkarmak imkansızdı. Hızlı hareket etmek gerekiyordu, suların ne zaman yükseleceği belli değildi. Bu durumda cevap bulunması gereken kilit soru şuydu; ilk kim kurtarılacak, önce kim dışarı çıkacak, adaletli bir seçim nasıl yapılacak?
Büyüklerin aklı karmaşıktır, çocuklarsa düzdür, hesapsızdır. Düşüncelerini yedikleri kazıklara uygun bir süzgeçten geçirme alışkanlıkları yoktur. Hayatları boyunca yaşadıklarını alt alta yazdıkları bir liste, kara kaplı defterler, deneyip başarısız oldukları her şeyi not aldıkları bir olumsuzluk çeteleleri bulunmaz.
Ekipler o ıssız mağarada uzun süredir mahsur kalan gruba ulaştıklarında, onlara uygun seçenekleri anlatırken, çocuklar ‘biz kendi aramızda konuşup kimin önce çıkacağına karar verdik’ dediler. Kurtulma ihtimali doğarsa neye öncelik vereceklerini bulmuşlardı; ‘Dışarı çıktığımızda evi en uzak olan arkadaşların daha uzun süre bisiklet sürmesi gerekecek, önce onlar çıksın.’
Kurtarma ekipleri kendi planlarını uyguladı. Çocuklar evlerine değil bir süreliğine hastaneye gitti. Ama bu, onların başkalarına dair adalet anlayışının hepimize önemli bir ders verdiği gerçeğini değiştirmiyor. Önce ben demek yerine, kurtulduktan sonra da dost kalabilecekleri diğerkâm bir çözüm onlar için en adil olandı. İyi düşünelim; bizler ucunda ölüm kalım varken dahi, önce kendimizi değil arkadaşımızı düşünecek kadar adaletli olabilir miydik? Bence cevabı hepimiz biliyoruz.
YORUMLAR