Anne, seninle evlenebilir miyim?

“Anne, biz seninle düğüne gidelim, evlenelim.”

“Uzaycım, ben babanla evlendim.”

“Ne zaman?”

“Sen doğmadan önce...”

“Hmmm...”


Bana çok sevimli ve komik gelen bu diyalog Uzay’ın “ödipal” dönemde olduğunun işareti... 3-6 yaş arasında çocuğun erkek ve kız kavramlarını, kendi ait olduğu cinsiyetin özelliklerini keşfettiği ödipal dönemin adı, mitolojide Laios ve Jokaste’nin oğlu Oedipus’un babasını öldürüp annesiyle evlenmesi hikâyesinden geliyor...


Bu dönemde çocuk erkekkadın arasındaki farkı anlamaya, kendi cinsel kimliğini kurmaya başlıyor... Bu yüzden bu dönemde kendi cinsinden olan ebeveyni rol model olarak alırken karşı cinsten olan ebeveyni de ilk aşkı gibi duyumsuyor. Ödipal dönem, psikoloji bilimi açısından çok hassas bir yere sahip; bu konuda görüşler aşağıda sıralayacağım gibi hep aynı alt metinde birleşiyor: Anne-babanın ilişkisinin vurgusu, çocuğun yetişkinliğinde olacağı insan için çok önemli.


Fatma Tosuntaş Karakuş, çocukluktaki gelişim evreleri konusunda verdiği seminerde annesiyle evlenmek isteyen erkek çocuğuna ya da babasıyla evlenmek isteyen kız çocuğuna şu mesajın verilmesi gerektiğini söylemişti: “Annenle evlenemezsin ama büyüyünce annen gibi güzel bir kadınla evlenebilirsin...”


Bu dönem ve karşı cinsten ebeveyne duyulan bu hisler, beraberinde aynı cinsten ebeveynle rekabet etmeyi de getiriyor... Yine aynı seminerde Karakuş’un söylediği ve bana çok ilginç gelen bir ifade daha vardı. Şöyle özetleyebilirim: Erkek çocuk, babasıyla annesinin sevgisi için ya da kendi erkeklik pozisyonu için rekabet ediyor; lakin bu rekabeti kazandığını hissetmek ona kendini suçlu hissettiriyor ve çocuğun yetişkinlik yaşamında, özellikle karşı cinsle ilişkilerine zarar verebiliyor. Çocuk bu rekabette yenilmek istiyor; güçlü olanın, annenin eşi olanın baba olduğu bilgisi ası ihtiyacı olan gelişimsel mesaj...


Bizimki gibi “çocukların ailenin kralı” olarak yetiştiği, anne olduktan sonra kadınların “kadınlık özelliklerini” geri plana attıkları bir kültürde bu dönem ebeveynler açısından epeyce zorlu. Aileye bir çocuk katıldıktan sonra ebeveyn tarafından çocuğun merkeze alınması, aslında çocuğa zararlı... Gelişim psikologları çekirdek aile yapısında çocuğun değil, eş ilişkisinin öncelikli olması gerektiğini vurguluyorlar. Eşinizi unuttuğunuz yerin çocuğunuza iyi gelmeyeceğini hatırlatıyorlar.


Aile ve çift terapisti Stan Tatkin de aile içinde karı-koca ilişkisinin temel olduğunu; çocuklarla ilişkilerin, tıpkı kayın-aile ilişkisi gibi 3. tekerlek olarak algılanması gerektiğini, aksi halde sağlıklı aile yapısının korunamayacağını vurguluyor...


Tatkin, “Wired for Love” isimli kitabında bunun için çok basit bir örnek veriyor: Eşiniz eve geldiğinde ilk olarak kiminle öpüşüp sarılıyor? İlk selamlanan kişinin çocuk değil de eş olması, çocuğa ihtiyacı olan mesajı veriyor. Ne kadar ilginç değil mi?


Oyun terapisti Byron Norton’un unutulmaz sözlerinden biri de bu üçlü ilişkinin önemini vurgular nitelikte: “Çocuğun üç ebeveyni vardır. Annesi, babası ve anne-babasının arasındaki ilişki. Çocuk bu ilişkiden iki insanın bir arada oluş biçimini öğrenir ve kendi yaşayacağı ilişkiler için model alır.”


Bir bebek, tüm acizliği ve sonsuz talepleriyle bir kadın ile erkeğin yaşamının içine düştükten ve neredeyse 2 yıl kendinden başka hiçbir şeye yer bırakmadıktan sonra dengeleri tekrar yerine oturtmak, teoride anlaşılması kolay olsa da pratikte epeyce çaba gerektiriyor...


Her zaman söylediğim gibi, çocuklar hayatı öğrenirken bize de baştan öğretiyorlar.

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.