O kadar uzun zamandır hayatımızda ki, 1997’de Türkiye güzeli olduğunu unutmuş olabiliriz. Hatta aynı yıl katıldığı dünya güzellik yarışmasında dereceye girerek Avrupa Güzeli seçildiğini de... Modellikten önce çocuk yaşta baleye gönül vermiş bir balerin olduğunu hatırlamayan da çoktur. Zira hiç hatırlatmadı kolundaki altın bileziği. Ancak model, sunucu, oyuncu Çağla Şikel; ağustosta bale point’leriyle sahneye çıkmaya hazırlanıyor. Hemen, “Ondan mı bu kadar zayıfladı” demeyin. Cuma günü gittik, ziyaret ettik. Hiç de öyle korkulacak bir zayıflığı yok. Geçen yıl nasılsa şimdi de öyle. Çıkan haberlere kendisi de inanamıyor. Sıcak bir Alaçatı günü bizi acı kahvesiyle ağırlayan Şikel’le aşktan, çocuklara, para puldan yiyip içtiklerine, Alaçatı’dan Bodrum’a iki lafın belini kırdık...


Görüyorum ki çoluk çocuk Alaçatı’da keyifler yerinde... Yaz boyu hep burada mısınız?

Burada keyfimiz yerinde. İş için günü birlik İstanbul’a gidiyorum, dönüşü ayrı keyif. Yaz boyu değil de 2 ayı burada geçirmiş olacağım. Ayın 22’sinden sonra bale provaları için Samsun’a geçiyorum. 1 hafta oradayım. 9-10 Ağustos’ta temsil var.


"Balede çok iyi değildim"


Modellik için bıraktın baleyi...

Yaptığı işi çok iyi yapmayı isteyen biriyim. Yapamadığım zaman daralıyorum. O zamanlar bunalmıştım ama modellik hiç aklıma gelmemişti. Uğurkan Erez “Çok yakışıyorsun sahneye” dedi. O kadar şuursuzca girdim ki güzellik yarışmasına, hiç hatırlamıyorum hangi kafayla olduğunu. Bir anda kendimi orada buldum. Yoksa baleyi bırakmak gibi bir niyetim yoktu. Tüm arkadaşlarım gibi ben de devam edecektim. Çok iyi olmadığımı bildiğim için de çok mutlu değildim. Şimdi “İyi ki de girmişim o yarışmaya” diyorum. Çünkü iyi olduğum şeyleri yapıyorum. Kendimi podyumda ve televizyonda iyi hissediyorum.


16 yıl aradan sonra yeniden patikler ayakta...

Yeniden bale fikri benim için çok ekstrem oldu.


O da mı aklında yoktu?

Asla... Ruhen ve bedenen hiç istemediğim bir şeydi. Kariyer sahibi olup bir isim yaptıktan sonra, “Benim de kolumda böyle bir altın bilezik var” demek istedim. Muhteşem bir performans beklenemez elbette, 16 yıl ara vermişim. Normalde bale sanatçıları tatile gidip döndükten sonra bile tökezlerken benim 16 yıl sonra dönmem gerçekten çılgınlık. 60 yaşına geldiğimde “Yaptığınız en büyük çılgınlık neydi” diye sorduklarında söyleyebileceğim bir şey bu.


"Bale nankör meslek"


Balerin arkadaşlarınızın tepkisi ne oldu?

Sınıf arkadaşlarımla beraber opera çalışmalarına katıldım, o kadar yardımcı oluyorlar ki. Patiğimi nereden alacağım, point nereden bulacağım? Tatlı nostaljik dakikalar yaşadık. Hakikaten çok özlemişim dans etmeyi, ama gerçekten çok nankör bir meslek. O kadar yıl uğraşıyorsun, sonra... Çok esnektim, çok farklı bir vücut yapım vardı o zamanlar. Ondan eser kalmıyor, sadece o ruh kalıyor. Beden bambaşka bir diyarda geziyor ruh başka... Spor yaptığım için gücüm kuvvetim yerinde, ama “Çağla biraz saçmalıyorsun” diyor vücut. Çok ağrılar çektim ama o ağrıları bile özlemişim. Sporda yaşadığımız ağrıya benzemiyor o. Bambaşka bir ağrı.


Ayakların mı ağrıyor?

Her yerim. “Burada da mı kasım varmış” diyorum. Ama ben sağı solu ağrısın isteyen psikopatlardanım. Çok güzeldi. Türkiye’deki tüm balelerin baş koreografı Mehmet Balkan ve eşiyle birlikte çalışmaya başladım. 2 dakikalık bir şey yapacaktım, öyle söylemişlerdi ama...


Öyle mi kandırdılar seni?

Aslında haklılar “Biz senin yapabileceğini gördüğümüz için daha fazlasını istiyoruz” dediler. Ben de onları mahcup etmemek için elimden geleni yapıyorum, çok istiyorum güzel bir şey çıksın. Hem onlar, hem kocam, hem de ailem gurur duysun benimle. Bu kadar yıl sonra böyle bir şey yapıyorum, bu biraz fantezi benim için.


"Bedenimle savaşabilirim ama ruhum zor"


Podyumdan farklıdır sahne...

Bu başka bir şey. Bale izleyicisi çok farklı, bu benim için müthiş bir deneyim olacak. Normalde çok helecanlıyım, podyuma çıkarken bile çok heyecanlanırım.


Ama çok soğukkanlı duruyorsun?

Hiç belli etmem ama heyecanlıyımdır. Balerin arkadaşlarıma da söylüyorum, şimdi benden çekecekleri var. İnşallah heyecanıma yenik düşmem. Çünkü heyecan balede kötü bir şey...


Kaç dakika kalacaksın sahnede?

4 dakika.


Bunun için kaç ay çalışacaksın?

3 ay.


Başa dönelim; durup dururken bale nerden çıktı hakikaten?

Kuğu Gölü’nü izlemeye gitmiştim. Arkadaşlarıma çok beğendiğimi söyledim onlar da Mehmet Balkan’a söylemişler beğendiğimi. O da Samsun Devlet Balesi’yle beraber “Bach Alaturka” diye bir eser koyacakmış sahneye. “Çağla 2 dakikalık destek verir mi, renk katmış olur, onun için de bir nostalji olur” demiş. “Çok isterim ama yapabileceklerim belli” dedim. Önemli olmadığını, yeter ki o sahnede onlarla beraber olmamı söylediler. Bakalım! Tatil dinlemeden çalışıyorum, hem de spor yapmış oluyorum.


Çocuklar ne diyor?

“Provaya gidecek misin anne, dans edecek misin anne” diye soruyorlar. Günün çoğunu onlarla beraber geçirdiğim için akşam gidişlerim onlara koymuyor, zaten 2 saat.


Kaç Temsil?

9-10 Ağustos’ta Bodrum Bale Festivali’nde 2 temsil.


Sonrası gelir mi?

Yok yok hayır. Bu bile bana fazla geldi. Bedenimle savaşabilirim ama ruhumla savaşmak hakikaten zor. Bedenimi değil de ruhumu o yıllara götürmek bayağı bir dramatik oldu.

"Taktılar kaburgalarıma!"

Nedir bu zayıflık muhabbeti?

Niye o kadar çok çıktı anlamadım.


Bütün gazeteler aynı başlıkla çıktı... Yakından bakıyorum, her zamanki gibisin...

Evet hepsi aynı başlığı atmış. “Bir deri bir kemik Çağla”, “O ne hal Çağla”, “Kaburga kemiklerin sayılıyor Çağla”... Aynıyım, aynı kilodayım. Benim kemiklerim hep sayılıyordu zaten. Hep zayıftım ama popom var, memem var, anlamadım. Çok spor yaptım bu ara ama kilo vermemek üzere spor yaptım, Amacım kilo vermek değil aksine kalınlaşmaktı. Bu halimi seviyorum ama bundan fazlası değil. “Bale yapacak” diye zayıfladı yazmışlar, asla öyle bir derdim yok.


“Kilo almak için fıstık yiyorum” demiştin...

Yiyorum da alamıyorum. Milletin yağıyla, selülitiyle uğraşıyorlar benim de kaburgamla. Hiçbir şekilde beğendiremiyoruz. Sonra kalkmış sen de bana “Güzelsin” diyorsun.


2 çocuk hiç etkilemedi seni.

2 de etkilemez beni 5 de... Kimseyi kızdırmak istemiyorum ama o konuya çok takılmasınlar.


"Emre’nin yüzüne huzur indi"

Büyük aşk, mutlu evlilik, çocuk, ardından bir çocuk daha... Özellikle ikinci çocuktan sonra nasıl gidiyor?

Yorgunluk demek olmaz, daha genciz çünkü. Bunalıyorum demek yanlış olur, müthiş bir mutluluk yaşatıyorlar. Ancak çocuk büyütmek gerçekten çok zor. Sevgini, saygını, aşkını verdiğin bir insan varken hop araya başka biri giriyor, aşkını bölüyorsun. Birazını ona birazını ona. Ona alıştık derken hop biri daha çıkıyor, biraz da ona veriyorsun. Çocuğa duyduğun aşkla kocana duyduğun aşk elbette aynı şey değil. Çocuğun yaşattığı duygu başka bir şey. Onların bana duyduğu aşk, Emre’nin bana duyduğu aşka benzemiyor.


Hiç mi bunaldığın olmuyor?

Bu kadar özel duygular yaşarken de bunaldığın anlar az oluyor. O zamanlarda hemen dışarı çıkarım, yürür gelirim. Çok ilgili bir anneyim. Aynı zamanda kocamı çok seviyorum, eğlenmeyi de çok seviyorum, arkadaşlarımla beraber olmayı seviyorum, çalışmayı da çok seviyorum. Sadece çocuklarıyla ilgilenen bir anne olmayı hiçbir zaman istemedim. Hepsini bir arada yapmak istedim ve yapıyorum. Zor, ama dadımız var. Bunları şimdi gençlik enerjisiyle yapıyorum ama bakalım 5 sene sonra ne olacak?


Sırrın bekli de sadece anne olmamak...

Çalışmak ve spor bana enerji veriyor. Dikkat edersen bunlar onlardan uzak yaptığım şeyler. Orada enerjimi toplayıp gelip onlara veriyorum.


3 erkekle baş ediyorsun. Çok da kıskanıyorlardır seni...

Emre biraz daha sakin duruyor çünkü çocuklar o kadar çok kıskançlık yapıyor ki “Anne gel benimle ol” diye. Birbirlerini yiyorlar. Çocuklarım beni çok sevsin, aşık olsun çok istedim.


"Aşkın en güzel yerindeyiz"

Tüm bunlarla birlikte aşkınız da evriliyor. Aşkın neresindesiniz?

En güzel yerindeyiz çünkü yaşayabileceğimiz en güzel şeyleri yaşıyoruz; sahip olduklarımızla, ailemizle, birbirimize duyduğumuz sevgiyle ve saygıyla en güzel yerindeyiz. İnşallah böyle de devam eder.


Bugünlere kolay gelmediniz...

Biz çok büyük ve çok zor bir aşktan eldik. Bu huzuru yakalamak için çok uğraştık. Hiçbir şey toz pembe değildi. Çok emek verdik birbirimizin güvenini kazanmak için. Ben hissediyordum iyi olacağını, inanıyordum buna ve Emre’yi de iyi bir aile olacağımıza inandırdım. Çocuklarımızın olacağını anlatıyordum, pek inanmıyordu. İstemiyordu inanmak ama inandıktan sonra ne kadar doğru olduğunu ve olması gerektiği gibi olduğunu görünce huzur indi yüzüne.


Dünyanın en mutlu erkeklerinden biridir şimdi...

Öyle tahmin ediyorum, öyle hissediyorum. Kendini huzurlu hissettiren bir eşi ve çocukları olması bir erkek için güzel. Tam yaşında yaşıyor Emre her şeyi. 2 çocuk basası ve iyi bir kariyeri var. Allah bozmasın.


Nasıl bir baba?

Çocuklara ayırması gerektiği kadar vakit ayırır.



Röportaj: Aysun Öz



Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.