Otizm nedir?

Otizm, bireyin dış dünyadaki uyaranları algılamasını, aldığı bilgileri düzenleyip kullanılmasını etkileyen, yaşam boyu süren gelişimsel bozukluktur. Otizm, bireyin dış dünyadaki uyaranları algılamasını, aldığı bilgileri düzenleyip kullanılmasını etkileyen, yaşam boyu süren gelişimsel bozukluktur. Kaynağı psikolojik değil, nörolojiktir, diğer bir deyişle beynin işlev bozukluklarına bağlıdır. Otizmin beynin ve merkezi sinir sisteminin yapısındaki organik farklılık ya da bozukluktan kaynaklandığı düşünülmektedir.


Otizm neden olur?

Otizmin hızla yaygınlaştığına ve dünyada her 68 çocuktan birinin otizm gösterdiğine dikkat çeken Çocuk Terapi ve Aile Danışmanı Mine Nişlioğlu ise otizm ile ilgili bilgiler veriyor.


Nörolojik ve gelişimsel bir bozukluk olan otizmin (veya otizm spektrum bozukluğu) belirtileri erken çocukluk dönemine, 0-3 yaş arasına dayanıyor. Bazı sinir sistemi sorunlarından kaynaklandığı düşünülse de neden ve nasıl oluştuğu tam olarak bilinmiyor.


Mine Nişlioğlu, son araştırmalara göre dünyada her 68 çocuktan birinin otizm gösterdiğini, erken çocukluk döneminde çocukların yakından izlenmesi gerektiğini vurgulayarak “Çoğu aile çocuğunda otizm olduğunu anlayamıyor” diyor. Bunun sebeplerini şöyle açıklıyor:


Çoğu aile çocuğunda otizm olduğunu anlayamıyor

Otizm dahilindeki çocuklar fiziksel olarak genelde gayet sağlıklıdırlar. Bazen fazla hareketli olurlar; adlarıyla seslenilince tepki vermeme, bir etkinliğe odaklanamama gibi zorlukları bu hareketlilikle ilişkilendirilebilir ve aileleri yanıltır. Örneğin ‘Çok hareketli olduğu için çağırınca bakmıyor, aklı muzurlukta” derler. Daha sakin bir yapıda olan çocuk ise çok dikkat çekmez ve hatta ‘uslu’ bir çocuk olarak tanımlanabilir. Ayrıca otizm, birkaç farklı tabloda görüldüğu gibi fiziksel bir özellik taşımaz, örneğin çekik gözler, büyük eller veya kulaklar gibi. Bu nedenle aileler herhangi bir ‘problem’ konduramazlar çocuklarına. Son olarak çocuk gelişen bir varlık olarak görülür ve iletişim veya hareketlilikle ilgili problemler için aileler, sıkça ‘düzelir’ diye düşünürler. Ailelerin bu problemleri fark etmeleri ve çocuklarının farklı olduğunu görmeleri ise genelde başka çocuklarla bir araya gelindiğinde gerçekleşir.



Otizm belirtileri nelerdir?

  • Çocuğun davranışları ve gelişimi, diğer çocuklardan farklıysa,
  • Karşısındakiyle göz göze gelemiyorsa,
  • Adı ile seslenilince bakmıyorsa,
  • Sürekli zıplamak ve sallanmak gibi hareketler yapıyorsa,
  • Konuşmada geriyse,
  • Bazen duymuyor gibi davranıyorsa,
  • Bazı kelimeleri veya motor davranışları (el, kol hareketleri, mimikler gibi) sürekli tekrarlıyorsa otizmden kuşkulanılabilir.

Ne yazık ki otizmi tamamen ortadan kaldıracak bir ilaç ve tedavi yöntemi yok. Ancak erken teşhis ve uygun tedavi yöntemleriyle otizmli çocuklar gerçekten çok önemli gelişmeler gösterebilmektedirler.


Otizm korkunç bir durum değil

Kendi deneyimlerini de paylaşan Mine Nişlioğlu, oğlu Nuh’a 18 aylıkken otizm teşhisi konulduğunu, psikoloji eğitimi almış biri olduğu halde teşhis öncesinde bunu çocuğuna “konduramadığını”, durumu hemen kabullenemediğini ve kendisini çok çaresiz hissettiğini belirtiyor. “Ama yavaş yavaş tünelin sonunda bir ışık gördük. O kadar da korkunç değildi durum. Eğitimle müthiş ilerleme kaydetmiş çocuklar, aileler vardı. Mücadele ettik, bu yola baş koyduk ve çok yol aldık. Oğlum artık çok şeyi anlıyor ve yapıyor. Öz bakım becerileriyle ilgili hiçbir sıkıntımız yok. Normal bir okula gidiyor. Okuyor. En büyük sıkıntı duyduğumuz alan konuşma. Konuşuyor ama kendisi iletişime geçmiyor. Ama oraya da geleceğiz yakında” açıklamasında bulunuyor ve ailelere şu çağrıyı yapıyor:


“Asla vazgeçmeyin. Durmadan, usanmadan, bıkmadan öğretmeye uğraşın. Farklı bakışlardan çekinmeyin. Çocuğunuzla çocuk olun, hep anlayışlı, hep sevecen olun. Korkmayın. Şükredin ve hep daha fazlası için uğraşın. Unutmayın, her çocuk öğrenir!”



Otizm nedenleri nelerdir?

Prof. Dr. Ahmet Aydın, 7’den 70’e Taş Devri Diyeti adlı kitabında yaptığı minik bir söyleşi ile otizmi, otizm belirtilerini ve beslenme düzeni ile nelerin değişeceğini anlatıyor.

Çocuğunuz, seslendiğinizde size bakmıyor, duymuyor, tepki vermiyorsa sadece işitme problemi olmayabilir o nedenle işitme sıkıntısı için doktora başvurduğunuzda sonuçlar işitme açısından normalse lütfen otizm açısından yeniden değerlendirilmesini isteyiniz ya da başka bir doktora başvurunuz.


Otizm kişinin dil, sosyal ve iletişim becerilerini bozan gelişimsel bir hastalık. Çocuklarda otizm rahatsızlığının olup olmadığını ne yazık ki ilk 18 aya kadar anlamamanız normal çünkü belirti kendisini bebeklik döneminde çok göstermiyor. İlk belirtilerin farkedilmesi ile beraber aileler için zorlu süreç başlıyor çünkü çocukları, yaşıtlarına göre gerileme gösteriyor ve bu sanılandan daha da hızlı oluyor.


Otizm hastalığının en belirgin özellikleri neler?

* Otizmli çocuklar tüm seslere oldukça duyarlıdırlar ama genellikle ebeveynleri seslendiklerinde duymaz ve tepki vermezler.


* Otizmli çocukların çoğu bazı görsel uyaranlara karşıda tepki vermezler. Örneğin ebeveynlerinin yüzlerine bakmaz, gözle temas kurmazlar.


* Otizmli çocuklar hareket eden, parlak renkli nesneleri uzun uzun seyrederler.


* Birçok otizm rahatsızlığı olan çocuk acıdan, sıcaktan ve soğuktan etkilenmez. Bunun nedeni otizm rahatsızlığı olan çocuklar buğday (gluten) ve süt (kazein) proteinlerinin yeteri kadar sindirilemeden kana geçmesi. Bu sindirilememiş proteinler vücutlarında morfin etkisi yaratıyor.


* Otizmli çocuklarda korku ve tehlike duyusu olmaz.


* Otizmli çocuklar bazı kaba motor becerileri ve bazı ince motor becerilerini yapamamakta ya da geç şekilde yapmakta.

Kaba motor becerileri neler?

  • Kapı açma
  • Kapı kapama
  • Dans etme
  • Yüzme

İnce motor becerileri neler?

  • Sayfa çevirme
  • Delikten ip geçirme
  • Kâğıt kesme

* Otizmli çocuklar ellerini, kollarını farklı kullanırlar. Örneğin parmak uçlarında yürürler.


* Fiziksel temastan rahatsız olurlar.


* İçlerine kapanıktırlar ama bir o kadarda aşırı hareketli olurlar.


* Normal bir çocuk 9 – 10 aylıkken “anne – baba – dede” gibi kelimeleri söylemeye başlar. Otizmli çocuklarda ki ilk belirti de bunun olmaması ya da çok geç olmasıdır. Yani otizmli bebekler zamanında konuşmaya başlamaz.


“Otizmli çocukların yüzde 80 – 90’ı erkek çocuktur. Bununda önemli nedeni ebeveynlerin ya da aile büyüklerinin erkek çocuk geç konuşur deyip bir türlü otizm rahatsızlığının ilk belirtisi olan zamanında konuşmaya başlamama durumunu fark etmemeleri.”


* Otizmli çocuklar kendilerine söylenen ya da direkt kendine söylenmese de etrafta duydukları bazı kelimeleri bir papağan gibi sürekli tekrarlarlar.


* Otizmli çocukların çoğu alışkın olduğu durumların değiştirilmesine tepki gösterirler. Örneğin evdeki eşyaların yerlerinin değiştirilmesini istemezler, sürekli aynı elbiseyi giymek isterler.


* Otizmli çocuklar bazı nesnelere olduklarından çok bağlıdırlar ve bu nesneler kaybolduğunda bulana kadar huysuzlanırlar.


* Otizmli çocukların çoğu suyla oynamayı ve otomobille dolaşmayı çok severler.


Otizm en erken nasıl anlaşılır?

Otizmde erken tanı konması için ne yazık ki yapılan bir laboratuar testi yok. Göz temasının olmaması, konuşmanın gecikmesi, bebeğin nesnelerle ilgilenmemesi, seslenildiğinde hiçbir tepki vermemesi, kucağa alınınca susmaması, hatta kucağa alınmamak için direnmesi, en erken belirtilerdir. En önemlisi ise ilk aylarda gaz sancısı saptaması sanılan aşırı ağlamalar...


“Eğer çocuğunuzda yukarıda yazılan belirtilen bir ya da daha fazlası görülüyorsa acilen doktora gidin. Eğer doktorunuz “bekle ve gör” ya da “erkek çocuktur, bu nedenle geç konuşabilir” diyorsa onun öğütlerini kesinlikle dinlemeyin!”

Otizm hastalığı artık daha sık bir şekilde artıyor mu? Yoksa artık aileler daha duyarlı odluda bu nedenle mi erken teşhis ile hızla artmış gibi görünüyor?

Otizm AİDS gibi hızla artıyor. Klasik nöropsikiatrların çoğu otizmi genetik kökenli bir hastalık olarak algılamak istiyorlar. Onlarda 50 -60 yıl içinde genetik bir hastalığın bu kadar hızla artmayacağını biliyorlar. Bu nedenle de bunu hekimlerin ve ailelerin bu konu üzerine daha çok düştükleri için sayının arttığını düşünüyorlar.


“Mark R. Blaxill isimli bir bilim adamı 1960 – 2004 yılları arasında yapılan elliden fazla otizm sıklık çalışmasının toplu analizini yapmış. Bu analiz otizmdeki artışta tanı kriterlerinin değişmesinin fazla bir payının olmadığını ispat etmiş.”


Otizm bir zehirlenme hastalığıdır diyorsunuz. Bunu bize biraz daha detaylı anlatır mısınız?

Evet ne yazık ki tıp dininin papazları otizmi tedavi edilemeyecek bir hastalık olarak lanse etmiş ve ailelere bu hastalığın ömür boyu süreceğini ancak bazı ilaçlar ve bir de davranış tedavisi uygulanarak biraz hafifletilebileceği dile getirilmiştir.


“Otizm hastalığında tedavi için fırsat dönem 1 ila 5 yaş arasıdır.”

Sidney M. Barker isimli araştırmacı yaptığı araştırmalarla 1950’li yıllardan bugüne kadar otizm hastalığının artmasında aşağıda yazılı olan faktörlerin etkili olduğunu dile getirmiştir:


* Antibiyotik kullanımının artması


* Ağır metal içeren aşıların ve çoklu virüs aşılarının kullanımındaki artış


* Ekilebilir toprağın fakirleşerek sebze ve meyvelerdeki vitamin ve minarel içeriğinin düşmesi


* Omeda – 3 tüketiminin azalması


* Ağır metal, ilaç ve toksinlere fazla maruz kalınması


Ahmet Aydın “Bence bunlara artık salgın boyutlarına ulaşmış D vitamini yetersizliği de eklenmeli”…


“Otizmin artması antibiyotik kullanılmaya başladıktan sonraki zamanla çakışmakta.”


“1988 yılında Edelson ve Cantor 56 otizmli çocuğu inceleyip, 56’sında da ağır metal yükü saptadılar.Araştırmacıların elde ettiği sonuçlara göre bu 56 çocuğun 55’inde karaciğer detoksifikasyon (zehirden arınma) sistemi iyi çalışmıyordu.”


“Otizm hastalığında yaş ne kadar küçük ve beyin ne kadar az olgunsa zarar da o oranda artmakta.”


Hepimiz hemen her kaynaktan çeşitli şekillerde ve miktarlarda toksik maddeleri alıyoruz, ama ancak sağlıklı ve yeterli bir metabolizmaya sahipsek bunları temizleyebiliyoruz. İşte otizm yelpazesindeki hastalıklarda çocuklar bunu yeterince gerçekleştiremediklerinden, aldıkları toksinler vücutlarından atılamadığından, özellikle yağdan zengin dokularda birikmekte. Beyin de yağ bakımından en zengin organlar arasında. Böylece beyinde biriken toksik maddeler çeşitli düzeylerde hasarlar oluşturmakta.


Söylediğiniz toksinlere neredeyse her çocuk maruz kalıyor ama tüm çocuklar eşit derecede etkilenmiyor. Asıl bu nasıl oluyor?

Bu şöyle açıklanıyor. Aynı çevresel zararlıya maruz kalınmasına rağmen her çocukta otizm tablosunun görülmemesi otizme yatklınlık sağlayan tek – gen polimorfizmlerinin varlığı ile açıklanıyor. İnsanlar çevresel zararlıya maruz kaldıklarında bunu zehirden kurtulma mekanizmaları ile bunları temizlemeye çalışır. Bu mekanizmalar nüfusun yüzde 65’inde oldukça etki, geri kalan yüzde 32’sinde ise yavaş ve hatta yüzde 2,5’inde ise çok yavaş çalışır durumda.


Bu yüzde 2,5 oranındakilerde olası hastalıklar neler?

* Otizm

* Alzheimer

* Multip Skleroz

* Şizofreni

* Bipolar bozukluk hastalığı


Eğer anne hamile iken bebek çevresel faktörlere maruz kalmışsa ve bu faktörler güçlü ise otizm daha bebek doğar doğmaz ortaya çıkar. Bu hastalar çok ağır hastalardır. Ve bu hastaların hepsinde ilk gün itibari ile motor, mental, ve psişik gelişiminde gerilik vardır.



Otizm tablosu nasıl oluşuyor?

Otizmin başta gelen nedenleri ağır metaller, antibiyotikler ve kimyasal toksik maddeler. Diğer nedenlerde enfeksiyonlar ve beyin kan akımında azalmaya neden olan hastalıklar. Genetik yatkınlığında olması ile çocuklar bu maddelerle baş edemiyor ve otizm tablosu oluşuyor.


Bağırsaklarda sindirim bozukluğunun başlaması ile alınması gereken vitaminler yeterince sindirilip alınamadığından, alınmaması gereken toksinler ise sindirim sorunu nedeni ile kana karışmasından bir süre sonra beyinde morfin etkisi oluşmaya başlıyor. Bağırsaktaki faydalı mikrop dengesi bozulduğundan hastalık yapan bakteri, mantar ve parazitler üremeye başlıyor. Bir yandan da çok sayıda vitamin, mineral ve diğer besi maddesi eksikliği gelişiyor.Yağların sindiriminin azalması yağ ve yağda eriyen vitamin ve besi maddelerinin kana geçmesini azaltıyor. Ve tüm bunlar beyin ve diğer organlar üzerine olan direkt etkileri yaygın gelişimsel bozukluğa yol açıyor.


Siz otizmli çocuklardaki mide – bağırsak problemlerini çok önemsiyorsunuz, neden?

Son yapılan araştırmalar otizmin, sindirim sisteminde başlayan, sonuçlarını beyinde gösteren bir hastalık tablosu olduğunu ortaya koydu.Çünkü otizmli çocukların %76 – 100’ünde mide – bağırsak sorunu var.


Birçok uzman “otizme giriş var, çıkış yoktur” derken sizin gibi biyomedikal tedavi uygulayanlar zamanında başlanırsa tedaviyle otizmin önemli ölçüde düzelebileceğini ve hatta tümüyle iyileşebileceğini iddia ediyorlar. Bu bakış açısı farkı nereden kaynaklanıyor?

Maalesef hepsi olmasa da bazı çocuk psikiyatristi ve nöroloji uzmanı otizmli çocuğu olan ailelere bu hastalığın bilinen bir nedeninin olmadığını ve hiçbir zaman düzelemeyeceğini söylüyor. Ama bu söylemlerin aksine son yıllarda yapılan araştırmalar otizm hastalığının gizlerini çözmeye başladı. Otizmli çocuklarda; beyin kan akımında azalma, sinir sistemi iltihabı, bağışıklık yetersizliği, oksiatif stres, mitokondri fonksiyon bozukluğu, sinir ileticisi bozuklukları, toksin temizleme sorunları ve tabiî ki bağırsak florası bozukluklarının varlığı tespit edildi.


DAN Protokolü nedir?

DAN Protokolü (Defeat Autism Now – Otizmi şimdi yen!) denilen bu biyomedikal tedavi yöntemi olumlu sonuçlar almaya başladı. Tüm otizmli çocuklar olmasa da birçok ölçüde çocuklarda iyi gelişmeler var. Hatta otizmden tamamen kurtulmayı başaran çocuklarda var.


Bu biyomedikal tedavinin unsurları neler?

* Doğal yiyeceklerden oluşan bir beslenme modeli

* Glütensiz ve kazeinsiz diyet

* Vitamin, mineral ve amino asit eksikliklerinin giderilmesi

* Bağırsak florasının düzeltilmesi

* Sindirim enzimlerinin takviyesi

* Katkısız, doğal yiyeceklerin yenmesi

* Yaygın iltihabın ve serbest radikallerin azaltılması

* Ağır metallerin temizlenmesi

* Hiperbarik oksijen tedavisi

* İlaçlar

* Eğitim


Not: Bu tedavileri yapmadan önce depresyon hastalarına yapılan testlerin otizm hastalarına da yapılması şart.


Testler: D vitamini, B12, Folik Asit, Demir, Ferritin, Bakır, Çinko, Magnezyum, Selenyum, Kalsiyum, Fosfor, FT3, FT4, TSH, Anti TG, Anti TPO, Açlık glükozu, açlık insülini, dışkı flora testi, DHEA, Androstenodion, Testosteron, Amino asit, Organik asit, idrarda ağır metal, ayrıntılı dışkı analizi, çok uzun zincirli yağ asitleri, MR, SPECT, EEG



Otizm nasıl anlaşılır?

Bazı çocukalar bebeklikten itibaren göz teması kuramıyor, ismi ile çağırıldığında aldırmayıp duymuyormuş gibi davranabiliyor. Yrd. Doç. Dr. Havva Nüket İşiten, erkek çocuklarda daha sık görülen otizmde erken tanının önemli olduğunu söyledi.


Yrd. Doç. Dr. Havva Nüket İşiten, konu hakkında bilgiler verdi. Yaşamın ilk üç yılı içinde ortaya çıkan otizmin bazı karakteristik belirtileri olduğunu söyleyen Yrd. Doç. Dr. Havva Nüket İşiten, "Otizm yaşamın ilk üç yılı içinde ortaya çıkan ve yaşam boyu devam eden, sosyal etkileşim, sözel ve sözel olmayan iletişimde problemler, tekrarlayıcı davranış ve kısıtlı ilgi alanları ile kendini gösteren, karmaşık gelişimsel bir bozukluktur. Normal gelişen bebekler, bakıcısı ile sosyal ilişki kurmaya eğilimdirler ve bu yüze bakma becerisi ile başlar. Bakmak ve göz teması kurmak, sözcük öncesi çocuk ve bakıcısı arasındaki iletişim biçimleridir ve sosyalleşmenin temelini sağlar. Otizmli çocuklarda ise normal gelişimin duraklaması, gerilemesi ve bozulması söz konusudur. Gelişimdeki bu bozulma küçük yaşlarda fark edilebilir" dedi.


Otizmde bu belirtilere dikkat!

Otizmin davranış, zekâ, iletişim ve dil gelişimi, oyun, dikkat ve aktiviteler gibi çok çeşitli alanlarda belirtiler gösterdiğini kaydeden İşiten, belirtileri şöyle sıraladı:


  • Bebeklikten itibaren göz teması olmayabilir. 'Bay bay', 'baş baş' gibi jestleri öğrenemez ya da geç öğrenir, farklı şekilde kullanabilirler.

  • Erken çocuklukta istedikleri nesneleri erişkinlerin eliyle işaret edebilirler.

  • Kayıtsızdırlar; ismi ile çağırıldığında çoğu kez aldırmazlar, duymuyormuş gibi davranırlar.

  • Sosyal gülümseme yoktur.

  • Monoton bir tonda ve herhangi bir duygu yansıtmadan konuşurlar.

  • Çevreyi gözetlemezler ve taklit etmezler.

  • Başkalarının duygu ve düşüncelerini anlamakta güçlük çekerler.

  • Duruşlarında, ellerini kullanmada zaman zaman normalden farklı bir görünüm sergileyebilirler. Örneğin parmak uçlarında yürüme, belli hareketleri tekrar etme, tek ayağı üzerinde ileri geri sallanma, kendi etrafında dönme vb.

  • İp atlama, dans, yüzme gibi büyük kas motor becerilerin kullanılmasını gerektiren bazı hareketleri taklit etme yetilerinin çok az ya da hiç olmamasına bağlı olarak daha geç öğrenirler.

  • Kâğıt kesme, kutu içine küp atma ve ipe boncuk dizme gibi küçük kas motor becerileri oldukça zayıftır.

  • Kimilerinde kendilerine zarar verici davranışlar, çevresindeki kişilere ve nesnelere karşı saldırganlık ilaç tedavisi gerektirecek düzeyde ciddi olabilir.

  • Nesnelere ve gündelik yaşamın rutin düzenine bağımlılık gösterirler; küçük değişiklikleri bile dirençle karşılar ve öfke nöbetleri geçirebilirler. Mesela masanın yerinin değişmesi ya da giysi değişikliği gibi...

  • Genellikle herhangi bir kimse tarafından dokunulmaya, kucağa alınmaya tepki göstererek fiziksel teması reddederek çevreleriyle ilişki kurmaktan kaçınabilirler.

  • Konuşmaya başlama sıklıkla gecikir. Konuşma anlamlı bir iletişim aracı olacak şekilde gelişmez.

  • Çağırıldığında bakmazlar. Bu durum otizmin ilk fark edilen belirtilerindendir.

  • Kimileri durmaksızın, arada şiddetli vurgular, yükselen-alçalan iyi ayarlanamayan sesler ve tonlamalarla (ayindeymiş gibi) ya da kendileri için önemli konularda sürekli tekrarlayarak konuşurlar.

  • Klişe tarzında konuşmaları tipiktir, bu nedenle konuşma sorunları olsa da reklam metinlerini çabuk öğrenebilirler.

  • Yaklaşık yarısı 5 yaşına geldiklerinde dahi işe yarar bir dil geliştiremezler ancak pek çok otistik işaret dili, yazı ve resim tahtaları, bilgisayar gibi araçlarla iletişimlerini sağlayabilirler.

  • Hafif otistikler 4-5 yaşlarında cümle kurabilirler.

  • Nasıl oyun oynanacağını bilmezler; arabaları sürmek yerine sadece yan yana dizmek ya da ters çevirip tekerleklerini döndürürler.

  • Bazen bir ip parçasına, bir poşete, dönebilen küçük bir nesneye uzun süre ilgi gösterebilirler.

  • Taklide dayalı sembolik oyunları oynamayı beceremezler. Oyun oynayabilenlerde ise karşılıklı oyun gelişmez ya da amaca yönelik oyun kuramazlar.

  • Kendilerinin başlattıkları aktiviteler sırasında uzun dikkat süresi gösterebilirler ama başka birinin işaret ettiği bir olaya odaklanamazlar.

  • Birisi aktivitelerini veya ritüellerini bozmak isterse sıklıkla öfke nöbetleri geçirirler.

  • Otistik çocuklarda zekâ düzeyi, ağır yetersizlik düzeyinden üstün zekâ düzeyine uzanan geniş bir aralık içindedir.

  • İletişim ve dil yetersizlikleri nedeniyle çoğu zaman bu kişilere zekâ testi uygulamak mümkün olmamakta birlikte kapasitelerinin altında performans göstermektedirler. Zihinsel engeli ağır olan çocuklarda hastalığın gidişi daha kötüdür.

  • Ağrıya, acıya, sıcağa ya da soğuğa karşı bazen aşırı hassas, bazen de duyarsızdırlar.

  • Görsel algılamaları genellikle işitselden daha iyidir. Dönen, hareketli, parlak nesneler dikkatini çekebilir.

  • Uyku gereksinimleri azalmıştır ve geceleri sık uyanırlar.


Otizm spektrum bozukluğunun erken belirtileri

Otizm Spektrum Bozukluğu, erken yaşlarda görülebilen belirtilerle tespit edilebilir.


Otizm Spektrum Bozukluğuna (ASD) sahip çocuklar, birbirlerinden çok farklıdırlar. Bazı çocuklar yalnızca birkaç özelliği gösterebilirken, diğerlerine birçoğu görülebiliyor. Çok küçük çocuklarda, erken belirtileri saptamak zor olabiliyor. Ancak ASD’ye sahip bebekler, diğerlerinden farklı şekilde gelişiyorlar ve dikkat edilmesi gereken bazı tehlike işaretleri var.


Otizm spektrum bozukluğu ve erken gelişim

Çocuklar, farklı hızlarda büyürler. Gelişim, çocukların fiziksel, duygusal, sosyal, dil temelli ya da davranışsal bazı dönüm noktalarını geçip geçmedikleri gözlemlenerek takip edilir.


İlk yıl içerisinde, çocuğun sosyal iletişim gelişimini gözlemlemek, otizm spektrum bozukluğunun erken işaretlerini saptamak adına özellikle önemlidir. Gülümseme, göz teması ve jest kullanımı gibi davranışları izlemek, çocuğunuzun gelişimini ölçmenize yardımcı olabilir.


Otizm spektrum bozukluğunun genellikle ilk iki yıl içerisinde görülen erken işaretleri:

Bazı çocuklar, bu belirtilerden birçoğuna sahip olabilirler; bazıları ise yalnızca birkaçına. Bazı davranış işaretleri zamanla değişebilir ya da çocuğun yaşı büyüdükçe netleşebilir. Bu süreç boyunca herhangi bir sosyal becerinin ya da dil becerisinin kaybı da endişe sebebidir.


Her bir kategorideki belirtilerin sayısı, çocuğun yaşına ve ne derece etkilendiğine bağlı olarak değişmektedir.


Sosyal iletişim tehlike işaretleri


Çocuk;

  • İnsanlara bir şeyler göstermek için bir şeyleri işaret etmiyor ya da tutmuyor, istediği şeyi göstererek anlatmıyor – örneğin bir köpeği gösterip gördüğünüzden emin olmak için dönüp size bakmıyor.

  • Birinin dikkatini çekmek için göz teması kurmuyor.

  • İstikrarlı olarak ismine tepki vermiyor.

  • Karşı taraf gülümsemeden ya da gıdıklamadan insanlara gülümsemiyor.

  • Kendi kendine el hareketleri yapmıyor – örneğin söylenmeden ya da birinin yaptığını görmeden el sallamıyor.

  • Diğer çocuklara karşı ilgi göstermiyor.

  • Ce-ee gibi oyunlar başlatmıyor.

  • Yap-inan oyunları oynamıyor – örneğin oyuncak ayısını beslemiyor.

  • Anlaşılmaz sesler çıkardığında, kulağa sohbet etmeye çalışıyormuş gibi gelmiyor.

  • Basit, tek adımlık talimatları anlamıyor – ‘bana köpeği göster’ gibi.

  • İnsanlardan ya da televizyondan duyduklarını kopyalıyor – örneğin daha fazla su içmek isteyip istemediğini sorduğunuzda, ‘daha fazla’ diye tekrarlıyor.

Davranışsal tehlike işaretleri


Çocuk;

  • Belirli objelere karşı ciddi derecede ilgi gösteriyor ve belirli oyuncaklara ya da objelere takılıp kalıyor – örneğin ışıkları tekrar tekrar açık kapıyor ya da yalnızca arabalarla oynuyor.

  • Oyuncakları ve objeleri, daha geniş kapsamda ya da olması gerektiği gibi değil, belirli bir yaklaşım çerçevesinde kullanıyor – örneğin bir oyuncak arabanın tekerleklerini döndürüyor ya da objeleri diziyor.

  • Alışılmışın dışında objelere ya da aktivitelere çok ilgili – örneğin su borularına, metal objelere ya da televizyondaki belirli bir reklama karşı ilgisi yüksek.

  • Değişimler üzülmesine sebep oluyor, rutinlerin mutlak suretle devam etmesi gerekiyor – örneğin uyku, beslenme ve evden çıkma her defasında aynı şekilde yapılmalı.

  • Vücut hareketlerini tekrarlıyor ya da olağandışı vücut hareketleri var – örneğin kambur çıkarma, el çırpma ya da parmaklarının üzerinde yürüme gibi.

  • Duyusal deneyimlere karşı son derece hassas – örneğin belirli sesler yüzünden kolaylıkla üzülebiliyor ya da yalnızca belirli dokudaki yiyecekleri yiyor.

  • Duyusal uyarı arıyor – örneğin objeleri ağzına ya da yüzüne sürüyor ya da çamaşır makinesi gibi titreyen objeler arıyor.

Otizm tanısı kim tarafından nasıl konulur?

Otizm tanısı, çocuklukta görülen gelişim bozukluklarını değerlendirme konusunda uzmanlaşmış, deneyimli profesyoneller tarafından konur. Tanıyı koyabilen profesyonellerin hangi meslek grubundan olduğu ülkelere göre değişiklik göstermektedir. Örneğin, ideal olarak ABD’de bu tanıyı, gelişim bozuklukları uzmanı çocuk doktoru, çocuk nörologu, çocuk psikiyatristi veya klinik psikologlardan oluşan uzmanlar koyar. Ülkemizde ise bugün otizm tanısı çocuk psikiyatristleri tarafından konulmaktadır.


Bebeğin ya da çocuğun fiziksel, sosyal, duygusal, zihinsel gelişiminin takibi ile yakından ilgili olan çocuk doktoru, hemşire, sağlık görevlisi, kreş öğretmeni gibi uzmanların otizm konusunda yeteri kadar bilgi sahibi olmaları erken tanı koyma şansını artırmaktadır. Bu nedenle, son yıllarda, özellikle ABD ve Avrupa’da, erken tanı koymaya yönelik pek çok çalışma başlatılmıştır. Bu çalışmalarda, çocuk psikiyatristi gibi doğrudan tanı koyabilen uzmanların dışında, yukarıda sözü edilen diğer uzmanların da en azından risk altındaki bebek ya da çocukları ayırt edebilmeleri için, geçerliği ve güvenirliği yüksek “tarama ölçekleri”nin geliştirilmesine ağırlık verilmiştir. Yurt dışında erken tanı ile ilgili çok önemli araştırmalar ve uygulamalar yapılmasına karşın, ne yazık ki ülkemizde bu konu ile ilgili çalışmalar henüz yok denecek kadar azdır.



Çocuk psikiyatristleri tanı için karar verirken;

  • Çocuğu doğumundan beri çok yakından bilen kişilerden (anne-baba-akraba-bakıcı) alınan detaylı gelişim öyküsünü alır.

  • Otizm için geliştirilmiş yapılandırılmış görüşme teknikleri kullanarak anne ve baba ile görüşme yapar.

  • Yapılandırılmış gözlem teknikleri doğrultusunda değerlendirmeler yapar.

  • Çocuğa uygulanan geçerliği, güvenirliği yüksek, ülkemize uyarlanmış ölçeklerin sonuçlarını göz önüne alır.

  • Dünyanın neresinde olursa olsun, tanı koymada ve tedavide ya da eğitim programını planlamada nasıl bir yol izlenmesi gerektiği aşağı yukarı aynıdır.

Tedavi ve eğitim programını planlamak

Kesin tanı konduktan hemen sonra tedavi ve eğitim programının planlanması adımına geçilir. Daha öncede vurgulandığı gibi, otizmin tedavisi sürekli ve yoğun eğitimdir. Eğitim sürekli ve yoğun olmalıdır, yaşamının tüm alanlarında evde, sokakta, okulda eğitimin kesintisiz sürmesi, ailenin de bu eğitime katılması şarttır. Çocuk psikiyatristi, sizi çocuğunuzun alması gereken eğitimler ve bunların yoğunluğu hakkında bilgilendirir ve ilgili uzmanlara yönlendirir. Uygulanan eğitim programının etkilerini izlemek ve değerlendirebilmek için belli aralıklarla sizinle görüşme yapar, çocuğunuzu gözlemler.


İdeal olanı, çocuğa tanı koyan ve takibini yapan kişi ya da kurum ile eğitimini veren kişi veya kurumun birbirinden ayrı ve bağımsız olmasıdır. Ancak, böylelikle eğitimin etkileri bağımsız bir birim tarafından objektif olarak değerlendirilebilir.


Eğitim verecek olan uzmanlar da çocuğunuzun bireysel özelliklerine ve gelişim düzeyine uygun, ihtiyaçlarını birebir karşılayacak bir eğitim programını planlar, uygular, sonuçlarını hazırlanan programa dayalı olarak değerlendirir.


Bazı durumlarda çocuk psikiyatristi, tedavide eğitim programının yanı sıra, ilaç kullanmanızı da önerebilir. Bu ilaçlar, doğrudan otizmi tedavi etmez; otizm nedeni ile gözlenen bazı belirtilerin, çocuğunuzun günlük yaşamına, gelişim ve öğrenmesine, topluma uyumuna olumsuz etkilerini azaltmak amacı ile kullanılır. Örneğin epilepsi, dikkat dağınıklığı ve hiperaktivite, yoğun takıntılı düşünce ve davranışlar vb. ilaç tedavisi gören çocukların düzenli olarak, en az 6 ayda bir, doktor kontrolü altında olmaları gereklidir.

Otizm tedavisi nasıl olur?

Otizminli çocukların her birine farklı bir şekilde yardım etmek gerekmektedir, ama her zaman nasıl iletişim kurulacağını anlamak en önemli adımdır.


Otizmin tedavisi yoktur ancak doktorlar, terapistler, ve özel öğretmenler otistik çocukların bazı zorlukların üstesinden gelebilmelerini sağlamak açısından yardımcı olurlar. Her çocuğa farklı bir şekilde yardım etmek gerekmektedir, ama her zaman nasıl iletişim kurulacağını anlamak en önemli adımdır. Konuşulan dili öğrenme otizmli çocuklar için çok zordur. Kelimeleri anlamak yerine de onları görmek daha anlamlı olabilir, bu yüzden terapistler nasıl iletişim kurulacağını işaretler yoluyla öğretiyor. Ayrıca işaret dilini ve resimleri kullanarak iletişim kurabilmelerini sağlıyorlar. Bu yöntem onların daha iyi öğrenmelerini ve sonucunda çocukların konuşmaya başlamasını sağlıyor.


Terapistler aynı zamanda çocukların sosyal becerilerini geliştirmelerine yardımcı oluyor, örneğin selamlaşma, sıra bekleme ve yörüngeleri takip etme gibi. Bazı çocuklar da yaşam becerilerini uzman yardımlarıyla geliştirebiliyorlar (diş fırçalamak, yatak yapmak vb gibi). Oturma konusunda ya da öfkelerini kontrol etme konusunda hala sıkıntı çekiyor olabilirler ve terapi davranışlarını kontrol etmelerine yardımcı olacaktır.


Çoğu zaman yarı otizmli çocuklarda düzemli olarak okula gidebilir. Ama çoğu otizmli çocuk için çevresindeki kişilerin sakin ve düzenli olması gerekmektedir. Ayrıca iletişim ve öğrenmeyle ilgili problemleri anlayacak eğitimli bir öğretmene ihtiyacınız olabilir. Evde ya da özel okulların veya devlet okullarınızın özel sınıflarında eğitim görebilirler.




Otizm 18 ay-2 yaş civarında en erken teşhis edilebiliyor

Çocuk Ergen Psikiyatri Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Neriman Kilit, Otizm Farkındalık ayı kapsamında Otizm Spektrum Bozukluğu’na ilişkin değerlendirmede bulundu.

Otizm teşhisinin 3 yaşından önce konulması gereken bir bozukluk olduğunu kaydeden Çocuk ve Ergen Psikiyatri Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Neriman Kilit, otizmin iki temel belirtisinin sosyal ve iletişimsel bozukluk olduğuna dikkat çekti. Otizm spektrum bozukluğunda ilk olarak karşılıklı gülümseme ve parmak takibi olmaması ile başlayabilen belirtilere dikkat çeken Yrd. Doç. Dr. Neriman Kilit, en erken teşhis koyulabilen dönemlerin 18 ay- 2 yaş civarında olduğunu söyledi. Kilit, otizm bozukluğunun kabul edilen en önde gelen tedavisinin özel eğitim olduğunu vurgulayarak ergoterapi ve dil konuşma terapisinin de otizm tedavisinde oldukça önemli yeri olduğunu kaydetti.


Her sene Nisan ayı, tüm dünyada Otizm Farkındalık Ayı olarak kutlanıyor. Birleşmiş Milletler’in 2007 yılında Dünya Otizm Farkındalık ayı ilan ettiği Nisan ayında 2 Nisan’dan başlayarak bir ay boyunca tüm dünyada otizmle ilgili bilinçlendirme çalışmaları yapılarak ve sorunlara çözüm bulma yolları araştırılıyor.



Otizm spektrum bozukluğunun nörogelişimsel bir rahatsızlık olduğunu belirten Yrd. Doç. Dr. Neriman Kilit, “Otizm spektrum bozuklukları, anne karnında beyin gelişim sürecinde yapısal ve fonksiyonel farklılıklardan kaynaklanan sebepleri poligonik olarak yani birden fazla genin etki ettiği, onun dışında çevresel faktörlerin ortaya çıkış süresinde ve şiddetinde az veya çok etki de bulunduğu diğer nörogelişimsel rahatsızlıklardan bir tanesidir.” dedi.


Otizmin iki temel belirtisi: Sosyal ve iletişimsel bozukluk

Spektrumun yelpaze veya şemsiye manasına geldiğini kaydeden Yrd. Doç. Dr. Neriman Kilit, “Bu bakımdan değerlendirdiğimizde, otizm spektrum bozukluğu, otizmin iki temel belirtisi olan; sosyal ve iletişimsel bozukluk ve sınırlı ilgi alanlarının farklı bireylerde, farklı şiddetlerde, farklı şekilde kendini ortaya koyduğu bir bozukluktur. Otizm spektrum bozukluğu, farklı poliklinik tabloların ortaya çıktığı, birden fazla ve çok sayıda hastanın bir araya geldiği bir rahatsızlık manasında kullanılmaktadır.” dedi.


Otizm, bipolar ve şizofreniye göre genetik geçişe sahip

Günümüzde otizmin, işlevsellik düzeyine göre düşük işlevselden yüksek işlevselliğe kadar ya da şiddetine göre yüksek şiddetliden düşük şiddetliye kadar olmak üzere sınıflandırıldığını ifade eden Yrd. Doç. Dr. Neriman Kilit, “Otizm spektrum bozuklukluları, yüzde 90’a varan genetik geçişiyle psikiyatrik rahatsızlıklar arasında bipolar bozukluk ve şizofreninden bile daha fazla genetik geçişe sahip olan bir rahatsızlıktır.” dedi.


40 yaş üzerinde anne olmak riski artırıyor

Otizmin çevresel faktörlerine işaret eden Yrd. Doç. Dr. Neriman Kilit, “Çevresel faktörler olarak doğum öncesinde, hamilelik sırasında, doğum sırasında ve doğum sonrasında olan birçok etmen gözden geçirilmiş ama günümüzde çevresel faktörler olarak en etkilisi annenin 40 yaşını aşmış olması olarak görülmektedir.” dedi.


En erken teşhis 18 ay-2 yaş civarında oluyor

Otizm spektrum bozukluklarında ilk olarak karşılıklı gülümseme ve parmak takibi olmaması ile başlayabilen semptomların olduğunu kaydeden Yrd. Doç. Dr. Neriman Kilit, en erken teşhis koyulabilen dönemlerin 18 ay- 2 yaş civarında olduğunu söyledi.


Sosyal iletişim ve konuşmayla ilgili sorunlar ortaya çıkıyor

Otizm spektrum bozukluğu semptomlarının iki ana başlık altında incelenebileceğini ifade eden Yrd. Doç. Dr. Neriman Kilit, “Özellikle sosyal iletişim ve konuşmayla ilgili sıkıntılar sayılabilir. Konuşmanın hiç olmaması, hiç göz teması kurmama, ismine seslenildiğinde bakmama, diğer kişilerin farkında olmama, diğer kişilerle sözlü veya sözel olmayan iletişim başlatmama, ortak dikkatin olmaması ve işaret parmağını kullanmama gibi semptomlar yer almaktadır. Unutulmamalıdır ki yukarda bahsedilen spektrum teriminden ötürü bu semptomlar çok düşük şiddetliden çok yüksek şiddetliye kadar kendini ortaya koyabilmektedir.” dedi.


Bir alanda takıntılı ve aynılık konusunda ısrarcı olurlar

Otizm bozukluğunda sınırlı ilgi alanlarının dikkat çekici olduğunu ifade eden Yrd. Doç. Dr. Neriman Kilit, “Otizmli bireylerin özellikle bir alanda takıntılarının olduğu, aynılık konusunda ısrarları olduğu, günlük ve anlık değişiklikleri mekânsal zamansal olarak kabul etmedikleri dikkat çeken özellikleridir. Otizmli bireylerde stereotipik hareketler denilen kanat çırpma ya da kendi etrafında dönme tarzında davranışlar da ortaya çıkabilmektedir. Otizmli bireylerde, sebepsiz ağlama ve gülme atakları görülebilmektedir.” dedi.


En önde gelen tedavi, özel eğitim

Otizm bozukluğunun kabul edilen en önde gelen tedavisinin özel eğitim olduğunu vurgulayan Yrd. Doç. Dr. Neriman Kilit, “Otizm teşhisi koyduğumuz andan itibaren özel eğitime direkt göndeririz. Onun dışında ergoterapi ve dil konuşma terapisi de otizm tedavisinde oldukça önemli yer almaktadır. Son dönemlerde uğraş terapileri ve davranışçı teknikler de otizm terapileri arasında kendini göstermektedir.” dedi.


Teşhis 3 yaşından önce konulmalıdır

Otizm teşhisinin, 3 yaşından önce konulması gereken bir bozukluk olduğunu kaydeden Yrd. Doç. Dr. Neriman Kilit, “Bazı çocuklarda 18 ay- 2 yaşa kadar normal bir gelişimin olduğundan bahsedilirken, bazı çocuklarda baştan itibaren dil gelişiminin normal olmadığı da görülebilmektedir. Otizmin genel manada baktığımızda bedensel bir duruş farklılığından bahsedilmemekle birlikte parmak ucunda yürümek, otizmde spesifik olarak görülen semptomlardan bir tanesidir. Otizm teşhisini en sıklıkla 18 ay civarında koyabilmekteyiz. Otizm teşhisi bundan daha önceki zamanlarda da konulabilmektedir. Teşhis konulduktan sonra vakit kaybetmeden tedaviye başlanması son derece önemlidir.” diye konuştu.


Yazı: Yrd. Doç. Dr. Neriman Kilit


Otizmli çocukların bilmenizi istediği 19 şey

Otizmli çocukların en büyük sıkıntılarından biri de anlaşılamamak. İşte çevresinde otizmli biri olmayanın kolay kolay anlayamayacağı şeylerin kısa bir listesi...


1. Arkadaş edinmek için mücadele ederiz.


2. İletişim kurmak için mücadele ederiz ama bu demek değil ki duyulmak, anlaşılmak için etmiyoruz.


3. Başkalarının söylediklerini anlamakta güçlük çekiyoruz.


4. Bazen diğer insanlardan farklı tonlamalar kullanırız.


5. Hayal ve taklit oyunları bizim için eğlenceli değil.


6. Basit, tekrarlayan faaliyetleri severiz ama yaşlandıkça daha ayrıntılı, tekrarlayan rutinlere uyum sağlayabiliriz.


7. Genellikle kalıplaşmış hareketlerimiz vardır.


8. Kimimiz çok hantal olabilir ve sıradışı yürüyüş ve duruş sergileyebiliriz.


9. Diğer insanların surat ifadelerini taklit ederken büyük zorluk çekeriz ama buna rağmen onların davranış ve kelimelerini yankılamaktan vazgeçmeyiz.


10. Yüksek sesleri duymazdan gelebiliriz ama diğer insanların zorlukla duyacağı seslere karşı oldukça hassasız.


11. Görsel uyaranlara çelişkili tepkiler verebiliriz.


12. Başkalarının zar zor fark ettiği bazı dokular, tatlar ve kokular bizim için çok saldırgan ve rahatsız edici olabilir.


13. Pek çoğumuz sürekli aynı besinleri yemeyi tercih ederiz.


14. Birçoğumuzun kaygı ve korku düzeyi yüksek olur.


15. Öğrenme güçlüğü ortak problemimiz.


16. Her zaman sizin düşündüğünüz şekilde davranamayabiliriz.


17. Çoğumuz tamamen normal bir yaşam sürmeye devam edebilir ve hatta çoğumuz evlenip, kendi çocuklarını dünyaya getirebilir.


18. Yaş ve entelektüel yeteneğimiz ne olursa olsun, becerilerimizi geliştirebiliriz.


19. MMR aşısı otizme neden olmaz.


Otizmin sebebine dair birtakım görüşler

Son 5 yıldır art arda yapılan çalışmalar, otizm spektrum bozukluğu konusunda suçlunun aşılama olmadığını ortaya çıkardı. Ancak açıklanamayan durum şu: Bu bozukluğun sebebi nedir ve neden her yıl teşhis konulan çocuk sayısı gittikçe artıyor?


ABD’de besinlerdeki ve çevredeki kirletici maddeler konusunda farkındalığı artırmak amacı ile yapılan bir toplantı kapsamında, Pediatr Harvey Karp, konuşmasında konuyu birçok ebeveynin aklındaki soruna çevirdi ve otizm konusundaki endişelere yer verdi.


Pediatr Harvey Karp'ın otizm konusunda yaptığı açıklama şu şekilde:

“Bağışıklık kazandırma ve aşılardaki cıva içeriği konusundaki tartışmaları hepimizi biliyoruz. Ancak işler pek de böyle görünmüyor. Artık birçok araştırma yapılıyor; bağışıklık kazandırmanın, gerçek anlamda iyi olduğunu ve otizmle ilişkili olmadığını biliyoruz. O halde soru şu: Peki neler oluyor?


Şu an mevcut iki açıklama var: Birincisi, eskiden otizm olarak adlandırmadığımız şeylere otizm demeye başladık. Bir başka teori ise, endokrin bozan kimyasallar adı verilen belirli bir kimyasal türüne maruz kalmayı içeriyor. Anlaşıldı ki plastize edilmiş plastiklerde, endokrin bozan kimyasallar sınıfına giren birçok kimyasal türü bulunuyor.


BPA’yı duymuşsunuzdur; bu da endokrin bozan kimyasal kategorisinden. BPA, aslında östrojen yerine geçmesi için bulunmuştu. Daha sonra ise plastiklerde kullanılabileceği keşfedildi. Her birinizin vücudunda, yalnızca maruz kalma sebebi ile BPA bulunuyor. Yapımızda ftalat da var – her yeni arabada bulunan plastik kısımlar… Tüm bunların hormonsal etkileri var ve onlarca başka madde mevcut. Tuhaf şey şu ki bu hormonlar, işaretçilerdir; hücrelere ‘Şunu yap, şunu yapma’ derler. Bu hormonsal açıdan aktif kimyasallar, küçük bebeklerin doğumdan önce beyinlerine girip beyin gelişimini değiştirdiklerinde neler olur?


Bu durumun otizmle ilişkili olduğunu düşünme sebebim, kızlar ve erkekler arasında bile eşit oranda görülmüyor olması. Erkeklerin, kızlara kıyasla otizme yakalanmaları olasılıkları 4 kat, Asperger sendromuna yakalanma ihtimalleri ise 9 kat daha fazla. Belki de bu durumun üzerine biraz daha gitsek, otizm artışının sebebinin bununla ilişkili olduğunu göreceğiz. Yanıtı bilmiyorum; ama yanıtı bulmamız gerektiğini biliyorum. Bilim insanları bunun için uğraşıyorlar; ancak konu üzerinde daha fazla araştırma yapmamız gerekiyor.”


Peki bu BPA tam olarak nedir ve çocuklarımızın beyinlerine nasıl giriyor?

BPA, yaklaşık 120 yıl önce keşfedildi; ancak yakın zamanda sert plastik su şişeleri, biberon ve metal gıda tenekelerinin epoksi kaplamalarının üretiminde kullanılmaya başlandı. BPA, vücuttaki östrojen hormonunu taklit ederek endokrin sistemi bozabilir – gelişim aşamasındaki insan ve hayvanlar açısından büyük bir tehlike. 2009 yılında, yapılan araştırmalar, BPA’nın biberonlarda ve bebek maması kutularında bolca olduğunu gösterince, insanlar üreticilere, bu kimyasalı üretim aşamasında kullanmamaları için baskı yapmaya başladılar. Ve bir sonraki yıl boyunca, birçok yerde, BPA’nın çocuk ürünlerinde kullanımı yasaklandı; ancak hala birçok konserve gıdada kullanılıyor.


Dr. Karp’a göre, BPA’nın yerine geçen BPS’ninde tehlike konusunda aşağı kalır bir yanı yok. Yeni yapılan bir çalışmanın sonuçlarına göre, rahimde BPS’ye maruz kalmak, hayatın sonraki yıllarında nörogelişimsel bozukluklara yol açabiliyor ve özellikle de erkeklik hormonları, bu anormal hücre gelişimden etkilenebiliyor.


Peki ebeveynler olarak ne yapmalıyız?

BPS’nin adı, ürünlerde net bir şekilde gösterilmiyor ve ne yazık ki BPA içeriği olmayan ürünlerde de bulunabiliyor. Ebeveynler olarak dikkat etmemiz gereken hususlar ise şöyle: #7 kategorisi ile etiketlenmiş plastik kaplardan uzak durun. Bu BPA içeriği olmayan ürünler, BPS ile yapılıyor ne yazık ki. Mümkün olduğunca taze ya da dondurulmuş meyveler ve sebzeler yemeye çalışın. Meyve ve sebze konservelerinin kutularında kullanılan kaplamalarda, BPA ve BPS bulunabiliyor. Silikon saklama ürünlerini tercih edin. Bunlarda BPA ya da BPS bulunmuyor. En son çalışmalar ve bulgular konusunda haberdar olmanızı sağlayan çevresel çalışma örgütü EWG’yi takip edin.




Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.