Aşırı Seven Kadınlar


Sevmek sevilmek, sevebildiğin ve sevilebildiğin bir yaşam sürmek… Kulağa ne hoş geliyor değil mi? Birine aşık olmak onunla mutlu bir yuva kurmak ve sonsuza kadar mutlu yaşamak; peri masalı gibi. Ama değil. Peri masalları böyle değiller çünkü. Peri masalları zalimdir. Kıskanç üvey anneler, vahşi cadılar, yüzlerce yıl uyutan iğneler, beceriksiz krallar, kızını bilinçsizce iblise satan babalar, kesik kafalı kadınlar, kesilen ayaklar vardır masallarda…


Eğer bir gün peri masalı ahalisinden iki fukara insan, bir şekilde karşılarına çıkan tüm bu zorluklara, engellere, tuzaklara, ihanetlere, kara büyülere, karanlık ormanlara, türlü türlü üçkağıda göğüs germeyi ve atlatmayı başarabilirlerse, bir yerlerde, kendi iç alemlerinin ülkesinde en azından, bir çeşit kral ve kraliçe olabilirler. Peri masallarında makamlara erişmek, oralarda kalabilmek, mutluluk diye bir şey varsa şayet ona ulaşabilmek çok fazla bedel ödemek mücadelelerden, yüzleşmelerden geçmek demektir.


Ellerin bileklerinden kesilmişken sana ihanet etmiş olan ana babanın evinden ayrılıp karanlık ormana doğru çıktığın yolculukta aç susuz kalıp, sefil olup, sana gümüş eller yaptıran bir kralla evlenip, yolculuğunun burada da bitmediğini; o eller yeniden büyüyene dek emek etmek: eski kalıp ve alışkanlıklardan vaz geçmek, yola devam etmek, kendini aşmak ve bu haldeyken aynı süreçlerden geçmiş, koşullandırmalardan soyunmuş bir partner bulmak ve onunla her biriniz kendi hayatınızın sorumluluğunu üstlenmişken, muhtaç olmadan, mecbur kalmadan, başka türlüsünü bilmediğin için değil, kendini bildiğin ve böylesini seçtiğin için bir eş ile olmaktır.


Büyümek, içinde büyüdüğün ailenin dinamiklerinden özgürleşip, koşullandırmaları tanıyıp, kendine güvenip, sorumluluğu almak, seçim yapmak ve sonuçlarına katlanmak değil ise nedir?


Büyümek ezberlenmiş rolleri, ebeveynlerden aktarılmış korku ve inanç kalıplarını tespit etmek; seni her kararında yönlendiren bilinçdışı dinamikleri araştırıp (ne kadarı mümkünse) o kadarından mesafe alıp kendi özgün seçimlerini bulmak, değil midir? Bu yol çileli bir yoldur.


Böyle uzun bir girizgah bir kitaptan bahsetmek için… Robin Norwood’un yazdığı Türkçe’ye “Aşırı Seven Kadınlar” olarak çevrilmiş “Women who love too much”… (gereğinden fazla seven kadınlar) - Epsilon Yayınevi





Bir terapist olan Norwood kitap boyunca kadın erkek ilişkisini (eş ilişkisini diyelim, cinsiyet şartı koymadan) bilinçdışı dinamikleri inceliyor.


Bazı kadınlar neden sürekli hüsrana uğradıkları ilişkilere girerler?

Bazı kadınlar neden mutsuz evliliklerin içinde ömür boyu kalırlar?

Kadınlar neden en iyi ihtimalle onları tatmin etmeyen, en kötü ihtimalle maddi, manevi, fiziksel olarak sömüren eşler seçerler?

Bir kadın, neden kendisi olarak kabul görmediği bir ilişkinin içinde kalır?

Bir kadın neden eşinin annesi rolünde tüm hayatını geçirir?

Bir kadın neden cinselliğini, tinselliğini, biricik benliği deneyimlemek yerine bunları saklaması gereken, onu bastıran, kontrol eden, onun tarafından bastırılan, bakıma muhtaç, huysuz, depresif, bir türlü maddi olarak kalkınamayan, iyi bir baba olmayan, iyi bir baba olan ama başka bir şey olamayan adamla ilişki kurar, orada kalır, oradan çıkmaz? Neden?


Konu elbette dönüp dönüp olağan şüpheli olan içindeki büyüdüğümüz ailenin yapısına bağlanıyor.


“Tanıdık rahatsızlık tanımadık rahatlıktan yeğdir”, diyor aşırı seven kadınlar, bunu bu şekilde dediklerini bilmeden.


Ve bazen bu rahatsızlık, diğerine bakım vermek, ailenin tüm yükünü üstlenmek, güvenlik ihtiyacı, iyiliğini isteme gibi kılıklarda görünür oluyor.


İşlevsiz aileler, diyor Norwood: İçinde büyüdüğümüz ailede: alkolizm, sözlü ya da fiziksel şiddet, baskıcılık, duygusal olarak erişilebilir olmayış, bakımı sadece maddi olarak algılama, türlü bağımlılıklar (uyuşturucu, işkoliklik, alışveriş, spor) dogmatik inançlar, eşler arası sürekli tartışma, gerilim uzun süren küsmeler, birbirleriyle iletişim kurmama, rekabet eden ebeveynler, büyük aileden kopukluk, para, cinsellik, ev işleri, şefkat gibi konularda aşırı katılık…. Liste uzayıp gidiyor… “Böyle ailelerde büyüyen çocukların hissetme ve bağ kurma becerileri bir şekilde zarar görür…”


İşlevsiz ailelerde büyüyen kız çocukları yetişkinliklerinde bir ötekini iyileştirme, bakım verme tutumuna sahip oluyorlar, bu konu üzerinde çok duruyor yazar. Kendi acılarını dindirmek için bir şekilde bakımlarına, desteklerine muhtaç olan erkekler seçiyorlar. Kendine ihtiyaç duyulmasına ihtiyaç duyma olarak tanımlanabilecek bir tutuma sahip olan kadın eğer ‘yeterince’ severse, yeterince ilgilenirse, kendini feda ederse erkeği/eşini değiştirebileceğine dair bir yanlış inancın peşinden gidiyor.

Mavi sakal masalında, büyük ablalarının aksine, adamın sakalının maviliğini görmezden gelen saf kız kardeş gibi eş adayının bariz garipliğini/arızasını çekici buluyor ve onunla bir ilişkiye girmeye tereddüt etmiyor. Duygularının tanınmadığı ailelerde büyüyen kadınlar kendi içsel uyarı sistemlerini/ sezgilerini duyamaz hale geliyorlar…


Kültürün aşkı acılı, gerilimli, tutkulu, kan, ter ve gözyaşıyla örülü bir edim olarak tanımlayan hali de bu yatkınlığa tuz biber oluyor. Aşk, acı mıdır?


Norwood, gerçek aşktan birbirine derinden bağlı olan 2 kişi arasındaki, kişisel farklılıkların hoş görüldüğü, aşın derinliğinin ilişkinin ve yakınlığın geliştirilmesi için kendini dürüstçe değerlendirmeye gönüllü olmaları şeklinde bahsediyor…


İşin ilginç yanı mavi sakallı adamlar hasbelkader kendi yollarını yürüyüp, yaralarını fark edip, sağaltma yoluna girdiklerinde, kadına olan muhtaçlık bir şekilde azaldığında kadın için ilişki de bitiyor… İki yetişkinin hayatın her anlamında kendi sorumluluklarını aldıkları, dengeli, güvenli bir ilişki Aşırı Seven Kadınlara cazip gelmiyor. Onlar Zalim, Kurban, Kurtarıcı üçgeninde salınmayı biliyorlar.


Norwood bağımlılarla sıkça çalışan bir terapist olarak alkolizm başta olmak üzere türlü bağımlı kişilik yapılarının ilişkilerdeki etkisinin altını çiziyor.


“Alkolizm hikayesi olan bir ailede büyüyen biri ‘eşalkoliktir’. Bu kavram alkoliklerle yakın ilişkide olma sebebiyle başkalarıyla sağlıklı ilişki kuramamayı ifade eder. Söz konusu alkoliğin anne, baba, kardeş, çocuk olması fark etmez. Onunla kurulan ilişki eşalkolikte şu davranış kalıplarına sebep olur: Düşük özsaygı, ona ihtiyaç duyulmasına ihtiyaç duyma, ötekileri değiştirmek, kontrol etme dürtüsü, açı çekmeye açıklık. Alkoliklerin kız çocukları eş olarak alkolikleri seçme eğilimindedirler.”


Travmatik çocukluk yaşantılarını oluşturan koşulları yeniden yaratıp, tıpkı bir çocuğun oyununda zorlandığı bir yaşantıyı tekrar tekrar canlandırması gibi, ruhunda açılmış olan boşluğu doldurmak, yarayı iyileştirmek, düzeltmek, ıslah etmek üzere bilinçdışı gayretiyle didinip durur. Bu demek ki gerçek yakınlık, güvenli, rahat bir aile ortamı, olduğun halinle kabul edilme gibi durumları büyüdüğümüz ailede deneyimlemediysek yetişkinlik yaşamında da bize bunu sunacak olan ilişkiye çekilmiyoruz ya da bunun nasıl sağlandığını bilmediğimizden bizden bu türlü bir ilişki çıkmıyor.


Çözüme gelmeden önce işlevsiz ailelerdeki kız çocuklarının geliştirdiği 3 davranış kalıbından bahsetmek istiyorum, burası bana pek etkileyici geldi.


İşlevsiz ailelerde büyüyen çocuklar hem sorunun hem de çözümün sorumluluğunu üstlenirler. Bu çocuklar ailelerini 3 şekilde kurtarmaya çalışırlar:


  • Görünmez olarak: Hiçbir şey talep etmemek, hiç sorun çıkarmamak. Bu çocuğun aileye katkısı var olmamak şeklindedir. Kendi duygularına, haline yabancılaşmıştır.
  • Kötü olmak: Suçlu ve asi çocuk olmak. Çocuğun ailesini kurtarma yolu budur: acısını ve korkularını örten bir öfkeyle günah keçisi, hayal kırıklığının odak noktası olmak.
  • İyi olmak: Çocuk başarılarıyla aileyi toparlamaya, her alanda iyi, başarılı olmaya sonsuz gayret ederek yaşadığı öfkeyi ve korkuyu kamufle eder. İyi görünmeye çalışmak kendi duygularını hissetmekten daha önemlidir.

Aşırı sevme davranışını bir hastalık olarak tanımlayan Norwood bu kuyudan çıkmanın haritasını şöyle çiziyor:


  • Yardım arayışına girin,
  • İyileşmeyi önceliğiniz haline getirin,
  • Benzer yaşantıları olan, sizi anlayacak kişilerin katıldığı destek grupları bulun,
  • Günlük pratiklerle iç dünyanızı geliştirin,
  • Başkalarını yönetmeye, kontrole etmeye son verin,
  • Oyunlara kapılmamayı öğrenin,
  • Kendi sorunlarınız ve eksiklerinizle cesurca yüzleşin,
  • Kendinizde geliştirmeniz gereken şeylerle çalışın,
  • Tecrübenizi ve öğrendiklerinizi başkalarıyla paylaşın…

Uzun bir yazı oldu biliyorum, buraya kadar okuduysanız eğer kitabı da alın ve okuyun, benim özetlemeye çalıştığım noktaları çok güzel örneklerle anlatıyor. Bir de şunu aklınızdan çıkarmayın kendi mutluluğunuz için kendi sorumluluğunuzu almak gerekir. Bu yol çilelidir ama buna değer…


Aşk ile


YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!
  • Misafir mutluluk basitti kapitalist:ata erk düzen öldürdü onu
    CEVAPLA
  • Misafir muhteşem
    CEVAPLA
  • Misafir Şu aralar Michael Brown Varoluş Süreci adlı kitabı okuyorum. Sizin bahsettiğiniz kitaba entegre bir konu olmuş. Yetişkinliğe kadar gelinen yolculukta edindiğimiz duygusal, zihinsel ve fiziksel mühürlemelerimizin yetişkinlik hayatımıza nasıl etki ettiğine dair aynı zamanda bir uygulama kitabı. Norwood bu durumu kadın kanadından işlemiş sanırım. Yazınız için teşekkür ederim. Sevgiyle..
    CEVAPLA
  • Misafir yazıyı komple kaydetmek istedim :)
    CEVAPLA

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.