Türkiye’nin en yenilikçi, en büyük işadamlarından biri olmasına rağmen bir de sağa sola yetişmesi, insanlara yardım etme çabası var ki Mustafa Ağabey’in, Orson Welles’e beş basar. Ama kırmızı çizgileri var tabii...
Röportaj için buluştuğumuz, müdavimi olduğu Lucca’da telefonu susmak bilmedi. Fatih Altaylı’dan bile hızlı konuşup konudan konuya geçen nazardan çok korkan, dilinden muhabbetimiz boyunca dua ve maşallah sözcüğü eksik olmayan, Mustafa Taviloğlu’nun istemeden kulak misafiri olduğum bu konuşmalarının içinde biri çok dikkatimi çekti. Bir arkadaşı, yakınlarından birini işe alması için “torpil” rica ediyordu. “Ağabey benim Mudo’yu kurarken bir hayalim vardı” dedi telefonda. “Öyle bir duruma geleyim ki, kendi kendime dahi torpil yapamayayım diye ahdetmiştim. İstisnalar kaideyi bozmaz ama ben işe yaramayan birini almam. Sen yine de CV’sini gönder...” Telefonu kapattıktan sonra bana döndü ve “Karadeniz’de ‘Balık tutamadık ama birbirimizi anladık’ diye bir laf vardır” dedi. Biz bu söyleşide balık da tuttuk, birbirimizi de anladık... Darısı sizin başınıza...
Mustafa Taviloğlu’nun göbek adı nasıl Mudo oldu? Gel oradan başlayalım...
Macera küçük bir çantanın içinde başladı.
Nasıl sığdın o küçük çantaya?
İçimde kazanma arzusu vardı. Kimseye muhtaç olmamak, herkese, en başta babama karşı dik durmak istedim. Para kazanmayı seviyordum. Para kazanmak benim için özgürlük demekti. Kendine yetebilmek en güzel duygu.
“İşe, çantayla jilet ve fırça satarak başladım!”
Bunların hepsi çok hoş, çok duygusal da biz çantaya gelsek...
Ben üniversiteye giderken Amerikan pazarlarım odaydı. Oralardan ya da gemicilerden aldığım malları çantaya doldurup satıyordum.
Neler mesela?
Ağırlıklı olarak biblolar, küllükler, eye liner’lar... O zaman bunların Türkiye’ye girmesi yasak. En iyi müşterilerimden biri de Vepa’nın sahibi rahmetli Vedat Bey’di. O eye liner alırdı, ben de ondan fırça.
E, ne anladım ben bu işten?
Fırçaları eczane eczane dolaşıp satıyordum canım.
Sermaye nereden geliyordu?
Sermaye filan yok...
İşler büyüyünce ne oldu, iki çantaya mı geçtin?
Aynı zamanda iktisadi ve ticari bilimlerde okuyorum. Okuldaki arkadaşlarımdan biri Doğan Gürün’dü. Çok zengin bir ailenin çocuğu. Gece kulüplerinden çıkmazdık. Ama öyle böyle değil, bir masaya 400 lira hesap geldiğini hatırlarım. Bende nerede o para? Hesabı Doğan öderdi ben de ayıp olmasın diye vestiyeri ve bahşişleri verirdim.
Eeeee...
Elime biraz para geçince de hesabı bölüşürdük. Vestiyer ve kapıyı hiçbir zaman bölüşemedik, o hep bana kaldı.
Eczaneye fırça satmak iyi para getiriyormuş meğer...
Yok canım sadece günü kurtarıyorduk. Cep harçlığımı çıkarıyordum. Neyse dönelim işe... Yeni Melek Sineması’nın sahipleri İpekçiler beni çok severdi. Bir gün damatları Nuri Bey çağırdı; “Beyoğlu’nda bir pasaj açacağız, üstte sinema, altta dükkânlar olacak” diye anlatıyor... Bu dükkânlardan birini bana vermek istediklerini söyledi.
Ne güzel işte...
Yaaa! O güne kadar Çiçek Pasajı’ndan başka pasaj duymamışım. “Bu dükkânlar çok iş yapacak mutlaka birine gir” diye ısrar ediyor.
“Gir” demesi kolay, para nerede?
Para yok. Ama işi yapmayı da çok istiyorum. “Almam” dememe rağmen babam 15 bin lira, babaannemde bir Trabzon bileziği verdi. Grundig teybimi de satıp sermayeye kattım. Bizim Doğan’ı da ortak aldım.
Hayırlısı olsun...
Sağolasın. Sıra geldi isim faslına. İsimlerimizin ilk hecelerini aldım, Domu yazdım. Baktım olacak gibi değil, Mudo’da karar kıldık. İşte bizim çanta da böylece 12 metrekarelik dükkâna dönüştü.
Ne tip ürünler satıyordunuz?
Amerikan malı giyim kuşam, bir de plak... Arkadaşlarım yurtdışından en yeni plakları getirirdi. Zaten ilk başlarda öyle isim yaptık. Bir de babamdan kalma huyumla herkesin işini görüyordum...
Nasıl yani?
Babam günde 2 saat birinin işini yapardı. Yardım etmek güzel bir şey.
Ne yapıyordun? Başkasının çantasını mı taşıyordun?
Yok canım.Mesela telefonum bilet gişesi gibi çalışıyordu. Eş dost arar, “Şu filme, şu konsere bilet al” derdi...
Neydi Taviloğlu Mustafa Bey’i farklı kılan?
Her şeyin ilkini yapmaya çalıştım. 68 olaylarında gençliğin her şey olduğunu, dünyanın ancak öyle değişebileceğini keşfettim. Kaldırım taşlarını söküp Charles de Gaulle’ü devirdi çocuklar.
Sanki oradaymışsın gibi anlatıyorsun.
Paris sokaklarında yaşananlara şahit oldum. 68 ruhu beni çok değiştirdi, başka ufuklara götürdü...
Tüccar olarak damı?
Tüccarlık kanımda vardı da 68 olayları beni, gençliğin önemini anlamaya ve onlara hitap eden işler yapmaya zorladı. 30 sene bütün Türkiye’yi giydirdim.
Tam girişimci işadamı.
Çocukluğumdan beri böyleydim. Küçükken sergide karpuz satardım.
“Armatörün parası pul, karısı dul!”
Aileye yardım için mi?
Yok canım, ailenin hali vakti yerinde... Türkiye’nin en iyi üç armatör ailesinden biriydik, Tavilzadeler. Ama ben yazları arkadaşlarım tatil yaparken Sarıyer’de, sinemada gazoz satardım. Kazandıklarımla da misket alırdım.
Neden aile mesleğini seçmedin?
Annemin “Armatörün parası pul, kar