Evliliği bitme noktasına gelmiş insanların gerçek hayat hikayelerinin toplandığı “Yatak Odası” kitabının yazarı Özsel Tortop’la samimi bir röportaj gerçekleştirdik. Evlilik ve cinsellik hiç bu kadar açık olmamıştı…

Yatak Odası kitabı son zamanların ses getiren kitaplarından birisi. Böyle bir kitap yazma fikri nereden aklınıza geldi?

İlham kaynağım arkadaşlarım aslında. Son zamanlarda evli arkadaşlarımdan sıkça, evliliklerinde mutsuz olduklarını, cinsel hayatlarının bitme noktasına geldiğini veya bittiğini dinliyordum. Tesadüfen arka arkaya, o kadar sık benzer hikaye dinledim ki, sanırım algıda seçicilik oldu. Hepsi benzer olaylar yaşıyor, benzer duyguları hissediyordu. Kafaları karışıktı. Ya boşanacaklardı, ya aldatacak. Ama kesin olan bir şey vardı; artık hayatlarına bu şekilde devam etmek istemiyordu hiçbiri. Ben de onlara akıl veriyordum. “Yapma… Evliliğini bitirme… Sen yalnızca kendin yaşıyor zannediyorsun bu sorunu ama çoğu evlilikte var bu… Sosyal ortamlarda gördüğün mutlu çiftlerin çoğu rol yapıyor… Bu sorunun mutlaka bir çözümü vardır… Tut eşinin elinden, bir terapiste git…” gibi.


Ardından bir akşam tiyatro oyununa gittim. Oyun, gece eğlenceden dönen genç bir evli çiftin, kapıda arkadaşlarıyla vedalaşma sahnesiyle başlıyordu. Çok mutlulardı, birbirlerine çok aşıklardı. Ama o mutlu çift, kapıyı kapatınca bir anda birbirinden nefret eden iki yabancıya dönüştü. Yani arkadaşlarıma söylediğim gibi onlar da rol yapıyorlardı.


Oyun bittikten sonra eve geldim, elimde kumanda televizyon seyrederken bir anda aklıma cinsel hayatı bitme noktasına gelen evli çiftlerin hikayelerini yazmak geldi. Amacım bu sorunu yaşayanlara, yalnız olmadıklarını göstermekti. Sonrası malum…


Sizce insanlar fantezilerini ya da cinsel hayatlarının mahremiyetini paylaşmalı mı?

Haklısınız; yatak odası çok özeldir ve mahremdir. Ama bu konuda bir kitap yazabilmemin tek şartı vardı; o da kahramanlarımın yatak odasının kapısını ardına dek açmasıydı. Bu yüzden kitabı, o gerçek kahramanlara ithaf ettim.


Kitapta 12 çift var ama ben 30’u aşkın kişiyle görüştüm. Görüşme öncesinde kimseyi konuşması için ikna etmeye çalışmadım, yaşadıklarını anlatması için zorlamadım. Aksine, bu konuda konuşmayı istemeyen kişilerden verim alamayacağımı çok iyi biliyordum. Gönüllü olmaları ve anlatmayı yürekten istemeleri gerekiyordu.


Ama gariptir ki, araştırma safhasında adeta vaka yağdı! Her yerden telefon geldi. Üstelik, hepsi de yaşadıklarını özellikle anlatmak istiyordu. Hem de, hiç tanımadıkları birine. Yani bana! Bakın bu çok önemli bir detay. Karşımda inanılmaz bir kariyer ve gelire sahip insanların, yaşadıkları hayatı dinlerken hep aynı şeyi düşündüm. “Bu kadın/adam, bunu neden bana anlatıyor ki?”


Çünkü anlatmak istiyor. Hem de onu yargılamadan dinleyecek, tanımadığı birine. Çoğu kahramanım, görüşme bittikten sonra çok rahatladığını, konuşmanın kendisine çok iyi geldiğini söyledi.


İlginç olan bir şey daha var. Bunu da kitap çıktıktan sonra öğrendim. Beni kahramanlarıma ulaştıran kişiler bile, yani kahramanlarımın en yakın arkadaşları bile bana anlattıklarının yarısını bile bilmediklerini, okuyunca çok şaşırdıklarını söylediler.


Velhasıl sorunuzun cevabına gelirsek, insanlar fantezilerini ve cinsel hayatlarının mahremiyetini, kendilerine iyi gelecekse, rahatlayacaklarsa anlatmalılar.


Ben, kahramanlarıma çok iyi geldiğine eminim. Bu yüzden “Yatak Odası”nda bolca gözyaşı var. Hem de kadın-erkek fark etmeksizin çoğunda.


Bu konuda son bir noktaya daha değinmek istiyorum. Kitabı okuyanlar arasında, bundan sonraki kitaplarımda kendi hikayelerini yazmamı isteyen çok sayıda kişiden e-mail aldım.


Bu hikayeleri anlatan insanların hepsini tanıyor musunuz?

Hayır, hiçbirini daha önce tanımıyordum. Hepsine başka insanlar aracılığıyla ulaştım.


Sizce neden size güvenip hikayelerini paylaştılar? Ki sanıyorum kitapta yayınlanacağını biliyorlardı.

Elbette biliyorlardı. Zaten en kısa görüşme üç buçuk-dört saat sürdü. Rekor yedi saat! Bana neden ve nasıl güvendiklerine gelince… Beni tanımadıkları için güvenmelerini bekleyemezdim. Bana asıl güvenenler, beni onlara ulaştıran insanlardı. Onlar bana güvendi, kahramanlarım da onlara. Bu şekilde zincirleme bir güven oluştu aramızda.


Kitabın kapağında “cinsel hayatı bitme noktasına gelen evli çiftlerin gerçek yaşam hikayesi” demişsiniz. Sizce evlilik cinselliği öldüren bir anlaşma mı?

Zannımca, maalesef evet! İstediğiniz kadar evlenmeden önce şahane bir cinsel hayatınız olsun, birbirinize çok aşık olun. Evlendikten sonra kitaptaki hikayelerde yaşanan nedenlerle bir şekilde bitme noktasına geliyor. Bu konuda aslında en doğru tespiti, zaman zaman bir araya gelip sohbet etmekten büyük keyif aldığım, fikirlerine çok değer verdiğim Reha (Muhtar) Bey yaptı. Bu konuda bir kitap yazdığımı söylediğimde aynen şöyle dedi bana. “Cinsellik, erkek için edepsiz bir şeydir... Evlilik ise fazlaca edeplidir.”


Hikayelerden birinde aldatılan kadına kocası tarafından söylenen bir söz var; “Seni seviyorum ama ona aşığım” sizce böyle bir şey mümkün mü?

Bu söz, kitaptaki kahramanlardan Nehir’in babasına ait. Eşini başka bir kadınla aldatıyor ve ortaya çıkınca da, “Seni seviyorum ama ona aşığım” diyor. Bir insan, aynı anda iki kişiyi sevebilir mi? Kadınlar için bunun çok fazla mümkün olmadığını ama çoğu erkeğin bu ikilemi yaşadığını düşünüyorum. Mantıklarıyla kalpleri arasında gidip gelen erkekler. Mantığının yönü evdeki kadını gösteriyor ama kalbi; aşkı, heyecanı ve tutkuyu bulduğu öteki kadını. Olabilir.


En sık rastladığınız fantezi hangisiydi?

İnsanların çok ilginç fantezileri var aslında ama en sık rastladığım, aynı zamanda yüksek bir adrenalin barındırdığı için cinselliği bir otomobilin içinde yaşama isteğiydi. Onun dışında, erkeklerin çoğunda, eşinden başka bir erkekle seviştiğini hayal etmesini isteyip anlattırma fantezisi yaygın.


Hatta kitaba hikâyesini özellikle koymadığım bir kadının evliliğinde yaşadığı cinsellik, kocasının ilginç fantezileri, yok artık dedirtecek cinstendi. O kadının hayatını, ileride başlı başına kitap olarak yazmayı çok istiyorum.


En çarpıcı bulduğunuz hikaye hangisiydi?

İnanın hepsi çok çarpıcıydı. 17 yıl boyunca kendisine neredeyse hiç dokunmayan kocasının sosyal ortamlarda aşık adam portresi çizen Nehir’in yaşadıkları da çok çarpıcıydı, çocukluğunda amcasının cinsel tacizinden kıl payı kurtulan ama bugün kocası tarafından ihmal edildiği için halasının oğluyla sınırsız bir cinsellik yaşayan Özlem’inki de, utandıkları için birbirlerini hiç çıplak görmeyen Suzan ve kocasınınki de, karısını çekici bulmadığı için iktidarsızlık yaşayan ama dışarıda çok farklı bir cinsel hayatı olan Cenk ve Murat’ınki de, anne olduktan sonra kendisine dokunmayan kocası tarafından aldatılan ve üzüntüden kanser olan Ani’ninki de ve elbette kitapta swinger ilişki yaşayan tek çift Pen ve Neo’nun hikayesi de çok ama çok çarpıcıydı.


Her ne kadar gazeteci soğukkanlılığıyla yaklaşıp dinlediğim hikayeleri içselleştirmemeyi başarsam da, kitabı yazma sürecine girdiğimde etkisinden kurtulmam çok mümkün değildi.

Bu kitap ahlak anlayışımızın ikiyüzlülüğü mü ortaya çıkarıyor? Çünkü evlilik ahlak kavramlarının birlikte anılması üzerinden ilerlediğimizde kitabın içindekiler genel ahlak kavramından farklı şeyleri ortaya koyuyor.

Kitaptaki swinger çifti kastederek soruyorsanız evet. Nasıl ki, “Televizyonda ne izliyorsunuz?” diye sorulduğunda “Belgesel kanalı izlerim” yalanını söylüyorsa toplumun büyük çoğunluğu, konu cinsellik olunca da aynı ikiyüzlülüğü gösteriyor. Çevrenize biraz bakın, kulak kabartın; herkes çok ahlaklıdır, herkes eşine, sevgilisine sadıktır, kimse birbirini aldatmaz, kimse Pen ve Neo gibi marjinal ilişkiler yaşamaz! Ben artık gülüyorum bunlara.


“Yatak Odası”nda 11 çiftin anlattıklarını, hiç yorum katmadan ben aktardım okuyucuya. Ama son hikâye olan swinger çifte geldiğimde, çok düşündüm ve özellikle kendi ağızlarından yazmak istedim yaşadıklarını. Çünkü ancak o zaman anlaşılırdı gerçek etkisi. Şimdi Pen ve Neo’nun hikayesini okuyanlar çok şaşırıyor ve “Gerçekten var mı böyle çiftler?” diye soruyor. Ben de diyorum ki, evet var. Hem de hiç azımsanmayacak oranda, üstelik çok ahlaklı (!) olduğunu zannettiğiniz, çok mutlu evliliği olduğunu düşündüğünüz, gıptayla baktığınız çiftlerin çoğu. Veya buna en çok şaşıran kendiniz!


Az önce de söylediğim gibi yatak odası çok özeldir ve mahremdir. Ama o yatak odasında, dört duvar arasında kimin, ne yaşadığını kimse bilemez. İşte “Yatak Odası” kitabı, o kimsenin giremediği yatak odalarında aslında neler yaşandığını gözler önüne seriyor.


Siz olsanız böyle bir kitapta yer almak için gönüllü olur muydunuz?

Şu an ne desem yalan olur. Çünkü evli olmadığım için cevabını ben de bilmiyorum. Ama eğer anlatmak iyi gelecekse neden olmasın, gerçek ismimle yazılmayacağı için anlatırdım.


Kitaptan alıntılar için tıklayın!



Röportaj: Pınar Aksu

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.