‘Bizimkiler’in Şükrü’sü, ‘Şehnaz Tango’nun Muhsin’i, ‘Yabacı Damat’ın Kahraman’ı, ‘Elveda Rumeli’nin Sütçü Ramiz’i ve son olarak ‘Gülümse Yeter’in Hasan Efendi’si. Erdal Özyağcılar, 40 yıldır ekranda yarattığı kendine has karakterlerle ekrandan evimize ve yüreklerimize konuk oluyor. Hiçbir zaman küçümsemediği dizi oyunculuğunu tiyatroyu bırakmadan devam ettirmenin meyvelerini yiyor ve her dizisi ilgiyle takip ediliyor. Erdal Ağabey’le 40 yıllık ekran yolculuğunu ve ‘Gülümse Yeter’deki Hasan Efendi karakterini konuştuk.


Gelecek yıl dizilerdeki 40’ıncı yılınızı kutlayacağınızı söylediniz. Ekranda 40 yıl nasıl geçti?

Televizyon maceram 1977’de başladı. Aziz Nesin’in ‘Seyahatname’ adlı uzun bir hikâyesini Sadri Alışık’la beraber TRT’ye çekmiştik. Atıf Yılmaz yönetmişti. O zamandan bu yana hep ekrandayım. 2017’de 40 yıl olacak. Bu 40 yılda 19 dizi çektim. Televizyon benim bu kıymetli halk kitlesiyle sıkı bir bağ kurmamı sağladı o yüzden çok mutluyum.


Bazı oyuncular dizi yerine filmi tercih ettiğinizi söylüyor, sizin önceliğiniz diziler oldu...

Bir insan iyi sanatçıysa seyircisiyle buluştuğu noktalar dizi film de olur, tiyatro da olur, sinema da olur. Ben sanatçıyım, bir şey üretiyorum. Benim ürettiğim her şey zaten seyircime geçiyor. Mesela geçen sene yaklaşık 300-400 kişilik ‘Hoşgeldin Boyacı’ adlı bir oyun oynadık. Kızım Zeynep’in tiyatrosunda. İki yıl çok başarıyla ve keyifle oynadım. Ne bileyim işte, film işi olmuyor, benim dizilerden zamanım olmuyor. Bazen projelerle uyuşmuyor. Ama seve seve oynarım filmde de.


‘Dizi oyunculuğu küçümsenemez’


Bir üstünlük sıralaması yok mu?

Hiç fark etmez, sıralama yapmam. İşin ötesinde ben sanatçıyım. Ne bileyim dizi olur, sinema olur, tiyatro olur; benim için bir farkı olmaz. Kitle aynı kitle; diziyi başka insanlar, filmi başka insanlar, tiyatroyu başka insanlar seyretmiyor ki. Yine sana değer veren insanlar, sana ölçü veren, beğenen insanlar izliyor.


Oyunculuğun er meydanı tiyatro demeyenlerden misiniz?

Tabii ki tiyatro er meydanı. Çünkü orada çırılçıplaksın. Sesinle, volümünle, vücudunla ayak parmaklarından saçına kadar o rolün içine girmen gerek. Ama bu dizi oyunculuğunun küçümsenmesi için gerekçe olmaz... Oyunculuk oyunculuktur, küçümsenemez. Bir insan iyi bir sanatçıysa zaten dizide de başarılı olur, filmde de.



70’li yıllarda Şener Şen ve daha birçok isimle başrol paylaştığınız filmleriniz de var ama sinema kariyerinizi devam ettirmediniz.

1977’den bu yana sürekli çalıştığım 20’ye yakın dizi var. Bunlar hep peş peşe gelen diziler. Şimdi o dizilerin hızı içinde bir yandan da tiyatro yapıyorum. Tercih yapmak zorundaydım, dizi ve tiyatroya ağırlık verdim. Zamanım olmadı.

Sizin gibi 40 yıldır dizilerde başrol oynayan başka bir isim aklıma gelmiyor, nedeni ne?

Bunun nedenini pat diye söyleyemem. Seçilen diziye, öyküye, hikâyeye, senaryoya bağlı. Dizilerden yana şanslıydım. Benim en büyük şansım tek kanallı dönemde ‘Bizimkiler’ gibi 9 yıl süren bir kitle dizisinde çalışmam. Seyircide bir sempati yarattı. ‘Bizimkiler’den sonraki dizilerde o sempati ve sıcaklığı düşürmediğimi düşünüyorum.


Dizi çekmediğiniz, boş geçtiğiniz sezonda sıkılmıyor musunuz?

Geçen yıl tiyatro yaparken dizim yoktu ama üç tane dizi proje tasarımı yaptım. Birini Dostoyevski’nin ‘Kumarbaz’ından yaptım. Yine bizim ekip arkadaşlarıyla ‘Kızım Yaşar’ diye bir proje yaptık ama olmadı. Sonra Necati Akpınar’la 8-9 ay çalıştık. ‘Ev Beyi’ diye bir projemiz vardı. Kısmet ‘Gülümse Yeter’eymiş.


‘Gülümse Yeter’ dizisiyle nasıl buluştunuz?

Sürpriz bir iş. Fatih Aksoy’la biz hep dirsek temasındayız. İyi bir dostluğumuz, iyi bir ağabey-kardeşliğimiz var. Bundan iki sene evvel ‘Baba Candır’ projesi için konuştuk ama başka projeler için çalıştığımdan olmadı. Sonra Fatih Aksoy geldi, “Çok güzel bir senaryo var” diye bu işi getirdi. Ben de okudum, çok sevdim, yani Hasan’ı çok sevdim. O emektar, vefa duygularıyla dolu hali beni cezbetti. Güzel oldu, heyecanlandığım bir proje oldu. Hasan ve ailesini çok sevdim. Tanıdığım, aile gibi içinde rahat ettiğim bir firma, MED, MF Yapım, bana kucak açtılar. Böylelikle ‘Gülümse Yeter’i çıkardık.


Hasan karakterinde neyi ön plana çıkarmaya çalışıyorsunuz?

Seyircinin sevdiği insanlar vardır. Duyguları ağzında insanlar. Mesela öyle karakterler yakaladığım zaman oyuncu olarak çok heyecanlanıyorum. Hasan da öyle, emektar, tamirhanesi var, tulumunu giyiyor, iş yapıyor. Bir de ekmeğini yediği aileye vefa duygusuyla bağlı olması var. Yumuşaklığını örtmek için kullandığı bir sertlik var.

‘Herkesin yanlışını söylerim’

Peki kaldı mı böyle insanlar?

Böyle adamlar azaldı. Hasan Efendilerden çok olsun istiyor seyirci. Bu Kore’den uyarlama bir dizi ama her Kore uyarlaması bu kadar tutmaz. Zengin aile, fakir ailenin evine gelmesi, onların çocuklarının aşk veya başka bir şey yaşaması. Senarist arkadaşlar çok iyi çalışıyor. Bir de tiyatro kökenli, isimlerini söylemeden geçemeyeceğim çok iyi oyuncu arkadaşlar var: Aslı Altaylar, Erdal Sever, Sermet Yeşil, Evrim Doğan, Seray Kaya... Genç oyuncularımız da var, yeni. Biz onları sarıp sarmalıyoruz. Onlara bildiklerimizi aktarmaya çalışıyoruz.

Setteki genç oyuncular sizi hoca olarak görüyormuş.

Ben o anlamda bakmıyorum. 40 yıllık bir birikimim var, bir yanlış varsa karşımdaki oyuncuya söylemek zorunda hissederim kendimi. Yani bu ‘one man show’ değil stand up da değil, ekiple oynanıyor. Muhteşem bir genç yönetmenle çalışıyoruz. Bundan sonra sözleşmelerime ‘Serdar Gözelekli çekiyorsa oynarım’ maddesi koyacağım diyorum. Şaka yapıyorum tabii ama o da çok iyi bu konuda. Ama çok iyi bir insan, işini çok iyi yapıyor...




Başrolü gençlerle paylaşıyorsunuz. ‘Ben 40 yıllık Erdal Özyağcılar’ım, en çok benim sahnem olmalı’ diye düşünmüyor musunuz?

O megalomaniye giriyor. Bizim önce ruh sağlığımızı korumamız gerekiyor. Oyuncu olmak için önce ruh sağlığın iyi olacak, sonra IQ yüksek olacak. Mustafa Alabora’yla biz hep şunu konuşurduk, oyuncu olacaklara önce IQ testi yaptıralım.

Genç oyunculara “Komik olanın altını çizmeyin” diyormuşsunuz...

Komik sahneleri insanları bıktırmadan vermeli. Helva yapmak gibi, un-su dengesi. Bazıları bunu yapamıyor, una fazla su koyuyorlar, vıcık vıcık oluyor. O zaman ele gelmiyor. Kulak memesi kıvamında olmalı.


‘Set benim varlık sebebim’

Kendinizi zengin olarak görüyor musunuz?

Hayatımda zenginlik gibi bir hayalim olmadı. Sadece ailemin, çocuklarımın, torunlarımın, yakınlarımın sıkılmadan, rahatlıkla geçinebilecekleri bir para olmasını istedim her zaman. Çünkü zenginliğin ucu yok.


Sizin de tekneniz var ailenizle tatil yaptığınız.

O tekne ne kadar biliyor musun? 7 buçuk metrelik küçük bir tekne. Bir arkadaşım 30 bin liraya bırakacağını söyledi, tek bir şartı vardı. Bebek’e demirlemem. Öyle aldım. Sonra tekneyi orada görüp 3-4 kişi daha aldı aynısından. İşimizi görüyor. Torunlarla biniyoruz... Güzin’ciğim, ben, torunlar... Gidiyoruz koya. Yeter ağabey o kadar. Yani 15-16 metre olsa ne olur? Derdi büyük olur. Bodrum’daki evimi de yıllar önce ‘Şehnaz Tango’ zamanında sevgili Perran Kutman aldırmıştı. İyi ki aldırmış.


Hayat standardınız değişti değil mi? Oyunculuğa başladığınızda ailenizin durumu nasıldı?

Sevgili babacığım, anacığım... Bu konuda bana çok büyük destekleri oldu. Babam deri tüccarıydı, fabrikası vardı. İyiydi durumu. Babam olmasaydı ben bu işi çatallı dönemlerde, mali sıkıntılar içinde atlatamazdım. Başka işler yapardım ki nitekim yaptım. Şampuan sattım ben yıllarca. Kuaförlere şampuan satardım. Halimden çok mutluyum. Benim mutluluk felsefem; evim olsun, setim olsun. Evim,ailem, arkadaşlarım, dostlarım, torunlarım, bir de setim var.


Çalışarak mutlu oluyorsunuz yani?

En büyük mutluluğum çalışmak. Ailem, arkadaşlarım, dostlarım, evim, setim... Böyle güzel insanlar var çevremde. Dediğim gibi evim olsun, setim olsun bu hayatta.


Setten kazandığınız para bir şekilde geliyor olsa yine de aynı mutluluk olmayacak mı?

Aman dizi çekeyim de param olsun demedim. Parayla değil derdim. Setimin olması varlık sebebim. Ya sahneye çıkacağım ya da bir dizide oynayacağım. Ben oyuncuysam tabii bir setim olacak.


Genç oyuncular dizi setlerinin yoğunluğundan tatil yapamamaktan çok şikâyetçi ama?

Tatil yapmasam da olur. Zaten anlaşmamda 2 gün iznim var, 3 gün gidip geliyorum. Bazı durumlarda sette kalmam gerekiyor tabii, onlar ayrı. Önce iş.




Röportaj: Bülent İpek

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.