Henüz sinema salonlarına uğramayan ödüllü yapıtlar ve usta yönetmenlerin yeni filmleri... Sadece İstanbul’da değil Ankara, İzmir, Trabzon, Bursa ve Edirne’de de sinemaseverlerle buluşacak 14. Filmekimi’nin 48 filmlik listesinden okurlarımız için 10 film seçtik.







Bayan Amerika (Mistress America)

Noah Baumbach, “Frances Ha”dan sonra Greta Gerwig ile oyuncu ve senaryo yazarı olarak yeni bir işbirliğine daha imza atıyor. Sundance Film Festivali’nde Baumbach’ın en eğlenceli filmi olarak nitelenen “Bayan Amerika”, bir New York hikâyesi anlatıyor. Gerwig, şehri çok iyi tanıyan, maceraya açık Brooke karakterini canlandırıyor. Lola Kirke ise New York’un tadını çıkarmayı henüz öğrenmemiş Tracy’yi oynuyor.





Carol

Patricia Highsmith’in kendi deneyimlerinden de esinlenerek yazdığı “Carol”, 11 yıllık bir yapım sürecinden sonra beyazperdede. “I’m not There”, “Velvet Goldmine” gibi filmleriyle tanıdığımız Todd Haynes’in yönettiği film, 1950’li yılların New York’unda iki kadının aşkını anlatıyor. Film, Cannes’da Rooney Mara’ya en iyi kadın oyuncu ödülünü getirirken, Queer Palmiye’yi de kazanmıştı. Carol rolünde Cate Blanchett’in oynadığını da hatırlatalım.





El Club

2013’de yabancı film dalında Oscar’a aday olan “No”- nun yönetmeni Şilili Pablo Larrain’in yeni filmi “El Club”, Katolik Kilisesi’ne getirdiği sert eleştiriyle gündeme geldi. Geçtiğimiz Berlin Film Festivali’nde Büyük Jüri Ödülü’nü kazanmayı başaran film, Şili’de bir sahil kasabasında işledikleri suçlar yüzünden kiliseden uzaklaştırılmış bir grup rahibin günahlarıyla yüzleşmesini anlatıyor. “El Club” karanlık atmosferi ve oyunculuk performanslarıyla öne çıkıyor.





Saul’un Oğlu (Saul fia)

Macar yönetmen Laszlo Nemes, ilk uzun filminde 1944 yılında, Auschwitz kampında Nazilerle işbirliği yapmaya zorlanan Yahudi mahkûm Saul’un hikâyesini anlatıyor. “Saul’un Oğlu”, Cannes’da Büyük Ödül’ü kazanmış ve FIPRESCI tarafından da en iyi film seçilmişti. Yabancı dilde film dalında Oscar’ın favorilerinden biri olan yapıt, soykırımı istismar malzemesi haline getirmeden, gerçekçi bir tarzda anlatmasıyla dikkat çekiyor.





The Witch

Genç yönetmen Robert Eggers “The Witch” ile yılın en iyi çıkış yapan sinemacılarından biri oldu. Sundance Film Festivali’nde çok iyi eleştiriler almakla kalmadı, yönetmen ödülünü de kazandı. Henüz geniş dağıtıma girmeyen “The Witch”, sinemaseverler tarafından yılın en merak edilen filmlerinden biri. Özellikle korku meraklılarının kaçırmaması gereken film, 1630’ların New England’ından bir dinsel fanatizm öyküsü anlatıyor.





Ben, Earl & Ölen Kız (Me and Earl and the Dying Girl)

Sundance Film Festivali’nden hem Jüri Büyük Ödülü’nü hem de İzleyici Ödülü’nü kazanan film, genç yazar Jesse Andrews’in romanından uyarlandı. Alfonso Gomez-Rejon’un yönettiği film, ABD’de çok olumlu tepkiler aldı. Komedi ile dram arasında gidip gelen film, liseden mezun olmaktan başka hiçbir şey düşünmediği için insanlardan uzaklaşan Greg’in kanser hastası Rachel ile olan dostluğunu anlatıyor.





Dheepan

“Pas ve Kemik” ve “Yeraltı Peygamberi” ile tanıdığımız Fransız yönetmen Jacques Audiard, inandırıcı karakterleri, sahici öyküleriyle her filminde meselenin “damarına” dokunmayı ve akılda kalıcı olmayı başaran bir yönetmen. Bu kez Paris dışında bir toplu konuta yerleştirilen ve aile taklidi yapan Sri Lankalı üç mültecinin hikâyesini anlatıyor. Sığınmacıların Avrupa ülkelerinin kapılarına dayandığı bir dönemde “Dheepan”ı seyretmek zihin açıcı olabilir.





Ex Machina

Alex Garland, “Never Let Me Go”, “28 Gün Sonra” gibi filmlerin senaryolarından tanıdığımız bir isim. Yazıp yönettiği ilk film “Ex Machina” ise son yılların en beğenilen bilimkurgularından biri olarak önceki işlerinden daha dikkat çekici olmayı başardı. Hollywood’un yükselen yıldızı Alicia Vikander’in başrolleri Oscar Isaac ve Domhnall Gleeson ile paylaştığı film, yapay zekâ ürünü bir “kadın robot deneyi”ni test eden bilim insanlarının hikâyesini anlatıyor.





The Lobster

Cannes’da yaptığı sükseden sonra yılın en merak edilen filmlerinden biri olan “The Lobster”, Yunan yönetmen Yorgos Lanthimos’un ilk İngilizce filmi. Colin Farrell, Rachel Weisz gibi yıldızlara rağmen filmde Hollywood sermayesi yok. Bir kara mizah örneği olan “The Lobster” bekâr oldukları tespit edilen ve 45 günde kendilerine bir eş bulamayan insanların yasa gereği bir hayvana dönüştürülüp ormana gönderildiği distopik bir gelecekte geçiyor.





Uzaktan (Desde Alla)

Filmekimi, Venedik’te Altın Aslan’ı kazanan Venezüella yapımı “Uzaktan”ı (Desde Alla) gecikmeden sinemaseverlerle buluşturuyor. 50 yaşında bir adamla 17 yaşındaki bir gencin ilişkisini anlatan “Uzaktan”, büyük ödül için favori gösterilmese de Venedik’in öne çıkan filmlerinden biriydi. Jüri üyeleri Alfonso Cuaron ve Nuri Bilge Ceylan tarafından da desteklenen, iyi çizilmiş karakterleriyle sivrilen bu ağır tempolu film, Lorenzo Vigas’ın ilk yönetmenlik denemesi.


Yazı: Mehmet Açar

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.