Bilmem. Bir düşüneyim.


Ayaklarım uyuşuyor. Ben "MS başlangıcı mı acaba?" diye düşünürken bir de öğrendim ki perimenopozda ayaklarda karıncalanma olabilirmiş. İçimden yükselen tepki tam olarak şu oldu: "Ne alaka?!"


Cidden, soruyorum. Ayaklarda karıncalanmanın uzun süre oturmakla, enflamasyonla, sinir sıkışmasıyla, MS ile, sinirle-stresle alakası yok ise ne ile var? Cevap, bilmediğimiz yerden ama her şeyin sorumlusu, bütün perimenopoz belirtilerinin anasından geliyor: Östrojen azalması. Bak sen şu östrojene!


Eşime bahsetmiyorum. "Şimdi de bu mu?" diyecek diye endişeleniyorum. Sonra içimden bir ses, onunla kavga ediyor ve "Evet bu! Bu işte! Bir de burun mu kıvırıyorsun? Ben sana 2 çocuk verdim!" diyor. Eşimle içimde yaşadığım kavgada, o hiçbir fiziksel değişiklik yaşamazken hatta olgunlaşan erkeğin çekiciliğini kazanmakta iken benim premenopozun karanlık dehlizlerinde birbirinden garip menopoz öncesi belirtiler ile haşır neşir olmam ana mesele. Bu, eşim dahil tüm erkeklerden nefret etmem sonucuna götürüyor beni. Sonra birden eşimi sevdiğimi hatırlıyorum. Evet, gerçekten de onu hala seviyorum. Ne garip? Birden birlikte yaşadığımız uzun yıllar aklıma geliyor. Yüz çizgilerim belirgin hale gelmeden önce yaşadığımız uzun yıllar. Gözlerim hafiften kızarıyor sanki. Yüzüme bir sıcaklık geliyor. Evet, şimdi nefretin tam olarak diğer tarafındayım. Duygularım diğer uçta. Bu da mı perimenopozdan? Bu da mı doktor? Kafamda konuştuğum kişi doktoruma dönüşüyor. Sonra bir doktorum olmadığını hatırlıyorum. Daha doğrusu, mevcut kadın-doğum doktorumun menopoz konusunda sanki pek yetkin olmadığını hissettiğim günü... Son muayenede menopoz konusundan biraz konuşmuştuk ama sorularıma sıcak bir yanıt alamamıştım. İlk hamileliğimi hatırlıyorum. Tıpkı hamilelik döneminde insanın içine sinen bir doktor bulmasının önemi gibi, menopoz öncesinde de böyle bir doktor ihtiyacı olduğunu fark ediyorum. Fark ettiğim birçok şey gibi. Peki, böyle bir doktoru nereden bulacağım? Ufak bir yalnızlık hissi ile karşılaşıyorum. Keşke hissetmeyi bir süre durdurabilsek ama mümkün mü...


Menopoz öncesi dönem belirtileri ile yaşamaya bir süredir alıştım. Bu da beni artık çözüm bulmaya yönlendiriyor. İlk tokat sonrasında yüzümü ovuşturuyorum sanki. Etrafıma bakınıp saldıran kişiyi arıyorum sanki. Halbuki saldıran, kendi bedenim. Hadi bakalım. Bedenim bana dost mu, düşman mı? Bedenim, benden ayrı bir şey mi? Benim iyiliğimi mi istiyor yoksa bu dünyadan yavaş yavaş defolup gitmeyi mi? "Bu böyle olmaz" diyor iç sesim. "Bedenimde yaşanan değişimleri kabullenip onunla birlikte yol almayı öğrenmedikçe bu hayat çekilmez" diye devam ediyor. Ne ise, o. Menopoz ise menopoz. Nasıl ki adet görmeye başlamayı, hamileliği, doğumu, lohusalığı kabullendiysem menopozu da kabullenmeliyim. Bu net bilgi ile bir süre kalmaya karar veriyorum. Kendimi buna ikna etmeliyim. Yoksa, ne kadar süreceği belli olmayan bu dönemi sakin bir şekilde geçirme şansım düşük. Anlıyorum. Menopoz ile didişeceğime, yüzeysel bilgilerle kalmamaya ve yol-yordam araştırmaya karar veriyorum.


Premenopoz, sanırım seni yavaş yavaş kabulleniyorum.


İlk bölüm:









YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.