Ahmet H. Uysal, TEGV’li (Türkiye Eğitim Gönüllüleri Vakfı) çocuklara eğitim desteği sağlamak ve farkındalık yaratmak üzere Artvin’den başlayıp Köyceğiz’de bitirdiği koşusunda Türkiye’yi boydan boya kat edip 57 günde 1645 km. yol yaptı. 1972 doğumlu Uysal, evli ve 2 çocuk babası. “Hayallerim, çocuk sevgim ve eğitim sevdam beni TEGV’le tanıştırdı” diyen Uysal, 2017’de Kuzey Kutbu Maratonu’nu koşan ilk Türk olmuştu. Umut veren bir söyleşi oldu.
TEGV için koşmaya nasıl başladınız?
Ailem ben küçükken ihtiyacı olan yakınlarımızı, çocuklarının eğitimi konusunda desteklerdi. Bağışçılıkla tanışmam o zamana dayanır. Yardım etmeyi istemek insanın doğasında var. Bunu harekete geçirmenin anahtarını bulmak, kullanmak önemli. 1999’da Robert Kolej’de kaybettiğimiz bir sınıf arkadaşımızın adına açtığımız burs aracılığıyla düzenli bağışçı oldum. Sonra farklı kurumlara bağış yapmaya devam ettim, sivil toplum kuruluşlarını destekledim. Kuzey Kutbu’na gitme hayalim vardı, araştırırken Kuzey Kutbu Maratonu’yla karşılaştım. 2003 yılından beri düzenlenen, zor hava ve zemin şartlarından dolayı dayanıklılık gerektiren bir yarış. Katılmaya karar verdikten sonra, antrenman yapmanın ötesinde önemli olanın bu işe gönül vermek ve bir amaç bulmak olduğunu düşündüm. “Bunu bir iyilikle birleştirirsem hem beni motive eder, hem de çevremdeki insanları bir amaca yardım etmek için birleştirebilir” diye düşündüm. Doğru kuruluşu seçmek için araştırırken TEGV’le karşılaştım. Çalışmalarını okudukça heyecanım arttı. 1995’te kurulmuş, Türkiye’nin dört bir yanında faaliyet gösteren bir vakıf. Onları tanıdıkça büyük bir hayranlık duydum. “Kuzey Kutbu Maratonu’na koşmaya gideceğim. Bağış toplamak istiyorum, sizler için toplayabilir miyim?” diye sordum. Fikrimi heyecanla karşıladılar. Böylece ilişkimiz başladı.
‘Yıllardır biriktirdiğim hayallerim gerçekleşti’
Türkiye’yi boydan boya koşma fikri nereden çıktı?
20 yıldır olan bir hayalim bu. Projeyi ilk düşündüğümde amacım aslında bu güzel ülkeyi, doğasını, tarihini, insanı daha iyi tanımak, her adımı doya doya yaşayarak, hissederek kat etmekti.
Koşmak günlük pratiğinizde var mı? Ne zamandan beri ve ne sıklıkta koşuyorsunuz?
Yıllardır biriktirdiğim hayallerimden bazıları sportif hayaller. Büyük Türkiye Koşusu, Kuzey Kutbu Maratonu, bazı tırmanışlar gibi... Bunlara hazırlanırken fit olmam, vücudumu ve kafamı hazırlamam, koşmam gerekiyor... En son projeme ait antrenman programım 6 aylık bir hazırlıktı. Haftada 20 km ile başlayıp 200 km’ye kadar çıkan bir program yazdım. Aralık ayında 25 günde 900 km koşarak planladığım mesafenin yarısını yarı zamanda koşmuş oldum. Vücudumun bu ağır mesaiye nasıl tepki vereceğini görmek ve gerekli şekilde hazırlanmak istiyordum.
‘Koşmak, meditasyon etkisi yaratıyor’
Koşmak nasıl bir duygu? İnsan neden koşar?
Koşmak öncelikle sağlıklı yaşam adına önemli. Koştuğum günler çok daha verimli oluyorum, zihnim daha berrak, moralim ve motivasyonum daha yüksek oluyor. Bir de 45-50 dakikadan sonra meditasyon etkisi yaratıyor, dinginlik, farkındalık geliyor.
14 il, 2 milyon adım ve 57 günden geçtiniz. Bize yolunuzu biraz anlatır mısınız?
Büyük bir harita alıp kollarımı açtım, Anadolu’yu iyice saran bir yol aradım... Artvin’den Muğla’ya giden rotaya karar verdim. Sırasıyla Artvin, Erzurum, Bayburt, Gümüşhane, Erzincan, Sivas, Kayseri, Nevşehir, Aksaray, Konya, Isparta, Burdur, Denizli ve Muğla illerinde koştum. Bayburt’a kadar Çoruh ile el ele koştum, dağların arasından, bol tırmanışlı bir rotaydı, sonra bozkırlar ve düzlüklere ulaştım. Sivas ile Konya, Beyşehir arası Kapadokya bölgesi hariç daha düz bir yoldu. Göller bölgesine geldikten sonra Muğla’ya kadar çok iniş çıkış yaptım. Bol yağış beklediğim ilk haftalarda bulut bile görmezken, Nevşehir-Muğla arası son 25 gün yağmur yağmayan gün olmadı.
‘Etkinliklerde çocuklarla buluşup sohbet ettik’
Size kimler eşlik etti?
Lojistik destek için kendi aracım ve Mesut kaptan yol boyuca benimleydi. İlk 38 gün eşim de benimleydi. Beni uğurlamaya ve karşılamaya ailem geldi, çoğunlukla lise arkadaşlarım birçok ayrı ilde bana 1’er gün eşlik ettiler. Rotamız boyunca 7 ayrı TEGV biriminde etkinliklere katıldım. Buralarda çocuklar ve gönüllülerle sohbet ettik. Bu ziyaretler çok duygusal ve motive edici oldu. Çocukların ve gönüllülerin gözlerindeki pırıltı, samimi ve taptaze heyecan, bütün yolları koşmaya, dağları aşmaya değer. TEGV Genel Müdürü Sait Tosyalı da 5 ayrı ilde benimle koştu.
Günlük koşma ritminiz nasıldı?
Günde ortalama 5-6 saat koştum. Çok sıcaklara kalmamak için bazen saat 07.00-11.00 ve 16.00-19.00 arası koşarak günü uzattım. Hiç karanlıkta koşmadım. Birkaç gün de gündoğumunu yakalamak için sabah saat 04.30 civarında başladım.
Nelerde zorlandınız?
İyi hazırlık, iyi zaman planı ve işlerin yolunda gitmesiyle pek fazla zorlanmadım. Ama tabii ki günaşırı 30-40-50 km koşmak, soğukla, sıcakla, rüzgârla, yağmurla karşı karsıya kalmak vücudu yoruyor. Beden yorulduğunu, zorlandığını iletiyor, duymazlıktan gelirseniz de birkaç gün sonra daha büyük bir sorun yaratıyor. Elimden geldiğince bütün mesajları dinledim. Uyku-dinlenme-beslenme konularına dikkat ettim. Güneşten ve rüzgârdan olabildiğince korundum. 1645 km’yi bir ağrı kesici bile içmeden, bir sakatlık yaşamadan tamamladım.
‘İnsanların hikâyelerini dinlemek çok keyifliydi’
Yolda neler yediniz içtiniz?
Yolda sadece su içtim. Yolumuz boyunca rastladığım çeşmelerde hep durdum. Orada insanlarla tanışmaktan, hikâyelerini dinlemekten çok keyif aldım. Türk kahvesi molasını da her fırsatta kolladım. Eğer öğlen koşmaya devam ediyorsam sabah kahvaltıda hazırladığım bir sandviç yedim. Çoğunlukla sabah erken başlayıp öğlen saat 14.00 gibi koşuyu tamamladığımda bulunduğum yerde lokantada yedim. Anadolu’da bölgesel yemekler, sebze yemekleri sadece evlerde yapılır olmuş. Bir eve misafir değilseniz yollarda en iyi şartlarda köfte pide kebap yiyebiliyorsunuz.
‘Türkiye’nin güzelliklerine doyamadım’
Nelere sevindiniz?
İnsanımızın iyi niyeti, sevgisi gelecek için beni umutlandırdı. Şehir hayatının hızlı akışının dışında olmak çok iyi geldi. Yaşam kaygısının şehirlerin dışında daha az hissedildiğini, insanımızın daha dingin ve huzurlu olduğunu düşündüm. Ziyaret ettiğim her TEGV biriminde, mola verdiğimiz kahvelerde, konakladığım misafirhanelerde sohbet ettiğim insanlarla birkaç cümle sonra bir olabildiğimi, nerede olursak olalım, aynı mutlulukları, umutları, kaygıları, hayalleri paylaştığımızı gördüm. Bu topraklara ait olduğumu daha da iyi hissettim. Beyşehir’in kuzeyinde Sonsuz Şükran Köyü diye bir yer duyup gittik, adını bile duymaktan mutlu oldum. Türkiye’mizin güzelliklerine doyamadım.
‘Bulutlarla arkadaş oldum’
Bu yolları arabayla gitmekle koşarak gitmek arasındaki farkı anlatır mısınız?
Arabayla gitseydim bütün yol 3-5 gün sürerdi. Ne insanımızı tanırdım, ne de havayı koklayabilirdim. Hatta zamanımın rahat olduğu, daha çok yürüyebildiğim günler, daha da tadına vardım. Bulutlarla arkadaş oldum. Dağları, tepeleri kafama yazdım. Koşarken bazen onlarca dakika, belki de saatlerce aynı manzaraya bakarak, yaklaşarak gidiyorsunuz. Üzerinizden bulutlar geçiyor, baktığınız yer tam güneş alıyor veya sonra gölgeye düşüyor veya üzerinden bir kuş sürüsü geçiyor... Güneşi doğuruyorsunuz, batırıyorsunuz... Arabayla aynı lezzeti yakalamak çok zor.
‘Çok başarılı bir bağış kampanyası yürüttük’
Yolu bitirmek nasıl bir duyguydu?
Yıllarca hayalini kurduğum, aylarca hazırlandığım, okuduğum, araştırdığım, çalıştığım, planladığım, antrenman yaptığım koşunun sağlık ve başarıyla zamanında tamamlanması çok mutluluk verici. Çok başarılı bir bağış kampanyası yürüttük, 5600’den fazla çocuğun 1 yıllık gideri için bağış toplamış oldum. Bunu ‘yolu bitirmek’ değil de ‘yolculuğun bu kısmını tamamlamak’ olarak görüyorum. Yolumuz eğitim yolu, sevgi yolu... İleriye bakmaya devam eden, adalet-eşitlik-hoşgörü ve sevginin egemen olduğu, çağdaş, huzurlu ve daha da güçlü bir Türkiye yolunda koşmaya devam edeceğim.
Röportaj: Damla Çeliktaban
YORUMLAR