Katillerin “Abi bir hatırını soralım” diye aradığı enteresan bir isim emekli Emniyet Müdürü Mesut Demirbilek. Demirbilek ile 1990’lardaki cinayetlerden polisiyelere, yeraltı dünyasıyla ilişkilerinden geleceğin suçlarına uzandık...




İnsanlar neden cinayet hikâyelerine meraklı? Gündüz kadın cinayeti haberlerine öfkeleniyorum, akşam gidip cinayet dizisi izliyorum, bunu neden yapıyorum?

Kadın doğası gereği daha meraklıdır cinayet ve suç hikâyelerine. Gizemli, esrarlı olaylara karşı zekâsını bir erkekten çok daha iyi çalıştırabilir. Hepimizin bilinçaltında da şu vardır: Ya o ben olsaydım! Eşim, çocuğum olsaydı! Cesetlerden de bu yüzden korkarız zaten.


Kendi başına gelmesini istemediğin şeye bakıyorsun.

Aynen.


Emniyet’te geçen 22 yılın sonunda nasıl refleksler geliştirdiniz? Bu refleksler sivil hayatta nasıl işinize yarıyor?

O yıllarda kazandığım tecrübeler, özel hayatımda kendimi ve ailemi korumam, bir insan olarak risklerimi yönetmem konusunda çok yardımcı oldu. Mesela trafiğe çıktığımda dünyanın en mülayim insanı olurum. Trafik kurallarına da sonuna kadar uyarım. Agresif insanlarla karşılaştığımda ne olursa olsun “Kusura bakma” derim. Belli durumlarda insanların psikolojilerini doğru algılamak zorundasınız.


‘Vicdanın olmadan cinayet polisliği yapamazsın’


Kitapta çok kontrollü bir insan var. 22 yılda kontrolünüzü kaybettiğiniz bir olay hiç mi olmadı?

13 yaşında resmi bir okula giriyorsun ve 8 sene orada yatılı okuyorsun. “Günün birinde polis olup insanları, olayları yöneteceksin” diye yetiştiriliyorsun. Sonrasında da hep sokaklardasın, vaktin uyumak dışında bir olayı soruşturmakla geçiyor. Her türlü ortama giriyor, her sosyal sınıftan insanla muhatap oluyorsun. Farklı kalıplara girebilmek için kendi kalıbını ayarlaman lazım. Duygularını bu işte çok az kullanırsın. Her zaman mantığın ön plandadır. Ama vicdanın olmadan da cinayet polisliği yapamazsın! Seni ateşleyen odur. Siz hayatınızda kaç kere kanlı canlı ceset gördünüz?




Ben her gün gördüm. Bu benim profesyonel hayatım.


Karşınıza çocuk katili de geliyordu. Neticede insansınız, kendinize nasıl hakim oluyordunuz?

Duygusal yaklaşırsanız mutlaka hata yaparsınız. Adli problemlerle karşı karşıya kalabilir, hayatınızı kaybedebilirsiniz. Ama çok etkilendiğim bir olay var. Kızım doğduktan 6-7 ay kadar sonraydı.


İleride büyür de kendisini tanır diye annesiyle beraber bebeği de öldürmüş adam. Bu noktada sorgudan çıkıp nasıl duvara bir yumruk atmadınız mesela?

Profesyonellik bu işte! Orada kendine hâkim olup bu konuyu kendine ve ekibine anlatmak zorundasın. İnsani duygularıma yenilip şiddet gösterseydim, olayın failinin eline çok büyük bir koz vermiş olurdum. Beraat edebilirdi. O yavrunun kanı yerde kalırdı.


Size telefon edip “Abi teslim olacaksam sana olayım” diyen var. Cezaevinde koğuştan arayıp “Mesut Abi buradaki arkadaşları hep sen atmışsın içeri, kulaklarını çınlattık bir arayalım dedik” diyen var. “Ben çıktım abi” diye haber veren var. Katil, kendisini yakalayan cinayet dedektifini neden sever?

Saygı duymakla ilgili bir şey. Eğer işinizi gerektiği gibi yerine getiriyorsanız, hiç kimse size karşı kin ve nefret duymuyor.


Yakaladığınız katiller neden saygı duyuyorlar size?

Kim olursa olsun ona hakaret etmem, kimsenin hakaret etmesine de müsaade etmem. Çünkü hangi şartlarda onu yaptığını hiçbirimiz bilemeyiz. Benim görevim cezalandırmak değil, kanunlara göre o kişinin suçlu olduğuna dair delilleri ortaya çıkarmak ve o kişiyi yakalamak. Yakın bir örnek anlatayım.


Ünli tetikçi: Ben çok güzel kaçardım, Mesut Abi çok güzel yakalardı


Eşinizle otomobilinizi bıraktığınız otoparkı işleten kişi önceden içeri attığınız biriymiş. Sohbet etmek istemiş.

Geçen gün ona benzer bir şey oldu. Meşhur bir alışveriş merkezinin önünde valenin arabamızı getirmesini bekliyoruz. O sırada biri etrafımızda iki tur attı. Şüphelendim. “Siz cinayet masasındaki Mesut Demirbilek’siniz değil mi” dedi. “Evet, ama hatırlayamadım” dedim. Adını söyleyip “Abi beni nasıl hatırlamazsın? Falan falan kişinin tetikçisiydim” dedi. İsmini vermeyeyim, meşhur bir mafya grubunun infazcısıydı. “Ya abi biliyorsun benim patronu da öldürdüler 5-6 sene önce. Ama onu vuranı da vurmuşlar. Su testisi su yolunda kırılır işte ya...” “Haberim var. Sen şimdi ne yapıyorsun” dedim. “2 sene oldu, çıktım, emekliye ayrıldım. Bizimkilerin zaten hepsini vurup öldürdüler. Torun bakıyorum, onu parka filan götürüyorum, emekli maaşıyla idare ediyorum.” Telefon numarasını verdi. “Her zaman haberlerini beklerim. Yapabileceğim bir şey olursa..” İçimden güldüm: “Ben senden ne isteyebilirim ki?” “Yıllar sonra eskilerden sohbet edecek birini gördüm ya çok mutlu oldum” dedi. Sonra arkadaşıma döndü: “Sen bilmezsin ben çok güzel kaçardım, Mesut Abi de çok güzel yakalardı beni.” Çok net özetledi aslında burada. Onun işi kaçmaktı benim işim yakalamak.


Yeraltı dünyasını da takip ediyorsunuz o ara. Mutlaka ilişkilerin iç içe geçtiği, “Sen benim kim olduğumu biliyor musun”a varan noktalar vardır. Nasıl aşıyordunuz o kırmızı çizgileri?

Kırmızı çizgileri cinayet büro koyar.


Sanırım aynı kırmızı çizgilerden bahsetmiyoruz.

Belki de... Kırmızı çizgi şudur: Cinayet bütün suçların üzerindedir, çünkü en ağır suçtur. Cinayet masası geliyorsa akan sular durur. Müdahale ettiği zaman kökünden götürür. Uzmanlığı ve elindeki imkânlar da bu seviyededir zaten. Şu açıdan soruyorsanız...


Yukarıdan bir telefon geldi “Kurcalamayın” dediler.

“Cinayet bürosuna yukarıdan telefon hiç gelmez” demem ama neredeyse hiç gelmez, gelemez. Ama şu olur. Mesela öldürülen, bir siyasinin veya bilinen birinin akrabasıdır, “bulun” derler.


Kürt işadamlarının cesetlerinin bulunduğu ve faili meçhul kaldığı dönemde, 1990’larda görev yapmışsınız. Siz bu dosyalara baktınız mı hiç?

Hayır. Onların çoğu Sakarya, Kocaeli bölgesindeydi. O yıllarda ben böyle bir konunun incelenmesinden, soruşturulmasından bizzat sorumlu değildim. Her ilin, ilçenin kendine ait araştırma ekipleri vardır. Ama İstanbul’daki cinayet ekiplerinin de destek verdiği olmuştur.


Polisiye dizi izliyor musunuz?

Kimse alınmasın, dürüstçe söylemek zorundayım. Bazı dizilerde olay bugünde geçiyor, ama 70’lerdeki, 80’lerdeki polisin davranış ve organizasyon şekli var. Eminim orada destek aldıkları arkadaş o yıllarda görev yapmıştır. Bu bana trajikomik geliyor. Gülüyorum. Bu yüzden de çok seyredemiyorum. Ama bu Amerika’da da böyledir. Adam hem olay yerini inceliyor, hem peşine düşüp adamları yakalıyor, hem alıyor adamları içeride sorguluyor sonrasında da mahkemeye çıkartıyor! Oysa arkasında 30-40 kişilik bir mutfak var. Bazen diyorum ki: Herhalde CSI’lar, uzun uzun gösterilen alet edevatı üreten firmaların sponsoru olduğu diziler. Çünkü insandan çok onları görüyoruz.




‘Gelecekte katil kurbanın beynini silecek’


Teknoloji, cinayet soruşturma tekniklerini gelecekte nasıl kolaylaştıracak?

Günün birinde belki bir ceset bulunacak ve beyninden en son kareleri alıp olayı çözeceğiz. Bunu hiç de fantezi olarak görmüyorum.


Katil kurbanının önce beynini silecek sonra öldürecek.

Ya da öldürüp beynini silecek. Kimliği belli olmasın diye parmağını keserler ya günümüzde, onun gibi bir şey.


‘Ahmet Ümit iyi danışmanlık almış’

Cinayet Sohbetleri’nin arka kapağında Ahmet Ümit’in yorumu var. Kitaplarını yazarken size hiç danıştı mı?

Hayır, birkaç programda sohbetimiz oldu. Kalemini çok seviyorum. Beyoğlu’nun En Güzel Abisi’nde anlattıklarını birebir yaşadım. O bilgileri kimden aldıysa mükemmel almış. Aykırı gelmeyen bir kurguda anlatmış.


Röportaj: Perihan Özcan

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.