Aslıhan Gürbüz, Merve karakteriyle dikkat çekiyor. Öyle ki bir takipçisi eleştirecek bir şey bulamayınca sosyal medyanın acımasız diliyle “Ya bu kilolar ne olacak? Acil çözmen lazım” yazdı. Gürbüz’ün; Merve’den ufak tefek rol çalarak verdiği cevap da gecikmedi: “Tatlım senin başka bir kadının bedenini kafaya takman ne olacak? Acil kendine başka dertler bulman lazım.” Gürbüz farkındalık yaratmak için uzun bir yazı da paylaştı. Orada “Yeryüzünde KADINa dair dayattığınız hiçbir baskı, ne kadın ne de oyuncu olarak umurumda değil” diyordu.


Sahi kadına dair bu dayatmalar kimin eseri? Hemcinslerinin mi yoksa erkeklerin mi? Aslıhan Gürbüz’ün yaşadığı bu baskıyı pek çok kadın, en yakın arkadaşından ya da hiç tanımadıklarından görmüyor mu? Zaten kadın, kadın için fit olur, kadın kadın için giyinir, sırf çevresini kıskandırmak için sevmediği bir adamla evlenebilir, hatta çocuk bile doğurabilir, değil mi! Bunu ben söylemiyorum. Charles Darwin, erkeklerdeki kıskançlığın soyunu devam ettirme arzusundan kaynaklandığı savunurken, başka bir araştırma kadının kadını alaşağı etme gayretinin en çok iç muhasebesinden, özgüven eksikliğinden kaynaklandığını söylüyor: “Kendiyle kıyaslama yapması ve çevresini çekememesi, olayı bambaşka boyutlara taşır. Erkeklere kıyasla daha saldırgan ve acımasızdırlar.”


Kadınların önündeki engel yine daha çok kadınlar

Aslıhan Gürbüz’ün takipçisi de “Yetenekli de olsa fazlalıkları olan biri nasıl olur da kariyerinin zirvesinde olur, insanlar onu konuşur, bu kadar güçlü görünür” diye düşünmüş olmalı... Dahası “kan emici” bu tip kadınlar, karşısındakinin başka bir kusurunu bulamadığından bir nevi yumuşak karnından vurmak isterler. Oysa ki muhatabı, bunu gündemine almaz bile.


Feminist psikoloji, kadınlar arası rekabetin sosyal mekanizmalardan tetiklendiğini savunuyor. Bu fikre göre kadının kadınla derdi, erkek egemen toplumda doğup büyümüş ve bunu çoktan içselleştirmiş olmasından. Dolayısıyla öfkelidirler, bazısının meşgalesi de yoktur. Saldıranlar sadece kiloya, sağlıklı yaşama, spora kafayı takmıştır ve sağlıklı düşünemezler. Eminim kendilerinin de pek çok kusuru vardır ama geldikleri nokta, onların ruh ve beden sağlıklarını kaybetmelerine de sebep olur, rasyonel düşünme sistemlerini bile altüst eder. Eşine dostuna saldırmakla kalmaz, tanımadığı kişilerin dahi canını acıtmak isterler.


Konu üzerine araştırmalar yapan Kanadalı akademisyen Tracy Vaillancourt, kadınların sinsice hemcinsini küçültmek, aşağı çekmek istediğini söyleyenlerden. Durumu mercek altına alan araştırmacıların teorisine göre, kadınların başarısı, gücü ve kimliğinin önündeki engel erkekler değil, hemcinsleri. Güzellik dayatmasının mimarı da bizleriz, yani bir nevi kendi bindiğimiz dalı kesiyoruz. Anlayamadık gitti!


Gürbüz “Yeryüzünde kadına dair dayattığınız hiçbir baskı umurumda değil” diyor.


‘Tamamen biyolojik...’

Sebeplere devam edelim. Genlerimiz de bu dürtüyü kışkırtıyor. Patolojik boyuttaki kıskanma durumunun 3’te 1’i genetik geçişle aktarılıyor. Kimimiz bastırıyor, kimimiz bastıramıyor olabilir, ama başkalarının vücudunu, hayatını kafaya takma dürtüsünün kadındaki biyolojik temelleri erkeklerde olmadığından onlarda böyle bir kaos yaşanmıyor. Bucknell Üniversitesi psikoloji bölümünden Prof. Joel Wade, “Kadınların birbirleri arasında yaptığı kıyas, kontrol edilebilecek bir mesele değil. İstediği kadar iyi bir insan ya da farklı bir karaktere sahip olsun, doğası bu. Yani doğuştan geliyor, tamamen biyolojik...” diyor. “Biology Letters” adlı bilimsel dergide yer alan başka bir araştırmaya göre de çekememezlik, kendini güvende hissetmemekten ziyade hormonlarımızdan kaynaklanıyor.


Diğer bakış açısına göre, erkeğinin kendisine değil başka bir kadına hayranlık duyma ihtimali, kadının gözünü korkutur. Aslında çatışma daha güçlü gördüğü o kadından değil, erkeğe güvenmemesinden kaynaklanır. Yani belki o kadın 40 beden üzeridir ama karizması, seksapalitesi, güzelliği, kıvrak zekâsı ve özgüveni çoğu 36 bedenden daha yüksektir, dolayısıyla tehlike çanları çalıyor demektir.


Evrimsel teorisyenlere göre de kadın kendine rakip olan kadınların erkeklerin gözünde yücelmemesi için hemcinslerini topa tutar, yere düşmesinden haz duyar. “Yeter ki yeryüzündeki hiçbir canlı benden üstün olmasın” felsefesini benimser.


Tabii Aslıhan Gürbüz’ün imrendiren performansının yanı sıra hayat verdiği Merve karakteri de bu tip kadınları rahatsız etmiş olabilir, ne dersiniz? Yoksa bu kadar kadın Gürbüz’ün üzerine hücum eder, tırnaklarını çıkarır mıydı?

Kanadalı akademisyen Tracy Vaillancourt, kadınların sinsice hemcinsini küçültmek, aşağı çekmek istediğini söylüyor.



Moda dünyasının erkek patronları devrede

Peki sonumuz ne olacak? Hemcinslerimizi yerden yere vurmayı bırakmamız gerektiği aşikâr, özellikle bedenlerini hedef alarak... Zira dünya, bu meseleyle savaşa başladı bile. Kiloları sebebiyle topa tutulan Grammy ödüllü İngiliz şarkıcı Adele, insanları bilinçlendirmek için, “Biliyor musunuz, fazlalıklarım olmasa bu denli başarılı olabilir miydim emin değilim?” demişti. Yönetimi erkek egemenliğinde olan dünyaca ünlü moda markaları Gucci, Dior, Givenchy, Saint Laurent, Alexander McQueen, Marc Jacobs, Fendi ve Stella McCartney de bundan böyle dayatılan algıyı kırmak için çok zayıf mankenlerle çalışmayacaklarını duyurup önemli bir adım atmıştı. Diğer yandan zayıf mankenlerle çalışmasından dolayı eleştirilere hedef olan Victoria Beckham yine de geri adım atmıyor. Beckham gibi hemcinslerimizin kafa yapısını değiştirmek için daha kat etmemiz gereken çok ama çok yol var. Ben yine de umutluyum. Ya siz?


Ne; nasıl mı böyle umutlu olurum?


Yazı: Sema Ereren

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.