Çocuklar dans eder. Bu doğalarında vardır. Fakat büyüdükçe dans etmeyi unuturlar. Doğalarında var olan çoğu şeyi unuttukları gibi. Şayet dansı bir meslek olarak seçmedilerse; artık daha ‘‘ciddi’’ işlerle uğraşmanın zamanı gelmiştir. Ama büyüdükçe dans etmeyi unutmayan çocuk yetişkinler de vardır. Onlar bize yeniden dans edebileceğimizi hatırlatırlar.
En son ne zaman dans ettiğinizi hatırlıyor musunuz? Ben, çocukken çok dans ederdim. Büyüdükçe daha az ve daha da az dans etmeye başladım. Oğlum doğduktan sonra dansı yeniden hatırladım. Dans derken; profesyonel olarak dans etmekten ya da bir dans türünden bahsetmiyorum. İçimden geldiği gibi, bedenimin özgürce yaptığı hareketleri kastediyorum. Fakat kendimde olduğu kadar çoğu yetişkinde de gözlemlediğim şey; danslarımıza utanç duygusunun da eşlik ediyor olması. Yüzyıllardır susturulmaya çalışılmış bedenlerimiz, kültürün ve tarihin bize öğrettiği hareket biçimleri, yaşadığımız deneyimlerin bedenlerimizde bıraktığı izler, doğadan kopuk yaşam biçimlerimiz... Hepsi bize dansı unutturdu. Kaç çocuk, evinde yetişkinlerin dans ettiğine tanıklık edebiliyor ki? Dansı yeniden hatırlamayı ve çocukların danslarını yaşam boyu sürdürebilmelerini istiyorum.
Dans üzerine düşündüğüm bir dönemde karşıma Lerna Babikyan’ın 'Yaratıcı Dans' adlı kitabı çıktı. Kitabı okumaya başladığımda; beklentilerimin ötesinde bir kaynakla karşılaştığımı fark ettim. Zihnim, Lerna Hanım’a sormak istediğim sorularla doldu taştı. Kendisine ulaştım ve bir röportaj için sözleştik. Ama bu röportajdan önce, Yaratıcı Dans kitabından ve bende uyandırdığı izlenimlerden biraz bahsetmek istedim.
Ülkemizde dans sanatı alanında çok az kaynak var. Lerna Babikyan’ın Yaratıcı Dans adlı kitabı ise bu boşluğu dolduracak nitelikte, kapsamlı bir çalışma. Bilimsel bir içerik olmasına rağmen dilinin sadeliği ve bu sadeliğin getirdiği anlaşılırlık dikkat çekiyor.
Babikyan; dansı sadece fiziksel bir eyleme ve bir şova indirgeyen bakış açısının onu geçmişinden, felsefesinden ve eleştirel düşüncesinden uzaklaştırdığını belirtiyor. Babikyan’ın, dansı; doğa, beden, mekân, kişisel hafıza, kültürel kimlik ve toplumsal tarih ile birlikte ele alan çok katmanlı bir yaklaşımı var.
Kitap üç bölümden oluşuyor. Ön sözde de belirtildiği üzere kitabın ilk bölümü; dans dürtüsü ve eylemi ile olan arkaik bağımızı yeniden hatırlamamız için yaratıcı dansın son yüzyıldaki serüvenine ayrılmış. İkinci bölüm ise; öğretmenler için dans, hareket ve öğrenme arasındaki bağlantıyı açığa kavuşturmak, denemeye cesaretlendirmek, konu üzerine okuyanların düşün dünyasını hareketlendirmek için yazılmış. Üçüncü bölümde ise, dans öğretmenlerine ve derslerinde yaratıcı dansa yer vermek isteyen eğitmenlere destekleyici bir mesleki zemin sunulmak istenmiş. Kitabın sonunda ise çocuklarla birlikte yapılabilecek etkinlikler yer alıyor.
Lerna Babikyan kitabını, bahsi geçtiği üzere; sahnede hiç dans etmemiş ve geleneksel bağlamda dans eğitimi almamış fakat buna rağmen akademik alanda yeni dans eğitimi için bir sistem oluşturmuş olan Margaret H’ Doubler’in hatırasına adıyor. ‘‘H’ Doubler, en temelde öğrencilerine hareketi göstermek yerine hareketi buldurmaya yönelik eğitim yöntemleri geliştirmiş. Böylece öğrencileri, düşünmeden taklit etmek yerine, kendi beden kapasiteleri üzerinden hareketi araştırırlar, kendi otantik hareketleri ile ilişki kurarlar.’’
‘‘Yaratıcı Dansın Teorisi ve Akademiye Giriş’’ başlığı adı altında yer verilen isimlerin, dans sanatının gelişimine yaptıkları katkıları okuduğunuzda; yalnızca çalışmalarına değil, yaşamlarına da tanık olma şansı buluyor ve orada yer alan her bir kişinin ne kadar ilham verici olduğunu görüyorsunuz. Kitabın bütününe baktığınızda ise sadece dansa yönelik değil, hayatın tamamına dokunan ilham verici bilgilere ulaşıyorsunuz.
Yaşama okulsuz bir gözle bakmaya gayret eden biri olarak, kitapta bahsi geçen öğrenmenin yaşamla iç içe olması gerektiği fikrini derinden önemsiyorum. Tayvan ve Yeni Zelanda’da olduğu gibi, ülkemizde de bunun resmi eğitim politikalarında karşılık bulmasını ve dans gibi gösteri sanatlarının müfredata dahil edilebilmesini diliyorum.
Okullarda performansa dayalı gösterilerin yerini yaratıcı dansın almasını; çocukların kendi ritimlerinde, rekabetten ve öğrenme kaygısından uzak, yaşama dokunarak ve hissederek ilerlemesini istiyorum. Bedenleriyle bağlantılarını kaybetmeden, yaşamı gerçekten deneyimleyerek…
Yazı: Sinem Uslu