Son günlerin linç mağduru, Özcan Deniz’li Sıla’lı reklam mutlu sonla bitse de tüketici öyle mi? “Uzun” diyen var, “Olmadı, yakışmadı” diyen var, varoş bulan var, eh tabii beğenen de var... Yani ortalık karışık. Bir acayip “Türkiye Hindistan olur mu” endişesiyse alt metinde...


Devlette süreklilik esastır” anlayışının uzantısı gibi: Halkımızda reddetme, beğenmeme, linç etme esastır. Şimdi de imdada Coca- Cola’nın reklamı yetişti. Reklam filmini sevenlerle sevmeyenler birbirine girdi. Nihayetinde Türkiye uzun süredir birbiriyle mutsuz evlilik yapmış bir çift gibi! Aynı evdeyiz ama aynı odada durmaya dahi tahammülümüz yok. Biri hiçbir şeyden memnun değil, gelen vasat, giden berbat. Her şeye muhalefet. Epey mutsuz. Şair Özdemir Asaf’ın dediği gibi “Yüzerken bile terlerdi mutsuz çocuk.” Ne dizileri beğeniyor, ne reklamları, ne şarkıları, ne yeni çıkan bir albümü, ne kitabı... Diğeri de saldı çayıra, mevlam kayıra. “Salla başını al maaşını” demişler, o da öyle yapıyor. “Aman ağzımının tadı bozulmasın, dirlik ve düzenimize halel gelmesin.” Sene 2015, Türkiye’de insanlar hem birbirine hem markaya hem reklamda oynayanlara saydırıyor: Affedersin, bir meşrubat halkımızın siniriyle oynuyor!


Yeni Türkiye’nin Ken’le Barbie’si

Reklam gösterime girdiği an itibarıyla binlerce paylaşım yapılırken, kimi sevip kimi nefret ederken, hikâye Coca-Cola’nın basın bültenine attığı başlık gibi olmuyor. Yani “Film mutlu sonla bitmiyor”. Nefret twit’leri beğeni twit’lerini dövüyor. Bir daha kola içmeyeceğini beyan edenlere, Özcan Deniz’i “kıro” bularak plaja uygun görmeyenlere, Sıla’yı Özcan Deniz’e yakıştıramayanlar eklenirken antipatilerini “Apaçi”, “Varoş”, “Kezo” kelimeleriyle süslüyorlar. Kezo’yla apaçi, yeni Türkiye’nin Barbie’siyle Ken’i... Biraz tolerans mı? Uzun bir süredir kendisinden haber alınamıyor.


Evrensel bir misyon takınıp, her tüketiciyi mutlu edeceğine ikna etmeye çalışan bir marka var ortada. Zaten tüm bu soru işaretleri de belki samimi olup olmadıklarından emin olamadığımız için. Nihayetinde, Irak, Erbil’de gösterilen reklamda ufak bir oğlan marketten aldığı meşrubatın kapağını açıyor ve kapakta mutfak resmiyle karşılaşıyor. Yani bedava mutfak, hem de Coca-Cola’dan... Oğlan eve geldiğinde mutfaklarını musluğundan dolaplarına kadar yenilenmiş buluyor. Şimdi bu kimilerine göre mutlu son! Halbuki hiçbir mutfak dolabı bunu hak etmez. Baban yaptırsa mutfağını, üzerine “Emekli Öğretmen İbrahim Çelik” yazdırsa hoş durur mu? Durmaz. Coca-Cola bu! Gittiği her yere damgasını basıyor.


2.5 dakika uzun mu?

Bize Bollywood’dan adapte edilmiş reklam filmi için 3 gün 250 kişi çalışıp bir sahil kasabası kurmuş. Özcan Deniz’le Sıla günlerce dans ve koreografi dersi almış. Miami sansak da Florya’dalar, yazlık bir panayır, kızlı erkekli eğlenecekler, hararetlerini dindirecekler. Bu bir adaptasyon, yani orijinali 4 dakika süren reklam bizde 2.5 dakika yayınlanıyor. Eleştirilerden biri de reklamın uzun bulunması. Özür dilerim, ancak 120 dakika dizi seyredenler Johannesburg’dan mı bildiriyor? Orijinali, “Why This Kolaveri Di” olan şarkının sözlerini Özlem Küçükyılmaz yazmış. Özlem Hanım “Aç” yazmış, Özcan Deniz’in “Aç” yerine “Eaaaç” demesi Özcan Deniz’liğinden. Yıldız Tilbe’ye söyletsen o da “Eaaç” diyecek. Malum, esere kendi imzasını atma meselesi. Özcan Deniz’le Sıla’nın düetinden ziyade, Mecnun’un Coca Cola’yla buluşmasıdır burada haber niteliği taşıyan; ama ona da giren olmuyor.


Kumsalda ayakkabı?

Gelelim styling, dans ve hizaya getirilebilecek diğer durumlara... Sıla şahane, bir kot şort, bir gömlek, gerçi o sıcakta saça takılan bant yazın muhtemelen ter yapar, insanın alnında isilik yapar, güneşte kalırsan öyle iz yapar; ama kumsalın hakkını veriyor, ayakları çıplak. Özcan Deniz’se aniden bir toplantısı çıkarsa sahilden hızla uzaklaşıp bir AVM’nin tepeden soğutulan kafesinde oturup yeni projelerini görüşebilir: Casual Friday by Özcan Deniz! Nedense üzerinde bir gömlek ve ayağında ayakkabıları var! Hayır, parmak arası terlik giymesin elbette ama niye kendisine de rahat bir tişört verilmedi, ayakkabıları niye çıkartılmadı bilinmez. “Kumsallarımıza ayakkabılarıyla girdiler” olmuş biraz. İlla Asmalı Konak ciddiyeti diye kendisi ısrar ediyorsa, keyfi bilir. Hint koreograf Baba Bhaskar oturmuş günlerce çalışmış ikiliyle, belki daha uzun çalışsalar Özcan Deniz atanamamış Pinokyo günlerindeki gibi kalır mıydı? Yine de aldığı mesafe uzun, elinden geleni yapıyor. Keşke kumlarda dizlerini vura vura yürümeye çalışmasaydı. Neyse, sorun Özcan Deniz’de değil, o figür zor, hem halayın diz çökmüşü bize ters!


Belki de beklenen soru şudur: “Türkiye Hindistan olur mu?” Benzerlikler gösterdiğimiz bir ülke, neden olmasın. Her 18 saatte bir kadının taciz veya tecavüze uğradığı, 1.2 milyar nüfusu ile dünyadaki nüfus bakımından en büyük ikinci ülke olan Hindistan’da kadınlar sürekli öldürülme korkusuyla yaşam mücadelesi veriyor. “Tecavüzün başkenti” Yeni Delhi’de çoğu kadın, biber gazı olmadan sokağa çıkamıyor. Dolayısıyla, bir reklamlarını adapte etmişiz çok mu? Sadece bu da değil, romantizm anlayışımız da örtüşüyor. Sevdiğini önce iteklemek, üstüne üstüne gitmek, sevmiyormuş gibi yapmak, dönüp terk etmek sonra koşa koşa sarılmak bizim de ata sporumuz.


RTÜK bu itirazları dikkate almaz

Peki reklam yayından kaldırılacak mı? Malum, imza kampanyası açıldı. Açıklamada, “İlgili reklam filmi özellikle çocuklar ve gençler olmak üzere toplumun her kesimi için olumsuz örnekler teşkil etmekte, pornografik görüntüler içermektedir. Bu yüzden acilen reklam filminin kaldırılmasını istiyoruz!” yazıyor. “Acilen” notunun hemen bitişiğinde yazan ise hazin bir not: ‘‘Çünkü biz Osmanlı’ydık bır zamanlar:( Bu reklamı çocuğum izlediğinde ben nasıl bir açıklama yaparım. Ahlaksızlıktan başka bir şey değil.” İşte mükemmel bir ebeveyn! Osmanlı’dan Coca-Cola’ya uzanan köprüde, devşirme bir sinirle soruyor: “Çocuğuma ne diyeceğim?” RTÜK’e soruyor. RTÜK belirli bir rakamın altındaki itirazları dikkate almıyor. Reklam filminin de yayından kalkması şu anda söz konusu değil. İzleyici de çocuğuna limonata içirebilir. Coca-Cola rakamsal verilere girmese de, söylentilere göre Özcan Deniz bu reklam filminden 1.5 milyon lira alırken partneri Sıla 700 bin liraya el sıkışmış. Rakamlar doğruysa, konuşalacak iki konu var. Sıla da Hollywood’da patlak veren kadın-erkek ücret eşitsizliği gibi erkek egemen sanat dünyasından nasibini almış. Hani madem muhalefet edeceğiz buna bakalım! Hem 2007 yılında rahmetli Müslüm Gürses çıkıp da “Brrrr”ladığında da yine kıyamet kopmuştu. “400 bin lira aldı” dendi, sonra da “30 bin dolara bırrrlamış, ucuza gitmiş rahmetli.” Hem o zamanlar doların kuru 1.15 liraydı. Aradan 8 sene geçti, kur fırladı. Film de Florya’da çekilmiş demiştim. Sahiller iyidir. Doldurulmadan gitmek gerekir.


Yazı: Elif Key

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.