Hayatımda yediğim en muhteşem yemeklerden biriydi. Ahu'nun cici annesi Jale Hanım harika bir sofra hazırlamıştı. Ama yemekler ne kadar lezzetliyse, masada konuşulanlar bir o kadar limoniydi. Cem Yılmaz ve Ahu Yağtu'nun yeni doğan bebekleri genç çifte mutluluk, Yağtu Ailesi'ne ise hafif bir hüzün getirmişti. "Aslında siz gazetecilerin Cem'in babası Arif Beyi ve annesi Sabahat hanımı konuşturması gerekir" diyordu Ahu'nun babası Neşet Bey. "Onlar kaplumbağa gibi kabuklarına çekilmişler, topu diğer takıma atmışlar." Meğer düğün öncesinden beri serin rüzgârlar esiyormuş İstanbul ve İzmir arasında. Bu süreç içinde Cem Yılmaz'ı sadece üç kez görmüş Neşet Yağtu. Üçünde de 3 farklı Cem ile karşılaştığını söylüyor. Her şeyi zamana bırakmış ama "Artık bundan sonra verseler bile torunumu kucağıma almam" diyor. Jale Hanım ise baba-kız arasına girmemekte kararlı "Ben noktayı koydum. Neşet bildiğini yapabilir" diyor o kadar. Gelelim konuştuklarımıza... İşte burada ben aradan çekileyim ve röportajda olduğu gibi yorumlarımı kendime saklayayım ki okuyup siz karar verin.




Ahu ile Cem'in beraberliğini ilk ne zaman öğrendiniz?


Önce ikisinin resmini Habertürk'te gördüm. Ahu'ya telefonu açtım sordum; "Yok bir şey aramızda baba, sadece yemeğe çıktık" dedi. "Kızım sen yine de dikkat et, çok flaş zeki bir insan ama sen o tempoya ayak uyduramazsın" dedim.




Ok yaydan çıkmamış olsaydı karşı mı olurdunuz beraberliklerine Neşet Bey?


Kesinlikle hayır. Seçim hakkı onların. Sonuçta Ahu Cem'i getireceğini söyledi. O gün hazırlık yaptık. O arada bir telefon geldi 'Ahu Hanım eve çiçek yollayacak adresinizi verir misiniz" dedi biri. Ben de verdim. Meğer arayanlar gazeteciymiş. Ben böyle numaraları nereden bilirim?



Eee ne oldu peki?


Bütün olaylar oradan kaynaklanıyor zaten. Televizyonlara açıklama yapmamdan dolayı veto yedik. Ama o gün geldiler, her şey çok güzeldi. Yedik içtik hep beraber güldük.




Müstakbel damat gözünüze girmişti yani..


Muhteşemdi. "Bakın ben dün neysem, bugün oyum, yarın da böyle olacağım" dedim giderken. Bu lafı da çok sevdi. Aşağıda gazeteciler vardı. "Bu soğukta bekliyorlar onlara da çay filan gönderelim" deyince, aynen şunu söyledi; "Onlarla baş edemezsin." Senin anlayacağın o ana kadar her şey mükemmeldi. Sonra ben evden çıkışını televizyonda izledim. 15 saniye sonra kapının önünde apayrı bir surat. Gazetecilere fırça atmalar filan...




Cem Part 2 ile nerede tanıştınız?


Ertesi sabah kahvaltıya gelip gelmeyecekleri belli değildi. Hatta Jale'ye ‘Bunlar gelmezler" dedim. Sonra bir telefon, tak bizdeler. Aşağıda gazeteciler filan da yok, gayet sakiniz. Fakat Cem'in yüzü düşmüş, surat elli karış...




Dertleştiniz mi?


Yok, Jale'den öğrendim sebebini. Otelde telefonda babasıyla konuşmuş. Medyada ‘Kız istemeye gittiler anası babası yok' filan diye yazılar çıkmış. "Babam biraz gücendi, bu yüzden moralim bozuldu" deyince aklım karıştı. Daha sonra Palandöken'den kız kardeşi aradı. On dakika konuştular pat diye kapattı telefonu... Sen abini arıyorsun. Nerede olduğu belli. Haydi bizi bırak müstakbel karısı orada. İnsan bir selam söylemez mi? Biz örf ve adetlerimizde böyle gördük. O zaman uyandım, burada bir ‘istememek meselesi' var. Ondan sonra da ilk bombayı patlattım zaten... Yanına gittim, "Cem" dedim "Baban bu isteme meselesine o kadar taktıysa, İstanbul'a gelip ben seni babandan isteyeyim" Çok manidar bir laftı. Bunu hangi erkek yer bilemem.




Bu kaçıncı yüzüydü Cem'in?


Bu ikincisiydi. Sonuncusunu da düğünde gördüm zaten. Hiç frekansımız tutmadı. Üç kere gördüm üçünde de farklı bir Cem vardı karşımda. Zaten Jale'ye sordum hangisi Ahu'nun kocası" diye o da cevap veremedi.




Peki anne ve babasının Ahu'yu istemeye gelmemesini hiç sorun ettiniz mi?


Etmedim. Üstelik o aralar Jale annesini kaybetmişti. Bir başsağlığı telefonu bile etmediler



Ahu istenmeyen gelin olabilir mi?


Ailesi şok oldu gibi geliyor bana. Ahu'ya da söyledim. 'Bu insanlar saklanıyorlar aileden 6 yaşında bir çocuk da mı yok en azından çıkıp ‘Ahu bizim yengemizdir' diyecek' dedim. Bir baba olarak üzülüyorum. Bu sefer Jale arabuluculuk yapmaya başladı. Ama Ahu devamlı beni kötüledi. Sonra sırf insanlar ‘Ahu'nun babası nikâha gelmedi' demesinler diye "Nikâh saatini bildirin geleceğim" dedim.




Diyelim Ahu'yu istemediler ama artık düğün zamanı geldi... Size alenice soğuk davranmalarının sebebi ne olabilir ki?


Bilmem. Oyuncu olan onlar. Ben sade vatandaşım. Baba reklamlarda oynamış, oğlunun bir sürü filmi var.




Peki gelelim Türk magazininin 'kraliyet düğününe'


Ahu'ya dedim ki, "hayatımız protokol içinde geçti, aile yemeğinde isterseniz size yardımcı olurum"... Meğer o yemeği de bir şirket hazırlayacakmış. Düğün hariç her şeyi ellerine yüzlerine bulaştırdılar zaten. Saat 21:30 olmuştu, aile yemeğinden daha ses seda yoktu.




Atladınız geldiniz İstanbul'a...


Jale'nin kardeşi Erkan İstanbul'da oturuyor. Karar verdik onlarda kalacaktık.




Havaalanında sizi karşıladıklarında her şey tatlıya bağlandı herhalde?


Kim bilir karşılansaydık söylediğin gibi olurdu belki de. Zaten 'Erkan'da kalacağız' demiştim. Yarım ağızla "Otelde yer ayırttık" dediler. Sonuçta Pera Palas'a gittik. Cem'in abisi geldi. 4-5 metre uzaklıktan soğuk bir "Merhaba" dedi.




"Cem'in annesi sfenks gibiydi!"


Niye öyle zoraki bir merhaba?


Taktik Dominik! Bunların hepsi belli bir şablon üzerine yapılmış hareketler. İşin programı yapılmış, tiyatro yazılmış, sahneye konmuş. Tabii bunun farkına daha sonra varabildik.




Neyse 'uzun mesafeli selam'da kalmıştık...


Ama sonra ben ne yaptım? Cem ile ağabeyi sohbet ediyorlardı, Jale ile yanlarına gittik, "Merhabalar Cem. Ben Neşet Yağtu, bu da eşim Jale... Ahu'nun anne babasıyız" dedim ve elimi uzattım. Mecburen Cem de elimi sıkmak zorunda kaldı. "Daha yeni geldik merak etme gitmiyoruz" dedim. Öylece kala kaldılar. Bunlar adama giydirmedir. Biz 68 kuşağıyız. Bizde böyledir...




Cem'in anne babası da '5 metre kuralı'na uydu mu?


Baktık köşe yastığı gibi ikisi oturmuş bir kanepede. ‘Merhaba, hoşgeldiniz' deyip ardından ufka doğru bakmalar falan. İnan tek bir kelime yok. Neticede müsaade istedik ve yemekte buluşmak için yukarıya çıktık.




Cem'in babası nasıl biri?


Arif Bey biraz farklı. Ama anne tam bir geniş sfenks. Ben insanın fiziğinde değil ruhundayım, olay bu. Sonra biz hazırlandık, aile yemeğine ineceğiz. Asansörün başında Cem ve Ahu ile karşılaştık. Cem'e dedim ki ‘Senin turnelerin filan var, bu arada Ahu bize yazlığa gelir" "Allah senden razı olsun" cevabını aldım...




Böyle söylediğine göre düzelmiş morali herhalde...


Kötü Cem'e daha gelmedik. Neyse, aile yemeğine indik. Jale'nin yanında yine sfenks var. Tek kelime etmiyor. Baktım Jale çok sıkılıyor, onunla yer değiştirip sfenksin yanına ben geçtim. Sonra bir ara fotoğraf makinesini almak için yukarı çıktığımda odanın önünde yine Cem'in abisiyle karşılaştım, selam verdim selam vermedi... Aynı şeyi oğluma da yaptı... İkinci defa şapkayı giydim anlayacağın.




O ne demek şimdi?


Deplasmanda defans oynuyoruz, mutlaka bir kontraatak yapmamız lazım. Tekrar Jale'nin yanına indim... "Çok sıkıldım. Biraz dışarı çıkıp hava alalım, keşke bir kebapçıya filan gitseydik" dedi. Bize yakışmaz diye kalkıp gitmedik ama ertesi sabah olanlara bak. Dışarı çıkacağım güvenlik müdürü kibarca ‘yasak' diyor...




Neden bu "Yassah hemşerim" durumu?


Basın yüzümü tanır fotoğraf çekermiş, zorda kalırlarmış. Kaldık mı orada hapis. Sigara almak için bile çıkamıyorum dışarı.




Bunlar düğün sabahı oluyor değil mi?


Evet, akşam düğün faslı başlayacak, oğlum Batu beni Cem'in odasına götürdü. Cem demez mi "Abi ya, sen aşağıya inip misafirleri karşıla..." Cem'in babası "Bizim davetlileri siz tanımazsınız, gidebilirsiniz" dedi. Ben de "Cem istedi diye biz buraya geldik" diye cevap verdim. Sonuçta nikâh başladı. Biz yine kalabalığın en arkasından seyrediyoruz.




Arif beyler neredeydi ki?


Onlar en önde. Ertesi sabah brunch için aşağıya indik. Cem'in ailesi bir yerde kümelenmiş, sanırsın aile brunch'ı değil de otel müşterileri toplanmış. Cem de adliye duvarı gibi bir suratla geldi ne bana ne Ahu'nun ailesinden başka birine günaydın bile demeden doğru kendi ailesinin yanına gitti...




Hiç mi yüzünüzü güldüren bir şey olmadı şu düğünde?


Aslında beni en çok etkileyen hareketi Sezen Aksu yaptı. Cem'in babasını tebrik ettikten sonra tam gidiyordu ki "Burada bir baba daha var unuttum" diye bana geldi, sarıldı... Ben de "İzmir kokusu aldınız herhalde" dedim. Orada beni unutan tek kişi Sezen değildi ama dönüp hatırlayan bir tek o oldu.



Fazla alıngan davranıyor olabilir misiniz Neşet Bey?


Üstadım burası Zimbabve mi? Biz bilmez miyiz örf adetlerimizi. Onlar kızlarını böyle mi evlendirdiler?




Vallahi bilmiyorum... Aile yemeği, brunch, düğün derken sıra geldi veda faslına...


Yine efendilik bizde kalsın diye Arif Bey'e "Yolunuz İzmir'e düşerse yazlığa bekleriz, misafirimiz olursunuz" dedik. O da "Yolumuz düşerse uğrarız belki" diye karşılık verdi. "Biz de sizi İstanbul'a bekleriz, bir kahve içeriz" demek çok mu zor... Anlayacağın kargo gibi geldik, kargo gibi gittik. İçine düştüğümüz Hisseli Harikalar Kumpanyası adlı bu oyunda tamamen figürandık...




Derken oyun bitti ve İzmir'e döndünüz.


Tabii... O gece eve döndüğümüzde bir baktık ki televizyonda "Cem Yılmaz'ın ailesi Yağtu Ailesi'ne yüz vermedi" diye alt yazılar geçiyor ". İşte orada film koptu bende... İlk arayana röportaj verdim. Böyle şeylerin altında kalmam. Sonra da geçici vetoyu kalıcı vetoya dönüştürdüler. Bu laflarım yüzünden. Hep Ahu ev araba peşindeymiş gibi bir imaj yaratıldı.




"Cem keşke memur olsaydı..."


Ahu Cem'in nesine vuruldu size göre?


Önce para geliyor akla ama ben hiç öyle düşünmüyorum.



Bağlantılar tamamen koptu herhalde... Artık neyin ne olduğunu bile bilmiyorsunuz.


Bilmiyoruz. Medyada yazdıkları gibi "Yılmaz Ailesi in Yağtu ailesi out"... Ama asıl ben kızıma kızıyorum. Cem'den bana ne, üç kere görmüşüm adamı ve hangi Cem Ahu'nun kocası onu bile bilmiyorum.




Siz ailenizin ikinci plana atıldığına inanıyorsunuz yani.


Acaba Arif Bey ve Sabahat Hanım bu durumdan memnun mudur? Kafamı en çok kurcalayan soru bu işte. Tek aile kalmak ve herkesin erkek tarafına biat etmesi onları çok mutlu etmiştir herhalde




Ahu da size kızgın olabilir mi?


Olabilir çünkü ben biat etmedim onlara... O potaya girmem, özgür bir insanım. Ahu biat etti ama. Pasaportu giriş yaparken teslim etmiş.



Belki de gözü aşktan başka bir şeyi görmüyordur.


İnşallah. Ama onlar bana göre Gora'da yaşıyorlar. Bu işin yol haritası, asıl vetoyu yemem ve konşimentosu Dubai'de kesilmiştir. İşin pazarlığı orada yapıldı bana göre. Cem orada dedi ki ; "O taraf bitmiştir bize zarar vermesin". Lütfen bu konuda başka soru sorma.




Hiç mi aramadı Ahu sizi?


Kandil oldu aramadı, yaş günü oldu aramadı, Babalar Günü oldu aramadı. 35 sene sonra yepyeni bir Ahu'yla karşılaştığım için şaşırmış durumdayım. Benim yetiştirdiğim kız değil bu.




Diyelim ki yarın kapı çaldı, Kemal bebek, Cem ve Ahu geldi...


Abi biz öldük de öbür tarafa mı gittik? Yapma yahu mümkün değil bu ancak rüyalarda olabilir. Düşünebiliyor musun ilk defa torun sahibi olacağım ama içimi boşalttılar benim. Yüreğim sünger gibi. Ne torun, ne evlat sevgisi bıraktılar. Keşke Cem İş Bankası'nda bir memur olsaydı da eşime dostuma torunumun fotoğraflarını gösterebilseydim.




Cem 'Cem Yılmaz' olmasa hepiniz daha mı mutlu olurdunuz yani?


Mevlana'nın bir sözü var "Sevme seni sevmeyeni, Bağdat'ta Sultan olsa, sev seni seveni dağda çoban olsa". Sanırım durumun özeti bu.




Küçük Kemal'in fotoğrafı gelmedi mi size?


Bak saat 16. 25 oldu, ne bir fotoğraf ne de sağlık durumundan bir haber var




Doğuma davet edilmediniz mi?


Davet ettiler, aşağıya araba da gönderdiler ama lastikleri Michelin olmadığı için binmedim... Sen benimle dalga mı geçiyorsun İzzet. Ama eminim Arif Bey ve Sabahat Hanım dünürlerinin orada olmalarını isterlerdi.




Peki nasıl öğrendiniz torununuz olduğunu ?


Sabah sabah arkadaşlarım arayıp tebrik ettiler, televizyondan duymuşlar.




Siz olsaydınız ne koyardınız bebeğin adını?


Dıgıl Dıgıl Rıfkı... Çok sevimli bir isim olurdu ama benim içimdeki torun sevgisini öldürdüler, artık karışmam. Ahu gene benim evladımdır. Kimse bu gerçeği değiştiremez. Asla yanlış anlaşılmasın. Ama olayları zamana bıraktım. Şu anda çağırsalar bile gidip torunumu kucağıma almam."




Ahu da şimdi bir evlat sahibi olduğuna göre belki sizi daha iyi anlar, aranız düzelir...


Bak buna önce İngilizce cevap vereyim "Monkey see, monkey do"



Ben Türkçe alsam cevabı...


Ağaca çıkan keçinin ağaca çıkan yavrusu olurmuş

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.